English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ U ] / Untenable

Untenable traduction Turc

116 traduction parallèle
It brings up the dreadful, unfounded suspicion... we must carry to our tombs, as it is utterly untenable, that the coachman in both instances... need I say more?
Yoksa mezara dek götürmemiz gereken korkunç ve temelsiz şüphelere yol açar, çünkü her iki örnekteki o faytoncu baştan aşağı çürümüş... daha fazla söylememe gerek var mı?
So speaking as a strategist... I should say our position here is untenable.
Bir strateji uzmanı olarak konuşmak gerekirse buradaki konumumuza ulaşmamız imkansız.
Inui's behavior is untenable.
Inui'nin davranışları kabul edilemez.
As to the military aspects, we have agreed that with fewer than 400 men, to defend a 2-mile perimeter, the position is untenable.
400 den az adamın 2 millik alanı,... konumun sürdürülemez olduğunu... bilerek savunulamıyacağı konusunda,... hemfikiriz.
Gavabutu will become untenable, eventually we'll have to move out of Toulebonne.
Gavabutu savunulamaz olacak, sonunda, Toulebonne'dan çıkmamız gerekecek.
Due to serious setbacks to our troops in Guantanamo and Santiago my position in Cuba is untenable.
Guantanamo ve Santiago'daki birliklerimizin başarısızlıklarından dolayı, Küba'daki durumum savunulmaz bir haldedir.
Is not the narrator in an untenable situation, even more difficult and lonely now, than it was previously?
Anlatici simdiki durumunda, oncekinden daha savunmasiz degil midir, hatta daha zor bir durumda va yalniz bir sekilde?
I feel the position... for which my team is arguing is untenable... though not for the tedious reasons... given by our opponents... the last speaker excepted.
Gerçi karşımızdaki ekibin, son konuşmacı hariç sıkıcı örnekler verdiğini de söylemek isterim.
Here's a man who knows when a situation is untenable.
Burada bir durum savunulamaz zaman bilen bir adam.
Frankly, the situation is becoming untenable.
Açıkçası, durum savunulamaz bir hale gelmektedir.
Gul Evek's testimony made it clear that the situation had become untenable.
Gul Evek'in ifadesinin de belirttiği gibi böyle bir durum açıkça savunulmaz olurdu
Irregular procedure, untenable evidence, anonymous witnesses, inconclusive findings aggravated by vague opinion.
Kural dışı bir prosedür, savunulamaz kanıtlar,... isimsiz tanıklar, saçma sapan fikirlerle güçlendirilmiş yetersiz bulgular.
This whole thing just seems so untenable!
Tümüyle sadece savunulamaz birşey gibi görünüyor!
I don't care if it's scripture. The message "men dominate, women submit" is untenable.
Bunu kutsal kitaptan almış olmaları umurumda bile değil.
I find it untenable that a radio talk show host could be held liable for employmental discrimination at a place where he doesn't work.
Yasalar gereğince, bir radyo program sunucusunun, çalışmadığı bir yerde, çalışanlar arasında ayrımcılığa yol açtığı tezini savunulamaz buluyorum.
Our situation is untenable as it is.
Durumumuz savunulmaz bir halde.
We let him skate on this what kind of choice will he make the next time he faces an untenable situation?
Bu sefer yaptığının yanına kalmasına izin verirsek, bir daha dayanamayacağı bir durumla karşılaştığında nasıl bir seçim yapacak?
The position of the insurance companies is untenable, and in my view unlikely to survive concerted challenge in the court.
Sigorta şirketlerinin mevkisi savunulamaz, ve bana göre toplu davanın diğer bölümlerinde de kurtarılamaz durumdadır.
I wanted to force them to abandon their research once the drug proved untenable.
İlacın tamamen yararsız olduğu kanıtlanıp araştırmaları terketmeye zorlamak istedim.
Jai... I know that this puts you in an untenable position.
Jai bunun seni zor bir duruma düşürdüğünün farkındayım.
This is untenable.
Buna tahammül edilemez. "ÖZGÜR YAŞA YA DA ÖL"
The situation is untenable.
ve bu durum makul değil. - Ama Jimmy...
