We can't have that traduction Turc
1,263 traduction parallèle
Our countries have a tradition of working together, I see no reason why we can't continue that.
Ülkelerimiz birlikte çalışma geleneğine sahip, bunu sürdürmemek için bir sebep göremiyorum.
But, since we don't have a DHD, we have the only gate that can dial out.
Ama, bizim bir DHD'miz olmadığı için, dışarıyı çevirebilen tek geçit biziz.
We can't have that, you've got to call him!
Bu olamaz, onu aramalısın!
Well, we can't have that.
Bunu yapamayız.
Then the FBI said, "No, we can't have that."
Sonra FBI dedi ki, "Hayır, bunu kabul edemeyiz."
Yeah, but I can't help thinking that we might have saved him.
Evet ama kendimi, onu kurtarabileceğimizi düşünmekten alıkoyamıyorum.
Can I just say that we don't have a clique problem at this school?
Bu okulda gruplar arası sorun olmadığını söylemek istiyorum.
At that time the managers suggested that we have a psychotherapist come in, a man that meets with pro-ball teams, you know, big-ego, big-dollar guys that can't get along but have to make some kind of entity flow
O dönemde menajerler bir psikoterapist görmemizi önerdi. Profesyonel takımlarla görüşen biri. Birbiriyle geçinemeyen, fakat herkesin para kazanabilmesi için aktif akışını sürdürmesi gereken büyük egolu, çok paralı adamlar.
I have to tell you, Marshal, that we can't bring up so many soldiers in such a short amount of time.
Bu kadar kısa zamanda... bu kadar çok asker toparlayamayacağımızı söylemeliyim Mareşal.
We don't have anything that can beat that sphinx.
Sphinx'i yenecek gücümüz yok.
Can't have that. Cos drugs come from brown countries. We can't have wealthy brown people.
Zenginlikten bahsetmiyorum, varlıktan bahsediyorum.
People always say, we can't have gay marriage cos marriage is a sacred institution that happens in the church.
Ne kadar kutsal olabilir ki bu evlilik? Fakat evliyim ben. Güzel bir şey evlilik.
Really? We don't have much of that up here. But Dr. Donaldson will try to help if he can.
Fakat gerçek de şu ki, diğerleri patronları devirmeye çalışa dursun, kendileri patron olmak isteyen adamlar var.
I would like to have those boys create a Philosopher's Stone, but we can't have them sticking their noses into that Ishbal business, understand?
Filozof Taşı'nı yapmaları istiyorum ama burunlarını Ishbal olayına sokmalarını istemiyorum. Nedenini anlıyorsun, değil mi?
But we can't do this. I have another family now. I know that's not fair but...
Ama bunu yapamayız şu anda başka bir ailem var.
Well, we have the information, Lori. So if it's a matter of ethics, we absolutely have to tell the client that we have it. I just don't think I can do it.
Eğer mesele etik kurallarsa bu bilgiye sahip olduğumuzu müvekkile söylemeliyiz.
You have no alibi, we can't account for your movements that night..
Görgü tanığında yok, O geceki davranışlarını da açıklayamıyoruz.
I mean, we can't have policemen running around that are Frank's age.
Yani etrafta Frank yaşında polisler olmamalı.
We can't have that guy just going around on his own.
O katilin, ona birşey yapmasına izin veremeyiz.
We can't have that.
Henüz olmaz.
And then you can fire people, and you'll actually have the authority to do it, not like that time we went to Home Depot and you started firing anyone who wouldn't wait on you.
Sonra da onları kovabilirsin, Ve gerçekten buna yetkin de olacak, Biz ev depozitosunu ödemeye gittiğimizde seni beklemeyenleri kovmak gibi de değil.
Can't I just give you a description, that way if she's still not back... you already have the information, and we won't...
dosya kaydı yapamayız. Sadece size tarif etsem, böylece eğer hala geri dönmemiş olursa... hazırda bilginiz olmuş olur, ve biz...
We can't have a guy like that... nice guy like that, walking out of our casino empty-handed.
Onun gibi iyi bir adamın.. elleri boş bir şekilde kumarhanemizden çıkmasını istemeyiz.
And it didn't change the fact that I still have this thing inside of me, same as you, but... no matter how scared or angry we are, we can't self-destruct, we can't let it sabotage our lives.
Ayrıca bu hastalığı hala içimde taşıdığım gerçeğini de değiştirmedi. Aynı sende olduğu gibi. Ama ne kadar korkup kızsak da kendimize zarar veremeyiz, Hayatlarımızı sabote edemeyiz.
Well, seeing as how we don't have anything to talk about, I can only categorize that activity as a complete waste of time.
Konuşacak hiç bir şeyimiz olmadığına göre, bu aktiviteyi tamamen zaman kaybı olarak görüyorum.
Then maybe we can have some memories together that aren't just a nauseous blur.
Belki bulanık olmayan ortak anılarımız olabilir böylelikle.
