We have to help them traduction Turc
144 traduction parallèle
- We have to help them. - How are we going to help?
- Nasıl yardım edecekmişiz?
We have to help them.
Onlara yardım etmeliyiz.
My people are working on a way... right now... to get us out of here, and we have to help them if we can.
Arkadaşlarım, bizim buradan çıkabilmemiz için çalışıyorlar, ve elimizden gelirse, onlara yardım etmemiz gerekiyor.
- We have to help them.
- Onlara yardım etmeliyiz.
Come on, Squirts, we have to help them.
Zaten feci geç kalmış durumdayız! ) — Gelin, Döller.
We have to help them get home, Michael.
Evlerine dönebilmeleri için onlara yardım etmeliyiz, Michael.
We have to help them fight!
Savaşmalarına yardım etmeliyiz!
- We have to help them.
- Onlara yardım etmek zorundayız.
But we have to help them.
Ama onlara yardım etmeliyiz.
But we have to help them break the curse.
Ama laneti kırmak için onlara yardım etmeliyiz.
We have to help them.
Onlara yardım etmek zorundayız.
We have to help them.
Onlara yardım etmeliyiz. Bunu biliyorsun.
They'll burn. We have to help them!
Biz onlara yardım etmek için var!
We have to help them!
Biz onlara yardım etmek için var!
- Do we have to help them?
- Yardım etmeli miyiz?
all those people we have to help them.
Onca insan onlara yardım etmeliyiz.
- We have to help them.
- Onlara yardim etmeliyiz.
Tomorrow we shall have 10,000 volunteers to help them.
Yarın bu sayıya, 10.000 bin gönüllü daha katılacak.
Bob, the girls are in jam, we'll have to help them.
Bob, kızların başı dertte, onlara yardım etmeliyiz.
If we're unable to recall them I'd say we're going to have to help you destroy them.
Eğer onları geri çağıramıyor olmasaydım o zaman size onları imha etmenizde yardımcı olacağız.
We could not help them, but we have returned your people and your ship to you.
Bunun için bir şey yapamayız. Ama sizin insanlarınızı ve geminizi size geri veriyoruz.
We have to help and teach them as best we can and as much as we can.
Onlara mümkün olduğu kadarıyla, elimizden geleni öğretmeye çalışıyoruz.
My grandma Dindinha gives them some rice and beans every Saturday... to help them out, and I share my cruller'cause mom taught us... to share the little we have with those who have less.
Büyükannem Dindinha her Cumartesi onlara pirinç ve bezelye verir. Annem bana bizden yoksul olanlara yardım etmemiz.. ... ve sahip olduklarımızı onlarla paylaşmamız gerektiğini söyler.
They have no legal right to our water, but we've been trying to help them out.
Suyumuz üzerinde haklar yok ama onlara yardm etmeye çalsyoruz.
A great many things, but I think the most important task I have is to help young people gain a more prominent role in world affairs than the one we currently afford them, or rather deny them.
Bir çok şey, ama en önemlisi... şu anda onların sahip olmadıkları, dünya ilişkilerinde, kendine olan güvenlerini tekrar kazanmalarına yardım etmektir.
- We have to find a way to help them.
- Onlara yardım etmenin bir yolunu bulmalıyız.
I think our employees have got a new emphasis on job security... and we want to try and help them with that.
Galiba çalışanlarımız iş güvenliği konusunda çok önem veriyorlar ve bu konuda onlara yardımcı olmak istiyoruz.
All these feelings that get in the way of human judgment that confuse the hell out of us that make us second-guess ourselves- - well, we need them. We need them to... help us fill in the missing pieces because we almost never have all the facts.
İnsanın karar vermesini etkileyen tüm bu hisler, kafamızı karıştırır, kendimizi yeniden değerlendirmemizi sağlar, onlara eksik parçaları tamamlamak için ihtiyacımız vardır, çünkü hiçbir zaman tüm gerçekleri bilemeyiz.
If we look at what it is that's made them develop so fast, improve so fast, it might help us to guess why our brains have, too.
Bilgisayarların bu kadar hızlı gelişmesine, ilerlemesine neyin neden olduğuna bakarsak beyinler için de tahmin yapmamıza yardımcı olabilir.
We have decided how sad it is for other people that they cannot appreciate our genius, but we hope the book will help them to do so a little, though no one could fully appreciate us.
Dehamızı takdir edemeyen insanların kendilerine ne kadar yazık ettiklerine karar verdik ama kitabın onlara biraz da olsa yardım edeceğini umuyorduk yine de kimse bizi tam anlamıyla takdir etmedi.
We have a chance to help them.
Onlara yardım edebilme şansımız var.
And then we take their answers and funnel them into, into a philosophy basically... that'll help improve their life. I have... Do you want to do a survey?