Well, when you put it that way, it sounds a little untenable.
O şekilde söyleyince savunulamaz oluyor.
And that's what made my position untenable.
Durumum savunulamazdı.
I anticipate your position becoming untenable.
Senin pozisyonunun savunulması imkansız olduğunu tahmin ediyorum.
No.Let's just say donovan put himself in an untenable position.
Hayır. Şuna, Donovan kendini savunulamaz bir pozisyona soktu diyelim.
That would just be - untenable.
Bu savunulması mümkün olmayan bir şey olur.
In 2004, the relation between the army... and the Iraqi people it had become untenable.
2004, onun ordularının arasında... ıraklı insanlar dayanılmaz olmuştu.
"When face with untenable alternatives, you should consider your imperative."
"Başa çıkmayacağınız seçeneklerle karşılaştığınızda, Yapmanız gerekenleri İyice düşünün."
The informant's position was becoming untenable. - We were afraid she was in danger.
Muhbir savunulamaz bir duruma düşüyordu ve tehlikede olabileceğinden korktuk.
Tell me, edward, at one point did the situation become untenable?
Söylesene Edward, hangi noktada durum geri dönülemez bir hal aldı?
Halfway through these guys were so crazy, a big bunch of cancer, untenable.
Her tarafta kaos, dostum. Sahne önünde kıyamet koptu.
I've spoken to William at length, and he agrees with me that the situation has become untenable.
O da benimle aynı fikirde. Bu hareketin savunulamayacağı fikrinde.
It would be politically untenable.
Bu politik olarak savunulabilir.
Indeed, no leads had been found to a possible culprit, although the Baron's appeal had led to a flood of mutual suspicions, even to some attempts at denunciation, that had all turned out to be untenable.
Gerçekten de, Baronun serzenişi bir çok ortak şüphe ortaya çıkarmasına ve daha sonra çürütülmüş bir takım ihbarlara neden olsa da muhtemel suçluya yönelik hiç bir somut delil ortaya çıkmamıştı.
Neutralize the risk before it becomes untenable.
Riski iyice büyümeden önce etkisiz hale getirmeliyiz.
Look, I know that you understand that your situation here at ojai has become untenable,
Bak, Ojai'deki durumunun savunmasız bir hale geldiğini görebiliyorsun biliyorum,
And like Lillie Dunn I found myself in an untenable situation.
Lillie Dunn gibi ben de kendimi çıkmazda buldum.
Even for a midget villain like yourself, that's an untenable ethical position.
Senin gibi bacaksız bir kabadayı için bile bu tahammül edilemez bir ahlaki davranıştır.
No, your position will become untenable.
Hayır, savunulmaz bir pozisyona düşeceksin.
Fifteen people in an untenable situation, none of whom drank themselves into it.
Her biri kötü durumda olan 15 insan. Hiçbiri kendisini bu duruma içerek getirmedi.
A few years ago Vegas became untenable.
Birkaç yıl önce Vegas, tahammül edilemez bir yer haline geldi.
This is untenable.
Bu kadarı da fazla.
My situation became untenable.
Durumum müdafaası imkansız hale geldi.
- Untenable.
- Müdafaası imkansız.
Because, as it stands, your position is, if put to the test, unfairly... untenable.
Haliyle, bulunduğunu konum şu anda test aşamasında, eğer haksız iseniz bunu savunamazsınız.
Injury makes defense untenable.
Sakatlık savunmayı engelliyor.
Our marriage has become untenable.
Evliliğimiz tahammül edilemez bir hale geldi.
And by July, finding the smell unpleasant and the soil untenable, all the wealthy people evacuated to Eagleton.
ve temmuzda, Pawnee'nin iğrenç kokusunu ve toprağının işlenmez olduğunu gören, bütün varlıklı insanlar Eagleton'ı kurdular.
You are here because circumstances with the cartel are untenable.
Kartelle ilgili durumlar tahammül edilemez seviyeye geldiği için buradasın.
This is untenable.
Bu, kabul edilemez.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]