Vulnerable traduction Turc
3,540 traduction parallèle
I believe that it made him more vulnerable, dragged him down.
Onu kolay incinebilir yaptı ve büsbütün zayıflattı.
- Because you think I'm vulnerable after what happened in Colombia?
- Kolombiya'da olanlardan sonra zayıf olduğumu düşündüğün için mi?
You think I made us all vulnerable by letting Teo go?
Sence Teo'yu bırakarak hepimizi korunmasız duruma mı düşürdüm?
His house is vulnerable.
Evi korumasız.
Not gonna give me the benefit of the doubt and be vulnerable- - expose yourself?
Hakkımda kötü düşünmek, savunmasız olmak ve açığa çıkmak mı?
Being vulnerable is from a position of weakness.
Savunmasız kalmak zayıf bir pozisyonda olur.
But she's alone, fragile, vulnerable.
Yalnız başına, narin, korunmasız.
[yells ] [ groans] You have no idea how vulnerable your beloved city truly is.
Çok sevdiğiniz şehrinizin gerçekte ne kadar savunmasız olduğu hakkında en ufak bir fikriniz yok.
If you keep a discreet digital footprint as I do, you're less vulnerable to the harassment which is Everyone's stock-in-trade.
Benim yaptığım gibi sanal iz bırakma konusunda dikkatli olursan herkes taciz edilirken sen en az zararı görürsün.
Obviously, a man of Tate's... dark desires is vulnerable.
Belli ki, Tate'in karanlık arzularının adamı savunmasız olduğundan.
You've been alone for so long, you don't know how to open up and be vulnerable, but that was a really good first step.
Çok uzun süredir yalnızsın ve kendini nasıl açacağını ve savunmasız kalmayı bilmiyorsun ama bu gerçekten çok iyi bir ilk adımdı.
Their leader used white magic to weaken Serilda, making her vulnerable to mortal attack.
Liderleri Serilda'yı zayıflatmak ve ölümcül bir saldırıya karşı savunmasız bırakmak için....... Ak Büyü kullandı.
The vulnerable deserve our compassion, not our judgement.
Kimsesizler şefkatimizi hak ediyorlar, yargılamamızı değil.
Always reminding me ; that I'm weak and I'm vulnerable and I'm a liability and a thief and...
Bana sürekli ne kadar zayıf ve ne kadar kırılgan ve ne kadar yük olduğumu hatırlatıyorlardı.
There's a moment... a very brief moment where the steel is soft and vulnerable... and ready to be shaped.
Bir an vardır. Kısa bir an. Çeliğin yumuşak ve hassas olduğu.
Your mother died before she could teach you and train you, and so you are vulnerable.
Annen, seni eğitemeden sana öğretemeden öldü. Bu yüzden çok hassassın.
- You're open and vulnerable with him.
- Onunla açık ve daha hassasın. - Neredeyse normal bir insan gibi.
My best guess is, these pins represent vulnerable targets from San Diego all the way up to Seattle.
En iyi tahminim bu noktalar San Diego'dan Seattle'a kadar korunmasız hedefleri simgeliyor.
Way to strike while the iron's vulnerable.
Avını en zayıf anında vurma taktiği.
Or maybe it's'cause we see you at your weakest and most vulnerable.
Veya belki de... Biz sizi en zayıf ve en ezik halinizle gördüğümüz içindir.
If you're going out on the streets with me, I don't want you vulnerable.
Eğer benimle sokaklara çıkmak istiyorsan savunmasız kalmanı istemiyorum.
You understand that tight bonds can make you vulnerable, so you're careful not to have any.
Biriyle güçlü bir bağ kurmanın seni savunmasız kılacağını biliyorsun bu sebeple böyle bir bağ kurmamaya dikkat ediyorsun.
And you hate that about yourself, because it makes you vulnerable.
Ve bana ihtiyacın olduğu için kendinden nefret ediyorsun çünkü bu seni savunmasız kılıyor.
Now, you know she was vulnerable.
Onun hassas bir dönemde olduğunu biliyordun.
I'm supposed to be protecting you, not leaving you vulnerable.
Seni korumam gerekiyordu seni korumasız bırakmak değil.
Instead, I opened myself up to you, I was totally vulnerable, and I told you things that I never told anybody else!
