We don't have one traduction Turc
729 traduction parallèle
We don't have one!
Arka kapımız yok!
Not just the girl's but thousands, millions perhaps and we don't intend to let one man have that much power.
Sadece kızın değil, binlerce, milyonlarca insanın hayatıyla belki de. Bir tek adamın o kadar büyük güce sahip olmasına izin verme niyetinde değiliz.
Don't look like we're gonna have much to say about it one way or another.
Her iki durumda da söyleyecek pek fazla söz yok gibi görünüyor.
- We don't have one at our house.
- Bizim evde yok da.
Don't you see, if they could come here and live with us, then we'd only have one house to run, and you wouldn't have the expense of paying Mrs. Connolly to come and stay with me while you're away and...
Görmüyor musun, buraya gelip bizimle yaşasalardı, çekip çevireceğimiz sadece bir tek evimiz olacaktı, ve sen burada değilken Bayan Connolly'inin gelip benimle burada kalması için... ona ödeme yapmayacaktın
We don't have one.
Bizde o da yok.
We have to turn around. No, I don't like to be the last one.
Hayır, sonuncu olmak istemem.
- We don't have a need for this one, Frank.
- Bu yüzden paraya ihtiyacımız yok, Frank.
Don't you think we might have an extra one?
Fazladan bir taneye sahip olsak nasıl olur?
We don't have one.
New York büyükelçimiz kimdir?
BUT HOW ABOUT ONE GAME OF CARDS? WE JUST DON'T HAVE THE TIME.
İki dakikası geçti, sadece on üç dakikamız kaldı.
How do you say we don't have one?
- Yok nasıl deniyor?
We don't have one.
Burada yok.
I should offer you one, but we don't have any.
Sana bir şeyler ikram etmeliyim ama edebileceğim bir şey yok.
Even so, we don't know how much money this one or that one have.
Öyle bile olsa, milletin ne kadar parası olduğunu bilmiyoruz.
If we don't get them all on the first crack, they'd have to come by one of us on their way out.
Eğer ilk ateşte onların hepsini birden haklayamazsak, Kaçmak için hepsi birden üzerimize gelmek zorunda kalacaklar.
if I talked to her... joan, don't be naive We have one alternative We decided that a long time ago
Eğer ben onunla konuşsaydım... Joan, saf olma. Bir tek seçeneğimiz var.
"We don't know what kind of murder-happy characters we have here." End quote. That's chief Dunmore of Camden, North Carolina.
Psikologlar, katillerin hipnoz etkisi altında bu şekilde davrandıklarını öne sürerken, bazı kişiler de, onların uzaydan gelmiş olabileceklerini bile iddia etti.
We don't even have one spark plug.
Tek bir bujimiz bile yok.
Which means that if each of us only has one half of the plans, we have to make a deal, don't we?
Öyleyse planın iki yarısı bizim elimizdeyse anlaşma yapabiliriz, değil mi?
- We could learn more in one day... - We don't have one day, doctor.
- Bir günde fazlasını öğreniriz...
We don't have one minute.
Bir dakikamız bile yok.
We won't have car expenses because we don't need one.
Araba gideri yok, çünkü arabaya ihtiyacımız yok.
If you don't have one, we can get you one.
Yanınızda yoksa, size temin edebiliriz.
For the enlisted men, our entertainment... Because you're entertaining only between battles or on one day's leave, and you may die next day, we don't have much time for any lengthy entertainment, we go straight to the comfort girls.
Gönüllü askerleri eğlendirirdik çünkü çatışmaların arasında bir iki gün eğlenebiliyordunuz ve ertesi gün ölebilirdiniz, uzun eğlencelere çok zamanımız olmuyordu direkt olarak rahatlatıcı kızlara gidiyorduk.
We don't have one.
Maalesef yok.
I don't believe that President Eisenhower would ever pull out of Cuba, as we have over one billion dollars invested in this country.
Başkan Eisenhower'ın Küba'dan çekileceğine inanmıyorum, bu ülkeye bir milyar dolarlık yatırım yaptık.
Then why don't we have one more drink and go down and cut that shark open?
O halde neden bir içki daha içip o köpekbalığını kesmeye gitmiyoruz?
