Voucher traduction Turc
184 traduction parallèle
She showed me the same voucher that I have.
Bana verdiğin kupona benzer bir şey gösterdi.
President Joo is like a special gift voucher that I won at a contest.
Benim için Başkan 5 yıldızlı otelde hediye kuponu kazanmak gibi.
He has to sign this voucher anyhow.
Nasıl olsa bu belgeyi imzalamak zorunda.
This voucher will get you a room in the Hand of Glory.
Bu makbuz Hand of Glory'de oda tutmanı sağlayacak.
Would you sit down, and I'll be right back and sign your pay voucher.
Lütfen oturun... Hemen dönüp, maaş makbuzunuzu imzalayacağım.
I'll give you a cash voucher.
- Kasa çeki veriyorum.
Here's the man who'll cash your voucher.
- Çekinizi kasadan bozduracak kişi bu.
Sweets or a voucher?
Beş bilet daha alın ve yine kazanın.
You can put in a voucher or whatever they call them.
Bir sarf belgesi hazırlayabilirsin, ya da adına her ne diyorsan.
Get your voucher.
Makbuzunu al.
- Voucher.
Tamam.
We require the signing of a pay voucher by any civilian employee.
Sivil çalışanlara ödeme makbuzu vermemiz için imzalamanız gerekiyor
I will have to trouble you for your import declaration voucher
Parayı ülkeye sokmanız için gereken evrakları...
And you won't forget to phone me the number of your import voucher.
Bana ülkeye sokma makbuzunun numarası için telefon açmayı da unutmayın.
Tell the major that the lady and her boy will be needing a transportation voucher.
Binbaşı'ya hanımefendinin ve çocuğun seyahat evrakına ihtiyacı olacağını söyle.
This voucher can't cross them into Ohio on the Revel Line.
Bu belge Revel Line'dan Ohio'ya geçiş izni vermez.
Write up a voucher.
- Dilekçe yaz o zaman.
- I'll give you my personal voucher.
- Ona şahsen kefilim.
How can I voucher money when I don't take any?
Almadığım parayı nasıl verebilirim ki?
These voucher numbers are missing...
Bu senetlerde numara yok.
You're gonna sign this voucher so I can hire a contractor.
Birine ödeme yapabilmem için bu belgeyi imzalayacaksın.
Okay, as long as we got a voucher.
Tamam, kefil olduğunuza göre.
"Close-out voucher." Wait. This case isn't over, yet.
"Son Fatura." Durun, bu dava henüz bitmedi.
I put in a voucher for expenses.
Gider makbuzu vermiştim.
Could I pay cash for the meal, and you give me his card voucher?
Yemeği nakitle ödesem de siz onun fişini verseniz olur mu?
My Christmas Club voucher...
Noel birikim hesap makbuzu...
And here's a voucher for one of the welfare hotels in the area.
Bu da bölgedeki yoksul otellerinden biri için gereken belge.
Non voucher for tí, but mom without that money he / she doesn't have anything.
Senin için olmayabilir ama onsuz annem hayatta kalamadı.
You write voucher for this... but spend it on the road.
Makbuzu bunun adına yazarsınız.
Pay voucher. The director wants you off the picture.
Yönetmen filmden ayrılmanı istiyor.
Incoming articles get a voucher.
Gelen yazılar için makbuz gerekir.
Outgoing articles provide a voucher.
Giden yazılara makbuz kesilir.
Move any article without a voucher, they dock you!
Herhangi bir yazıyı makbuzsuz işleme koyarsan ücretinden keserler!
Letter-size, a green voucher!
Mektup boyu ise yeşil makbuz!
Folder-size, a yellow voucher!
Dosya boyu ise sarı makbuz!
Parcel-size, a maroon voucher!
Paket boyu ise kestane rengi makbuz!
Wrong color voucher and they dock you!
Yanlış renk makbuzu kesersen ücretinden keserler!
Where's my voucher?
Nerede benim makbuzum?
I need that voucher!
O makbuz bana lazım!
I need the voucher now!
Makbuza şu an ihtiyacım var!
I need a $ 20 taxi voucher to send Mrs. Von Avery home.
Bayan Von Avery'i eve yollamak için 20 dolarlık kupon lazım.
Daniel, can we get a voucher?
Daniel, bir bordro alabilir miyiz?
Do me a favour, sign your voucher.
Bordronu imzalar mısın?
- And your gift voucher to Red Lobster.
Ve bu da Red Lobster'da iki kişilik ücretsiz yemek kuponunuz.
She got a food voucher so that at least we could have a Christmas dinner.
Anneme en azından Noel yemeğimizi yememizi sağlayacak 1 kupon verdiler.
You can take it with a chain-of-custody voucher.
Ancak teslimat belgesiyle alabilirsin.
He wouldn't give me a voucher.
Teslimat formu vermedi.
I understand there's no chain-of-evidence voucher.
Anladığım kadarıyla teslim alındı belgesi yokmuş.
Your choices are a nipple-piercing voucher or a marzipan muff glove.
Göğüs ucu deldirme kuponu veya muflon eldiven.
Here's a voucher.
Al sana ödeme emri.
- My voucher?
- Bordromu.