Ama tuttum, sana kendimi açtım. Tamamen savunmasızdım. Daha önce kimseye anlatmadığım şeyleri sana anlattım.
Made him vulnerable.
Zayıf düşürdü.
He wanted to talk, but then, as soon as he felt vulnerable, he got scared and closed up.
Konuşmak istedi ama sonra kendisini savunmasız hissetti korkuya kapıldı ve sustu.
So, our victim is an amateur, he's vulnerable in dangerous situations.
Kurbanımız bir amatör ve tehlikeli durumlarda savunmasız.
Anyhow, VAL says that the bucket list shows that the victim was- - uh, let's see, it says here- - " vulnerable because of his illness.
Neyse, VAL yapılacaklar listesine göre kurbanın bakalım ne diyormuş "hastalığı nedeniyle savunmasız olduğunu", söylüyor.
Anything that distracts you from that mission makes you vulnerable, splits your focus, and you've got to stay focused because you are the only one who can stop these beasts.
Senin dikkati görevinden başka yere çeken herhangi bir şey seni savunmasız hâle getirir, dikkatini dağıtır. Senin odaklanman lâzım çünkü bu canavarları durduracak tek kişi sensin.
Which means that everything gets its data from civilian GPS is vulnerable to be hacked.
Bu da verilerini sivil GPS'ten alan herşeyin savunmasız bir şekilde hacklenebileceği anlamına geliyor.
Jack Witten's specialty- - young, vulnerable addicts.
Jack Witten'ın özelliği, genç ve savunmasız kızları bulmak.
So vulnerable.
Çok kırılgan.
Makes the entire organization vulnerable.
Bu tüm organizasyonu zayıf düşürür.
I know how vulnerable networks are, and I'm super careful.
Ağların ne kadar korunmasız olduğunu biliyorum ve çok dikkatliyimdir.
So, a naval officer, emotionally vulnerable, with a head full of sensitive intel.
Yani, bu deniz subayı, duygusal olarak incinmiş, kafası ise hassas istihbaratla dolmuş.
I mean, of course he's gonna to push you away because he hates being vulnerable.
Yani, tabiki seni uzaklaştırmaya çalışacak çünkü incinebilir olmaktan hiç hoşlanmaz.
The great white looks to put these teeth to use by patiently waiting for a vulnerable animal to attack.
Büyük beyaz, keskin dişlerini savunmasız bir hayvan üzerinde kullanabilmek için sabırla bekler.
The so-called Deadly Moves allow you... to react upon the wrath of the Vajra moderated by compassion and then summon your inner energy to hit your rival's vulnerable spots.
Tek bir hamle hayat ile ölüm arasında belirliyeci olabilir. Hareketin ruhunu kavrayabilmek arkasında yatan felsefeyi kavramaktır.
- Is the buyer vulnerable?
- Alıcı incinebilir biri mi?
I had not realised until Dudley told me how my departure to France left you vulnerable, unprotected.
Dudley söyleyene kadar Fransa'ya gidişimin seni nasıl savunmasız bıraktığını fark etmemiştim.
But underneath it all, he's still that vulnerable little guy who thought he lost his mom and had to grow up too soon.
Ancak tüm bunların altında o, hala annesini kaybettiğini sanan ve büyümek zorunda olduğunu düşünen savunmasız, küçük bir çocuk.
We are not vulnerable to the whims of fashion, in fact, we are always ahead of our customers.
Modanın değişkenliğine karşı savunmasız değiliz, müşterilerimizin önünde gidiyoruz.
You're looking awful vulnerable and sexy tonight.
Kötü, incinmiş ve çekici görünüyorsun.
I know you feel really vulnerable and alone right now, but you're not.
Kendini çok hassas ve yalnız hissettiğini biliyorum ama değilsin.
Malia broke up with me and that kind of, like, threw my head for a loop, so I'm super vulnerable right now.
Malia'nın benden ayrılması beni gerçekten çok etkiledi. Çok hassasım şu anda.
Freshers'Week started yesterday. They're already getting less vulnerable by the hour.
Saat geçtikçe daha savunmasız hale geliyorlar.
He was so vulnerable.
O çok hassastı.
It makes you vulnerable to him.
Seni savunmasız bırakıyor.
Now that your blood tie with him his severed, you're vulnerable.
Kan bağın da sona erdiğine göre, savunmasızsın.