Well, we can't have that.
Buna izin veremem.
Everything that you have worked to achieve we can unravel, and if you don't believe me, just watch.
Elde etmek için çalıştığın her şeyi bozabiliriz. Bana inanmıyorsan, izle ve gör.
We'll just have to accept the fact that we can't go back.
Geri dönemeyeceğimiz gerçeğini kabullenmek zorundayız.
But, gentlemen, what we can't forgive... what I can't forgive ever is how we... you, me, this administration, all of us... how we turned away from those streets in West Baltimore... the poor, the sick, the swollen underclass of our city trapped... in the wreckage of neighborhoods which were once so prized... communities which we've failed to defend... which we have surrendered to the horrors of the drug trade... and if this disaster demands anything of us as a city... it demands that we say "Enough."
Ama beyler, affedemeyeceğimiz şey ise benim affedemeyeceğim şey ise nasıl siz, ben, bu yönetim, hepimizin West Baltimore'daki bu sokaklara sırt dönmemiz. Şehrimizin fakir, hastalıklı bir kısmı bir zamanlar çok değerli olan bu mahallelerin enkazına sıkışıp kalmış. Korumayı başaramadığımız uyuşturucu ticaretinin korkulu dünyasına teslim ettiğimiz topluluklar.
If we don't have the courage and the conviction... to fight this war the way it should be fought... the way it needs to be fought, using every weapon that we can possibly muster... if that doesn't happen... well, then we're staring at defeat.
Eğer bu savaşta savaşılması gerektiği şekilde ne gerekiyorsa yaparak, elimizdeki bütün silahları kullanarak savaşacak cesareti ve inancı kendimizde bulamıyorsak mağlubiyetle karşı karşıyayız demektir.
You don't have anything that we can hold her on, do you?
Onu tutabilmemiz için elinde bir şey yok, değil mi?
Why don't I have the nurse come in and do the rape kit... and we can get that out of the way.
Bir hemşire alıp evinize gidelim ve saldırıya dair kanıt toplayalım.
Hey, Donna, now that we have our wedding rings and you can't back out,
Hey, Donna, şimdi yüzüklerimizi aldık, geri dönemezsin artık
We can't have that.
İşte bu, olmayacak!
Hmm, I'm afraid we can't have that.
Bunu istemem.
We can't have that.
Öyle gitmek olmaz.
Look, We can't have you constantly changing workplaces like that.
Bak sürekli iş yeri değiştirmeni kabul edemeyiz.
We can't have you infecting the other patients with head or body lice, things of that nature.
Diğer hastalara bir şey bulaştırmanı istemeyiz. Bit, pire falan gibi şeyler.
I don't know that we can do business together if you don't have references.
Referansınız yoksa bu işi halledebilir miyiz bilmiyorum.
You don't have to do that. Come on, can we talk about it..?
Bunu yapman gerekmez, hadi ama, konuşabiliriz.
Well, we can't have that, can we?
Pekala, buna izin veremeyiz, değil mi?
Well, oh dear, we can't have that can we?
Öyle mi? Otların burada işi yok, öyle değil mi?
We can't have that.
Bunu kaldıramayız.
If I had the boy's contract I could work it so that we wouldn't have to book him into these small places where they can get at him. He wouldn't be driving so much.
Çocuğun kontratı bende olsaydı üzerinde çalışabilirdim ve böylece onu küçük yerlerde söyletmek zorunda kalmazdık Bu kadar yol yapmak zorunda da kalmazdı
Can't we have some good old fashioned rock to smite that little fucker dead.
Şöyle sağlam bir taş bulsam da ezsem şunun kafasını.
The problem is that, here on Earth, we have a hard time believing in what we can't see.
Problem burada, yeryüzünde, görmediklerimize inammamız oldukça güç.
I think that's exactly how we feel, and if this doesn't have any effect I have a few more ideas we can discuss on the way to Mr. Brinkman's.
Ne hissettiğimiz tam olarak bunlar olsada, eğer Bay Brinkan üzerinde bir etkisi olmazsa sizlerle tartışmam gereken bazı fikirlerim daha var.
You can't have that, Rosamund. We want it.
Onu alamazsın Rosamund, biz istiyoruz.
We can't have that kind of attitude in Hollywood.
Hollywood'da bu tür davranışlara izin veremeyiz.
We have wildly different political views, but I can't believe that he was involved.
Oğlum ve benim çok geniş, farklı politik görüşlerimiz vardır ancak onun da bu işe bulaştığına inanmıyorum.
we can't 1514
we can't leave 63
we can't afford it 60
we can't give up 27
we can't do it 50
we can't do anything 50
we can't stop 49
we can't wait 112
we can't get out 36
we can't go 48
we can't leave 63
we can't afford it 60
we can't give up 27
we can't do it 50
we can't do anything 50
we can't stop 49
we can't wait 112
we can't get out 36
we can't go 48