You're not the only one traduction Turc
1,264 traduction parallèle
Chris, you're not the only one with problems.
Chris, sorunları olan tek kişi sen değilsin.
You're not the only one who had money in that bank.
Bankada parası olan tek kişi değilsin.
Being a single parent... You're not the only one!
Yalnız bir ebeveyn olan sadece sen değilsin!
You're not the only one with a broken heart.
Kalbi kırılmış tek kişi sen değilsin.
You're not the only one.
Çünkü sen tek adamsın.
You're not the only one with one of those.
Onlardan sadece sende yok.
Apparently you're not the only one to take an interest in my diet.
Görünüşe göre yediklerime ilgilenen sadece sen değilsin.
You're not the only one who's changed.
Tek değişen sen değilsin.
Well, I usually ask Kitty, uh, but she's not around... and you're the only one here I've ever seen before.
Aslında, genelde Kitty'den isterdim, fakat ortalıkta yok... ve sen de burada daha önce gördüğüm tek kişisin.
Yeah, you're not the only one. Yeah.
- Evet, tek bulan sen değilsin.
Smile. You're not the only one that came to the movies alone tonight.
Yalnız başına sinemaya gelen tek kişi değilsin.
- You're not the only one.
- Yalnız değilsin.
Well, you're not the only one.
Peki, sen tek değildir.
Girls smile at you to your face, and then behind your back, they make fun of you'cause you're the only one not shaving her legs yet.
Kızlar yüzüne güler ve arkandan seninle dalga geçer. Çünkü bacaklarını tıraş etmeye başlamamış olan tek kişi sensindir.
- You're not happy about us moving but you're the only one who hasn't seen the house.
- Hayır, teşekkürler. Taşınmamıza mutlu değilsin ama evi görmeyen tek sensin.
Well, you're not the only one.
Şey, bir tek sen değilsin.
You know, Mike, you're not the only one who knows the CYB is the Grand Cayman.
Bilirsin Mike, CYB nın Büyük Cayman Adası olduğunu bilen tek kişi sen değilsin..
Truth be told, I'm not the only one wondering where you're gonnan weigh in on this whole moving off the beach thing.
Gerçek söylenmeli, şu sahilden taşınma olayında hangi tarafta olacağını merak eden yalnız ben değilim.
You're not the only one with a job, you know?
İşi olan bir tek sen değilsin.
You're not the only one who knows what to do around here, you know that?
Burada ne yapacağını bilen tek kişi sen değilsin, biliyor musun?
- You're not the only one.
- Bu konuda yalnız değilsin.
It turns out you're not the only one who's a coward.
Tek korkağın, sen olmadığı anlaşıIdı.
You're not the only one.
Tek seven sen değilsin galiba
- You're not the only one.
- Tek sen değilsin.
You're not the only one who misses her.
Onu tek özleyen sen değilsin.
You're not the only one who misses her.
Onu ben de özlüyorum.
Maybe you're not the only one who can move like that... jay garrick... barry allen... wally west... whatever your name really is.
Belki öyle hareket edebilen tek sen değilsindir Jay Garrick, Barry Allen, Wally West, gerçek adın her neyse.
Well, you are Clark Kent, and like it or not, you're the only one who can stop this kid.
Sen Clark Kent'sin, beğen ya da beğenme ve bu çocuğu durdurabilecek tek kişisin.
You're not the only one.
Bir tek sen değilsin.
Well, you're not the only one.
Tek kişi sen değilsin.
You're not the only one that she's fooled.
Tek seni kandırmadı.
You're not the only one.
O konuda yalnız değilsin.
You're not the only one who uses the Internet.
İnterneti kullanan yalnız sen değilsin.
You're not the only one in the park.
Parkta sadece siz yoksunuz.
You're not the only one with connections, Agent Vann.
Bağlantıları olan tek sen değilsin Ajan Vann.
You're not the only one.
Bu durumda olan sadece sen değilsin.
You know, you're not the only one who gets a turn.
Biliyorsun, tek turu gelen sen değilsin.
You're not the only one.
Meşgul olan tek sen değilsin.
You're not the only one who's worried.
Tek endişelenen sen değilsin.
You're not the only one.
Sen yalnız değilsin.
You're not the only one involved.
Bunları bilen, sadece sen değilsin.
You're not the only one working here, Vasile.
Burada çalışan tek sen değilsin, Vasile.
You're not the only one busy!
Tek meşgul olan sen değilsin!
Actually I'm sure you're not the only one.
Aslında eminimki sadece sen de değilsin.
You're not the only one eating here.
Tek yiyen sen değilsin.
Besides, you're not the only one your aunt april hurt this week,
Bunun yanında April Teyzenin bu hafta üzdüğü tek kişi sen değilsin.
But you're still my sister, and you're the only one I've got, and I'm, uh... well, I'm not giving up on you,
Fakat sen hâlâ kızkardeşimsin ve sahip olduğum tek kişisin. Ve ben... Senden vazgeçmiyorum.
- So you're not the only one who's got a date later.
Yani, randevusu olan tek kişi sen değilsin.
Look, you're not the only one with a jury consultant.
Bak, jüri danışmanı olan bir tek sen değilsin.
Okay, well, you're not the only one with craftsmen in the family because I called my cousin Manny who's a cobbler on East 86th.
Ailede sanatı olan sadece sen olmadığın için 86. Doğu bloğunda ayakkabı tamiratı yapan kuzenimi aradım.
Oh, you're not the only one with connections.
Bağlantıları olan tek kişi sen değilsin.