Unsteady traduction Turc
94 traduction parallèle
Weather is unsteady there.
Orada havanın sağı solu belli olmaz.
Other times, he's unsteady and seems stricken with some infirmity.
Diğer zamanlar, kararsız ve halsiz görünüyor.
A little unsteady, but thank you.
Biraz tereddüt ettin, ama sağol.
The train's a little unsteady.
Bu tren biraz dengesiz.
She was destroyed in the end by dreadful memories : A recollection of horrors that did not dim as the years went on, but instead grew monstrously, and left her mind shocked and unsteady so that death, when it came, was a blessed release.
Korkunç hatıraların esiri olarak ölüp gitti yıllar geçtikçe küllenmektense giderek büyüyen korkunç anılar ve aklı o kadar kötü durumdaydı ki..... ölümün gelmesi onun için ilahi bir özgürlük oldu.
The unsteady hand betrays.
Titrek el ihanet etti.
- Cause them to be unsteady.
- Onların ayarını boz.
We shall destroy self-image unsteady, wavery, bewilder, full of desire, distracted, confused.
Kişisel kararsız, kafası karışık ne yapacağını bilmez, şuursuz, vahşi, açgözlü, imajımızı yok edelim.
You're unsteady, untidy, rank with the sweat and spirits.
Yalpalıyorsunuz, bakımsızsınız ve ter ve alkol kokuyorsunuz.
Franz Biberkopf, strong as a cobra, but unsteady in his legs, went to the Jews on Münzstrasse.
Franz Biberkopf, kobra gibi sağlam ama ayakları sarsık Münzstrasse'deki yahudilere gitti.
My hand is a little unsteady today.
Bugün elimin ayarı biraz bozuk.
As if the hand was unsteady fearful.
Sanki korku dolu bir kararsızlıkla yazılmış.
A trifle unsteady at the odd moment but it has all the makings.
Önemsiz birkaç şey dışında gayet güzel kurgulanmış.
Bit unsteady with a pen.
Kalemi pek sabit tutamıyorum.
It wasn't his voice, which was moderate, a little bit thin and unsteady on top.
Sorun sesi değildi. Gayet iyiydi. Yüksek perdelerde biraz detoneydi, o kadar.
- A little unsteady?
- Biraz kararsız?
When I feel insecure or unsteady I grab ahold of things that steady me.
Yani, kendimi ne zaman güvensiz ya da kararsız hissetsem yere sağlam basacak bir şeylere tutunuyorum.
I'd walk out of here right now, but I feel unsteady and I might fall down.
Hemen şimdi bu asansörden çıkıp gidebilirdim ama biraz titriyorum.
Thefe was an unsteady pyfamid of cans and it collapsed.
Sabit olmayan bir konserve kolonu üzerlerine yıkılmış.
I feel unsteady.
Düşecek gibiyim.
English legs are unsteady on French soil.
Çünkü İngiliz bacakları Fransız toprağında titrer.
English legs are unsteady on French soil.
İngiliz bacakları Fransız topraklarında titrer.
Ammonia... in case anyone starts to feel... unsteady.
Amonyak. Fenalaşan olursa diye.
He's a little unsteady at first, but Mum offers a helping hand.
En başta dengesini bulmakta zorlanıyor ama anne yardımcı oluyor.
And first, Mr. Keller, an unsteady, drunken fellow, and in certain respects liberal, that is, as regards the pocket,
Birincisi, Bay Keller : Tutarsız, sarhoş biri,... ve bazı bakımlardan da liberal, yani cep konusunda.
Unsteady and in love.
Kararsız ve aşık.
Circle, lover, unsteady...
Çember, aşık, kararsız...
Unsteady.
Titrek.
Unsteady?
Kendinde mi değil?
Because if you find yourself... feeling unsteady about it, I can do it.
Çünkü kendini kötü hissedersen, ben yapabilirim.
Didn't I say he will spoil everything with his unsteady demeanour... why did you bring him here?
Onun her şeyi aldığını ve gittiğini söylemedin mi de... onu buraya mı getirdin?
Either we create a nice, sturdy shaft that will give us some much needed air and provide a big enough gap for the radio signal to get through, or it will bring the already unsteady ceiling down on us, burying us both alive.
Ya güzel, düzgün bir delik yaratırız bu da bize gerekli havayı ve telsizin geçebileceği kadar boşluk sağlar ya da zaten düzgün durumda olmayan tavanı üzerimize getirip ikimizi de canlı gömer.
These stools are unsteady.
Bu tabureler rahat değil.
- He's unsteady.
Dengesiz.
Not too unsteady?
Çok sarsmıyorum değil mi?
I noticed that most of them were unsteady on their feet and in a daze.
Çoğunun, ayakta durmakta zorlandığını ve bilinçlerinin açık olmadığını fark ettim.
Three months with unsteady nerves.
Sinir bozukluklarıyla üç ay.
You became quite ill during my interrogation, as I recall. Disoriented, unsteady on your feet.
Sorgulamam sırasında oldukça kötü durumdaydınız hatırladığım kadarıyla... şaşırmış,... ayakta duramayacak durumda.
Her world expands, one unsteady step at a time.
Her seferinde kararsız bir adımla dünyası genişler.
So, if she looks unsteady, take her hand.
Sendeleyecek olursa, elini tutun.
Hey, hey, hey. You seem a little unsteady.
Yıkılacak gibi görünüyorsun.
He was pale, shaky, just... really unsteady.
Solgundu, titriyordu, gerçekten çok dengesiz görünüyordu.
- You've been described as looking, " pale, shaky and unsteady.
- Ne? - Sizi görenler... "Solgun, titreyen ve dengesiz" olduğunuzu söylediler.
Things felt unsteady.
... kendimi... kötü hissediyordum.
My eyes have become too old. And my hands unsteady.
Gözlerim çok ihtiyarladı, ve ellerim de titriyor.
Gnaeus was of an unsteady nature.
Gnaeus'ın dengesiz bir mizacı vardı.
Aye. I've just been a bit unsteady since the blast yesterday.
Dünkü patlamadan beri kendime gelemedim.
Amazingly, after just 10 generations, although they're still a bit unsteady, the figures could walk.
Şaşılacak biçimde, sadece 10 nesil sonra..... figürler halen biraz dengesiz de olsalar, yürüyebildiler.
Their carbon composition... is very unsteady.
Karbon içerikleri son derece değişken.
Unsteady?
Başın dönüyor mu?
He was unsteady, confused.
Kararsızdı, kafası karışıktı.