Tell me one thing that you have on your planet — Whoo! — that we don't have on ours.
Bana gezegeninde olup ta, burada olmayan... bir şey söyle.
We don't have one where I live, so I thought I'd drop in and have a look around.
Biz yaşadığım bir yok, bu yüzden ben düşmesi ve etrafına bir göz düşündüm.
This here little baby we don't know what he might have been but we knows one thing :
Bu ufak bebeğin ne olabileceğini bilemeyiz ama tek bir şeyi biliyoruz :
Why don't we have one shopping list and split the bill?
Bir liste yapıp hesabı bölüşelim.
We have already several deaths on our hands in this one small area alone, and the main problem is... we don't know what we're up against.
Daha şimdiden, kısıtlı bir alanda ölüm vakalarıyla karşılaştık. Asıl sorun şu ki neyle karşı karşıya olduğumuzu bilmiyoruz.
- We don't have one.
- Bulamadık.
We don't have one.
- Bence annem çok daha iyi bir Anna Karenina olurdu. - Emma.
Don't these warriors realise what one errant virus or bacteria, for which we have no immunity, could do to our people?
Bu savaşçılar bir tek tehlikeli virüs ya da bakterinin, bağışıklığı olmayan insanlarımıza ne yapabileceğinin farkındalar mı?
- Now we don't have either one.
- Harika. Şimdi ikisine de sahip değiliz.
- We don't have one.
- Yok.
Oh, certainly. Why don't we have a look at one of our workshops?
İsterseniz çalışmalara bir bakalım.
You know, after that incident in town, we're just within one damn inch... of having our names splattered all over the newspaper... and I don't have to tell you what an embarrassing situation... that can put all of us in.
Kasabadaki o olaydan sonra, bütün gazetelerde... ismimizin çıkmasına ramak kaldı biliyorsun... ve böyle bir şeyin bizi nasıl zor bir duruma sokacağını... söylememe gerek yok.
Later I knew that he was the one who wanted to do so I don't want to let this rascal get away with it so easily I can only promise you that we will settle our grudges after we have eliminated Cao Feng
Sonradan anladım ki asıl güç delisi oymuş aslında Yaptıkları cezasız kalmamalı! ona ödetmek gerek!
I don't care if we have 10 days, or one week or one day.
10 günümüz veya bir haftamız veya bir günümüz var umrumda değil.
I don't have to point out to you that... if we can prove it had nothing to do with Israel, we could be averting one mother of a major flare-up.
Bunu açıklamak zorunda değilim... Eğer, İsrail'le alakası olmadığını kanıtlayabilirsek, ateşi söndürmüş oluruz.
My father arrives in one hour, and we still don't have a clue of who could be his... His murderer.
Babam bir saat içinde gelecek, ve katilinin kim olabileceğine dair bir ipucumuz hala yok.
Our quarrel, if we have one, isn't a world war, but believe me, I don't take it lightly.
Aramızda bir anlaşmazlık varsa bile bu bir dünya savaşı değil ama inan bana hafife almıyorum.
We don't have one, sir.
Bizde yok, komutanım.
And if we don't meet one, you and I... are gonna have a great time.
Birileriyle tanışamasak bile ikimiz çok güzel zaman geçirebiliriz.
Time's the one thing we don't have much of.
Bizde fazla olmayan tek şey zaman.
I hope we don't have any casualties. [br] I'd hate to lose one of us.
Umarım kaybımız yoktur. Bizden birinin ölmesinden nefret ediyorum.
We don't have to make this one look like a plane crash.
Uçak kazası süsü vermek zorunda değiliz.
We don't have a single drop of wine, and the one that Ramon sent as a present from Spain...
"Ramon'un İspanya dan gönderdiği hediyelerden..." "... bir damla şarap kalmamış. "
we don't know each other 51
we don't have much time 440
we don't have 70
we don't have any 57
we don't 1406
we don't have anything 45
we don't have time for that 61
we don't care 92
we don't know 1067
we don't know yet 293
we don't have much time 440
we don't have 70
we don't have any 57
we don't 1406
we don't have anything 45
we don't have time for that 61
we don't care 92
we don't know 1067
we don't know yet 293