Sonra o cevapları alıp, onlarla insanların hayatlarını iyileştirecek bir felsefe ortaya çıkarıyoruz.
We have to get back to the ship and get some help... for them and for you.
Gemiye geri dönüp, onlar ve senin için yardım getirebiliriz.
We just have to help them understand that.
Onların bunu anlamasını sağlamalıyız.
Now we'll have to help them forget again.
Şimdi bunları unutmalarını sağlamalıyız.
But, with the help of the mayor, we have implemented a plan to help them breed!
Ama Vali Hanımın yardımıyla onların üremesi için bir plan geliştirdik.
But with the help of the mayor, we have implemented a plan to help them breed.
Ama Vali Hanımın yardımıyla onların üremesi için bir plan geliştirdik.
Now, the government has asked all of us to come up with suggestions and ideas that we might have to help them to fight terrorism.
Şimdi, hükümet bizden teröre karşı savaşta çeşitli öneriler ve fikirler istiyor.
We have to go help them!
Gidip onlara yardım etmeliyiz!
We shall all have our labors to perform but with the help of an ever-kindly heavenly father I trust he will enable us to accomplish them.
We shall all have our labors to perform but with the help of an ever-kindly heavenly father I trust he will enable us to accomplish them.
Strauss suggests that maybe we didn't just have to sit there and accept that that was our fate. That politics could help shape the way people live teach them some good lessons about living decent and noble human lives.
Strauss, oturup öylece kaderimizi kabullenmememiz gerektiğini politikanın insanların yaşamlarını şekillendirmesine yardımcı olabileceğini nasıl ahlâklı ve asil yaşanabileceğinin öğretilebileceğini öne sürmüştü.
So the brain is capable of millions of different things... that people just really should learn... how incredible they actually are and how incredible their minds actually are... and that not only do they have this unbelievable thing within their head... that can do so many things for them and can help us learn and can actually change and adapt... it can make us something better than what we actually are... and it can actually help us to transcend ourselves...
Beynimiz, milyonlarca farklı şeye muktedirdir. İnsanlar, ne kadar harika olduklarını ve akıllarının ne kadar inanılmaz olduğunu öğrenmeliler. Pek çok şey yapabilen ve öğrenmemize yardımcı olan kafalarımız içindeki bu akıl almaz şey aslında değişip uyum sağlayarak bizi olduğumuzdan daha da iyi kılabilir.
But I guess this time I'm just going to have to tell them that... once in a while, we could all use a little help, and... they're just going to have to swallow their fucking pride and... say... thank you.
Ama sanırım bu kez onlara, bir defalık da olsa, ufak bir yardımı kabul edebileceğimizi ve o lanet gururlarını bastırıp teşekkür ederim demeleri gerektiğini söyleyeceğim.
There's a reason they insisted that McKay and Teyla stay there, and it's not just to help them with their bomb, but we have something they need and they have something we need.
McKay ve Teyla'nın orada kalmalarını ısrar etmelerinin bir nedeni var sadece bombalarıyla yardım etmekle ilgili değil. Ama bizde onların ihtiyacı bir şey var, onlarda da bizim ihtiyacımız olan bir şey var.
You see, Johnny, the reason we have all these laws and rules to live by is so that we can help guide all the little boys with big dreams and a chance for a bright future, and so that we could help protect them
Johnny Lyshitski, 8 yaşında. Johnny, yasalarla ve kurallarla yaşamamızın sebebi... büyük hayalleri olan ve kendilerini parlak bir gelecek bekleyen... bütün küçük çocuklara yol göstermek... ve onları, senin gibi işe yaramaz... serserilerden korumaktır.
We don't have to help all of them, Si-on.
Hepsine yardım etmek zorunda değiliz, Si-on.
I know we have to help the poor and be polite to them, but why do all that?
Fakirlere yardım edip, onlara iyi davranmamız gerektiğini biliyorum, ama neden bütün bunları yapıyoruz?
See, we don't need to help these people, they already have someone to help them.
Gördünüz mü, bu insanlara yardım etmemize gerek yok, zaten onlara yardım eden biri var.
I was talking to Ted, and I think between the two of us, we can help to make more of them, but I have to go with him.
Ted'le konuştum da,... aramızdakileri iyileştirmek için biraz daha çabalamamız gerekiyor. Ama şimdi onunla gitmem gerekiyor.
We have to explain to them how we can help them spend that money.
Onlara, paralarını nasıl harcamaları gerektiğini açıklamalıyız.
Sometimes we have to help others even if we don`t like them, because that`s the right thing to do
Biz bazen, diğerlerine yardım etmek zorundayız, biz, onları sevmesek bile Çünkü bu yapılması gereken en doğru şeydir.