You're not traduction Turc
141,713 traduction parallèle
You're not coming with us?
Siz gelmeyecek misiniz?
You're not still mad about... whatever I did.
Yaptığım her neydiyse hâlâ buna kızgın olamazsın.
You're not gonna cause trouble for this mill, are you?
Bıçkıhaneyi sıkıntıya sokmayacaksınız, değil mi?
You're not wearing your glasses.
Gözlüğünü takmamışsın.
You're not supposed to be here.
Burada olmaman gerekirdi.
You're not a burden.
Yük falan değilsin.
You're not supposed to be here.
Burada olmamanız gerekiyordu.
You're not going to die... at least not today.
Merak etme ölmeyeceksin. En azından bugün.
- You're not an adversary.
- Sen düşman değilsin.
You're not even here now.
Burada bile yoksun artık.
- Yeah, but you're not.
- Hayır değilsin.
What are my odds you're not gonna tell anybody down at the Bureau about this?
Neden garip tavırlarımdan bürodakilere bahsetmiyorsun?
You're not the first friend we've lost.
Kaybettiğimiz ilk dost sen değilsin.
You're looking at the masks, not the faces.
Yanılıyorsun. Maskelilere bakıyorsun maskesizlere bak.
You're not really here.
Gerçekten burada değilsin.
You're not listening to any of them.
Hiçbirini dinlemiyorsun.
Oh, you're still not sleeping.
Ah, hâlâ uyuyamıyorsun.
We heard you're a spook, not a squatter.
Bir hayalet olduğunu duyduk, bir gecekonducu değil.
We're not here to hurt you.
Seni incitmek için burada değiliz.
I'm sure glad you're not my neighbor.
İyiki benim komşum değilsiniz.
No! God damn right, you're not.
Hayır!
We're not stepping off this blanket until I make you forget... every... woman you've ever been with.
Ben sana birlikte olduğun kadınları unutturana kadar bu battaniyeden kalkmıyoruz.
You sure you're not really from Brooklyn?
Brooklyn'den olmadığına emin misin?
No, not that you're aware of.
- Bildiğin kadarıyla hayır.
Promise you're not gonna tell anyone at school.
Okuldakilere anlatmayacağına söz ver.
So you're not smuggling recreational drugs.
Demek ki keyif amaçlı uyuşturucu kaçırmıyorsun.
You're not mad?
Kızmadın, değil mi?
Say you're not mad.
Kızmadığını söyle.
'Cause if you're not telling the full truth about who was where, when, that makes you an accessory to murder.
Çünkü kimin ne zaman nerede olduğunu tam olarak doğru söylemezsen bu seni cinayete yataklık yaptığın anlamına gelecek.
We're not going to turn you out-of-doors tonight.
Seni bu gece kapıdan çevirmeyeceğiz.
You're not eating at all.
Hiçbir şey yemiyorsun. Yiyemem.
It's all very well to... read sorrowful stories and imagine yourself living through them heroically, but... it's not so easy when you're actually woeful, is it?
İnsanın acı hikayeler okuması ya da zorluklara kahramanca dayandığını hayal etmesi güzel.
You're not kin.
- Öz çocuğum değilsin.
You haven't said a word since we left. You're not yourself.
Çıktığımızdan beri tek kelime etmedin.
As long as you're helping and not just flapping your gums.
Sadece fazla konuşmayıp biraz da yardım edeceksen.
You're not to leave this room tonight.
Bu gece odandan çıkmayacaksın.
I need to know you're not under duress.
Tehdit altında olmadığınızı bilmeliyim.
You're not even funny.
Komik bile değilsin.
- You're not on the tubes?
- Sende tüplerden yok mu?
I'm not really mad, if that's what you're asking.
Kızıp kızmadığımı soruyorsan gerçekten kızmadım.
You're not just a telepath.
Basit bir telepat değilsin sen.
Sure you're not too hung over?
Eminim fazla asılmadın?
You're not packed.
Toplanmamışsın.
God, you're not...
Tanrım, sen...
You're not real.
Sen gerçek değilsin.
Soon you're not gonna know how to tie your own shoes, let alone how to convert a launch entry suit into something that you can spacewalk in.
Yakında kendi ayakkabını nasıl bağlayacağını yalnız başına kalınca nasıl normal bir giysiyi nasıl içinde uzay yürüyüşü yapabileceğin kıyafete dönüştüreceğini bilemeyeceksin.
You're not fine.
Hayır iyi değilsin.
You're not enough to make me want to live, and I am not worth dying for.
Bende yaşam isteği uyandırmak için yeterli değilsin buna ölmeye değmiyorum.
You're lucky it's not all of you.
Hepsi seninkinden olmadığı için şanslısın.
We're not leaving you behind.
Seni arkada bırakmayacağız.
You're not that little girl anymore.
Artık o küçük kız değilsin.
you're not my type 58
you're not serious 282
you're not listening 211
you're not real 156
you're not mad at me 38
you're not ready 114
you're not gonna die 103
you're not wrong 99
you're not stupid 85
you're not going anywhere 673
you're not serious 282
you're not listening 211
you're not real 156
you're not mad at me 38
you're not ready 114
you're not gonna die 103
you're not wrong 99
you're not stupid 85
you're not going anywhere 673