You're not going in there traduction Turc
153 traduction parallèle
- You're not going in there.
- Oraya girmeyeceksin!
You're not going to leave me in there all by myself.
Beni burada tek başıma bırakma.
You're not really going in there, are you?
- Dikkat et, içeri girme!
Please, Mr. Sears, if you're not a little more careful in the future... there isn't going to be any, future, I mean.
Lütfen Bay Sears, gelecekte daha dikkatli olmazsanız bir geleceğiniz olmayacak.
You're not going in there, McKay.
Oraya gitmiyorsun, McKay.
Now you know you're not going in there. How would you two like to put your money where your mouths are?
- Oraya gidemediğini sen de biliyorsun.
I told you why I want you back in there and you're going to stay there with that cage locked when I'm not here.
Neden içeride kalmanı istediğimi söyledim. Ben burada yokken kafesi kilitleyip orada kalacaksın.
You're not going back in there?
Oraya geri dönmeyeceksiniz değil mi?
- You're not going in there. - But I must.
- Oraya girmiyorsun.
You're not going to find anyone in there, anyway.
Özel bir şey o. Hem orada bir şey bulamazsın.
And when we get there, you're going to get a little lesson in not telling the truth.
Ve eve vardığımızda yalan söylediğin için sana küçük bir ders vermek gerekiyor.
- You're not going back in there!
- Oraya geri dönmeyeceksin!
You're not going in there.
- Oraya girmeyeceksin.
They're not going to let us just walk up in there, you know.
İçeri girmemize izin vermeyecekler, biliyorsun!
You're not going in there.
İçeri girmeyeceksin.
Being forced to drive all night with a gun pointed in your side and not knowing where you're going or what's going to happen to you when you get there.
Nereye gittiğini ya da oraya gittiğinde sana ne olacağını bilmeden... silah zoruyla bütün gece araba kullanmaktır.
And there's no point in going home until you're not so afraid of not growing up.
Ve sen büyüyüp gelişmekten korkmayıncaya kadar eve dönmek için bir yol yok.
You're not going in there without them.
Onlar olmadan oraya giremezsiniz
There's a war going on down in Chinatown and you're not gonna cover it?
Çin Mahallesi'nde savaş çıkıyor ve sen haber yapmıyorsun, huh?
And if you're not there, I'm going to come up here and I'm going to drag your ass in there.
Ve eğer gelmezsen ben buraya gelirim... ve seni saçından sürükleyip götürürüm.
You're not going in there alone are you?
Oraya yalnız gitmeyeceksin, değil mi?
Come on, Kasuga! There's no point in signing up if you're not going to go!
Tamam.
I know you're not going in there but you think it's okay if I go in and use his bathroom?
Dinle Pheebs, biliyorum sen oraya gitmeyeceksin ama sence ben oraya gidip onun tuvaletini kullanabilir miyim?
You're not going in there to have an abortion, are you?
Oraya kürtaj olmaya gitmiyorsun, değil mi?
Well, you're not going to be in there forever.
İyi ama sonsuza kadar orada kalmayacaksın nasıl olsa.
You're not going in there after him, are you?
Onun peşinden oraya gitmeyeceksin değil mi?
You're not going in there.
Oraya gitmiyorsun.
But we do know that they will pay us to haul cargo, which they're not going to do if you go in there doing your John Wayne impression.
Ama taşıdığımız kargoya ödeme yapacaklarını biliyoruz. Tabi orada'John Wayne'taklidi yaparsan ödeme yapmazlar.
You're not going back in there.
Oraya geri dönmeyeceksin.
Um, you're not going to tell Felicity about what I said in there, are you,'cause you said you wouldn't.
İçeride söylediklerimi Felicity'ye söylemeyeceksin, değil mi? Çünkü söylemem demiştin.
You're not going in there by yourself.
Hayır. Oraya tek başına gitmiyorsun.
I realize I'm not going to talk you out of this, but I'll be damned if you're going in there alone.
Bu konu hakkında konuşmamam gerektiğinin farkındayım, ama oraya yalnız gidecek olursan, kendimi suçlayacağım.
And there's just the slimmest chance you can take this competition, but you're not going to with her in an outfit like that.
ve elinize bu yarışmayı kazanma fırsatı geçti, ama onun giydiği bu kıyafetle bu iş olmaz.
- You're not going in there! - Why else are we here?
Oraya girmeyeceksin, değil mi?
You're not allowed in there. What the hell's going on? Turner, what are you doing?
Hisselerinin satışı durdurulan Jasco İlaç şok edici bir açıklama yaparak borcunun faizini bile ödeyemeyeceğini ve iflas başvurusunda bulunacağını duyurdu.
How do we know you're not going in there to talk to your friends?
Oraya arkadaşlarınla konuşmaya gitmediğini nereden bilelim?
You're not going in there.
Sen içeri girmiyorsun.
You're not going in there!
Sakın ha!
You're not going in there.
İçeri giremeyeceksin.
You're not going in there!
Buraya gelmiyorsun.
- You're not going back in there.
- Hayır. Oraya dönmeyeceksin.
I had a broccoli and asparagus casserole planned for you and me, right there in front of the TV, and we're not going to be able to do that either,'cause I got to go in to work.
Bende aslında seninle televizyon... karşısına geçip, brokoIi ve kuşkonmazlı güveç... yemeyi çok isterdim. Ama bu gece çok iş var. Çalışmam lazım.
Then you're not going back in there. Look, the chamber that I saw had an abandoned ore cart.
Bak, gördüğüm bölmede 47 numaralı terk edilmiş bir maden vagonu vardı.
And I tell you what, if you're going to play the Ravens this season, you better take note, there is a new Scott in town!
Ve eğer bu sezon Kuzgunlarla oynayacaksanız bir kenara takımda yeni bir Scott olduğunu not edin.
- You're not going in there without backup. - Look.
- Destek yokken içeri giremezsin.
- You're not going back in there.
- İçeriye dönemezsin.
You're surely not going over there in your condition?
Her halde bu durumda gitmezsiniz.
- You're not going in there. - I'm going.
- Oraya gitmeyeceksin.
- You're not going in there.
- Gideceğim. - Gitmeyeceksin.
School might be fun. Diana... you're not going to like what's in there.
Diana, orada okudukların hoşuna gitmeyecek.
You're not in here. You're not going in there.
Listede yoksunuz, oraya gitmeyeceksiniz.