English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ Y ] / You're not going

You're not going traduction Turc

11,716 traduction parallèle
Um, no. You're... you're not going anywhere.
Hayır, hiçbir yere gitmiyorsunuz.
You're still not going to take me with you, are you?
Hâlâ beni yanında götürmeyeceksin, değil mi?
You're not going to kill Gabriel with a shotgun.
Gabriel'i tüfekle öldüremezsin.
I'll tell you, but you're not going to like the answer.
Söyleyeyim ama cevabı beğenmeyeceksin.
You're not going over there.
Gitmiyorsun.
You're not going to win this.
Bunu kazanmaya gitmiyoruz.
You're not going to believe this.
Buna inanmayacaksın.
You're not going.
Ama sen gitmiyorsun.
Your father's busy, as well, so you're not going anywhere except to your grandparents.
Baban da aynı şekilde. Anlayacağın, kiliseye yerine, tıpış tıpış anneannenlere gidiyorsun.
You're not going to.
Sana bir şey olmayacak.
And you said yourself you weren't sure Where you stood with him, Now that you're not going to scotland.
Ve sen onunla olanlardan tam olarak emin değildin, ve şimdi İskoçya'ya gitmiyorsun.
You're not going to assist me like this during surgery, are you?
Bütün ameliyat boyunca bana yardım etmeyeceksin, değil mi?
You're not going anywhere.
Hiç bir yere gidemezsiniz.
You're not going to shoot me.
Beni öldürmeyeceksin.
I'd like to disagree with you, but I'm not going to because you're right.
Sana karşı çıkmayı seviyorum ama bu kez yapmayacağım. Çünkü haklısın.
Well, maybe not, but you were shooting your dad's gun a couple of days ago so, you're going.
Onu zorlayamam ama sen birkaç gün önce yine babanın silahını kullandın. Bu da demek oluyor ki sen gidiyorsun.
You're not going near A or Charles whatever that freak's name is.
Charles ya da A, her ne boksa adı yanına yaklaşmayacaksınız.
You're not going daft on me, are you, old boy?
Salağa yatmıyorsun değil mi, ahbap?
You're going to agree not to press charges against Charlene.
Charlene'e karşı dava açmayacaksın.
You're going to reinstate Cooper, and convey to the Director that he is not to touch Raymond Reddington.
Ajan Cooper yeniden işinin başına dönecek ve Müdür'e, Raymond Reddington'a dokunmayacağını söyleyeceksin.
- You're not going to sack him?
Onu kovmayacaksınız herhalde? Umarım olmaz.
You're not going anywhere.
Hiçbir yere gitmiyorsun.
Whoa, whoa, whoa, whoa, whoa. You're not going anywhere until you tell me what the hell's going on.
Neler olduğunu anlatana kadar hiçbir yere gitmiyorsun.
You're not going back to Abuddin.
- Abuddin'e gitmeyeceksin.
No, of course we're not going to arrest you...
Hayır, elbette seni tutuklamayacağız.
There is something, but you're not going to want to hear it.
Bir şey var ama duymak istemezsin.
I am not going to answer your questions if you're shouting all at once.
Eğer bağrışmayı bırakmazsanız sorularınızı yanıtlamayacağım.
Tell me that you're not going after Mason.
Mason'un peşine düşeceğini söyleme bana.
You're not going.
Gitmiyorsun.
You're not going anywhere, Miss America's Most Wanted!
Bir yere gitmiyorsun kaçak hanım!
I can get you into SOC's mainframe, but you're not going to find anything good there.
Beni SOC'un anabilgisayarına girdirebilirsin, ama oraya iyi bir şey bulmak için girmiyeceğiz.
They're not going to come here and spend it if you abuse them.
Onlara kötü davranırsan buraya gelmeyecekler...
No, you're not going anywhere until you tell me who the hell you are.
Hayır, kim olduğunu söyleyene kadar hiçbir yere gitmiyorsun.
I'm not going to tell you what you already know, that what you're doing is wrong.
Sana zaten bildiğin bir şeyi söylemeyeceğim. Bu yaptığın şeyin yanlış olduğunu biliyorsun.
You're not going anywhere near him.
Onun yanına yaklaşmayacaksın.
You're not going anywhere.
Kovulmayacaksın.
Surely you're not going along with this.
Buna katılıyor olamazsın.
Yeah, you're not going to high school.
Liseye gitmiyorsun.
You're not going to inflict that suspicious nature of yours on a tenant who hasn't even moved in yet.
Daha eve bile taşınmamış kiracı hakkında şüpheci yaklaşımlar sergilemeyeceksin.
This thing where this insane surgery works, and then you get back on this army thing, and then I tell you you're not going, and then you get pissed.
Bu çılgın ameliyatın işe yaramasından konuşacağız. Sonra ordu konusunu açacaksın. Ben sana gidemeyeceğini söyleyeceğim.
You're not even going to hug me.
En azından bana sarılamaz mısın?
All right, you're not even going to listen to this.
Neyse, bunu dinlemeyeceksin bile.
I get that you're worried about your friend, but you are not going anywhere with him.
Arkadaşın hakkında endişelenmeni anlıyorum. Ama onunla hiçbir yere gidemezsin.
Well, you're not going to, right?
Şey, kabul etmeyeceksin, değil mi?
But you're not going to, because you know It'll drive down the price even more When he eventually wants to sell anyway.
Ama gitmeyeceksiniz çünkü er ya da geç satmak istediğinde fiyatın çok daha altında bir fiyata gideceğini biliyorsun.
Because I'm going to ask you to do something you're not going to want to do, only this time you're going to do it.
Çünkü senden yapmak istemeyeceğin bir şeyi yapmanı isteyeceğim ama bu sefer yapacaksın.
Laura, you're not going to Mexico with Dave.
Laura, Dave ile birlikte Meksikaya gitmiyorsun.
Not that I want to bring this up, but we're not going to see your brother, are you?
Bahsini açmak istemiyorum ama kardeşini görmeye gitmiyoruz, değil mi?
I know you have a lot to be angry about, but keeping it to yourself and staying quiet like you're doing- - it's not going to help you.
Öfkelenecek çok şeyin olduğunu biliyorum ama bunu kendine saklaman ve hep yaptığın gibi sessiz kalman sana bir fayda sağlamayacak.
If you're not going to negotiate, what are you going to do?
Anlaşma yapmayacaksan ne yapacaksın peki?
If I let you out, how do I know you're not going to kill me?
Eğer seni çıkartırsam beni öldürmeyeceğini nasıl anlayayım?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]