You don't have to answer traduction Turc
491 traduction parallèle
If you don't want to answer me, then you don't have to.
Eğer istemiyorsan cevap vermek zorunda değilsin.
Then, you don't have the right to ask me "why." And I don't have an obligation to give you an answer, right?
- O halde "niye" diye sorma hakkın ve sana cevap verme zorunluluğum yok değil mi?
You don't have to answer.
Cevap vermene gerek yok.
- You don't have to answer.
- Cevap vermek zorunda değilsin.
Too bad you don't have a building like that. That would be your answer to everything.
Böyle bir binanızın olmayışı çok kötü.
Mr. Kringle, you don't have to answer any questions against your wishes or even testify at all.
Bay Kringle... İstemediğiniz takdirde cevap vermek... ya da tanıklık etmek zorunda değilsiniz.
Now, you don't have to consent to this interview or answer any questions... -... if you don't want to. - But I do want to.
Bu görüşmeye rıza göstermeyebilirsin ya da istemiyorsan hiçbir soruya yanıt vermeyebilirsin.
You don't have to answer them.
Cevap vermek zorunda değilsin.
You don't have to answer that, if you prefer not to.
Eğer istemiyorsan, buna cevap vermek zorunda değilsin.
I don't have to answer to anyone, especially not to you.
Kimseye de karşılık vermek zorunda değilim. Hele sana hiç.
- Col. Mitchell, you don't have to answer that question.
- Albay Mitchell, bu soruya cevap vermek zorunda değilsiniz.
You don't have to answer any of my questions, if you don't want to.
Eğer istemezseniz, sorularımın hiç birine cevap vermek zorunda değilsiniz.
You don't have to answer it if you don't want to.
İstemezsen yanıtlamak zorunda değilsin.
You don't have to answer yes or no.
Evet ya da hayır demekle yetinmeyin.
You don't have to answer.
Cevap vermek zorunda değilsin.
You don't have to answer me now if you don't want to.
İstemiyorsan şimdi cevap vermen gerekmez.
You don't have to answer right away.
Hemen cevap vermek zorunda değilsin.
You don't have to answer me now, but I sure would love it.
Şu an cevap vermek zorunda değilsin ama seveceğinden eminim.
You don't have to answer that!
Bunu cevaplaman gerekmiyor!
But if you don't get the President on that phone you'll have to answer to the Coca-Cola Company.
Ama eğer Başkanla telefonda görüşemezsen Coco Cola şirketine açıklamayı sen yaparsın.
You don't have to answer any questions.
Hiçbir soruya cevap vermek zorunda değilsin.
Has your attorney explained to you that you don't have to answer our questions?
Avukatın sorularımıza cevap vermek zorunda olmadığını söyledi mi?
I don't want any trouble from the rest of you, because you'll have to answer to the Federation.
Geri kalanınızdan sorun istemiyorum. Federasyon'a karşı sorumlusunuz.
Jim, if you have the awareness to ask yourself that question, you don't need me to answer it for you.
Bunu soracak kadar bilinçliysen, benim cevabıma ihtiyacın yok demektir.
And you don't have to wait till next month's issue for the answer.
Ama sonu için, bir sonraki sayıyı beklemek zorunda değilsin.
I don't have to answer to you.
Sana cevap vermek zorunda değilim.
You don't have to answer me if you don't want to but but I do hope you will.
İstemezsen cevaplamak zorunda değilsin, ama umarım cevaplarsın.
Make it quick, don't lean on her, or you'll have to answer to me personally.
İşinizi çabuk bitirin, üzerine gitmeyin, yoksa kişisel olarak bana yanıt vermek zorunda kalırsınız.
- You don't have to answer any questions.
Hiçbir soruyu cevaplamak zorunda değilsin.
You don't have to answer.
Cevaplamak zorunda değilsin.
You don't have to look at him for the answer.
Cevap için ona bakman gerekmez.
I don't have to answer any questions you ask unless you have a specific charge.
Pekala, size anlatacağım, siz beylerin sorduğu hiçbir soruya elinizde özel belge olmadıkça, cevap vermek mecburiyetim yok.
Make it quick, don't lean on her, or you'll have to answer to me personally.
Acele etsen iyi olur, onu zorlama yoksa bana hesap verirsin.
Riley, you don't have to answer that question.
Riley, o soruya yanıt vermek zorunda değilsin.
You don't have to answer this, Mollie, but is it true what they said in the papers?
Cevap vermek zorunda değilsin, Mollie ama gazetelerde yazılanlar, doğru mu?
You don't have to answer everything.
Her şeye cevap vermek zorunda değilsin.
You don't have to answer right away.
Hemen cevap vermen gerekmez.
Have I asked anything you don't want to answer?
Sana, cevap vermek istemediğin bir şey sordum mu hiç?
You don't have the guts to answer?
Cevap vermeye cesaretin yok mu?
You don't have to answer, but often it is enormously helpful in the investigation.
Mecbur değilsiniz, ama bize araştırma sırasında faydası olabilir.
And I certainly don't have time to be held up at the border while they bury me in red tape. So do you have an answer for that?
Buna bir çözüm buldun mu peki?
ONE MORE THING - YOU DON'T HAVE TO ANSWER IF YOU DON'T WANT TO.
Pekala bakalım, bir soru daha var... ama istemiyorsanız cevaplamak zorunda değilsiniz.
You don't have to answer if they ask you any questions about the case.
Sana dava ile ilgili bir şey sorarlarsa unutma cevaplamak zorunda değilsin.
If you don't answer me, I'm just gonna have to go in.
Bana cevap vermezsen içeri gireceğim.
You'll have to answer to posterity if you don't stand by me now!
Eğer şimdi yanımda yoksan, genç kuşaklara bildirmek zorundayız.
I don't have the... the documentation to answer that right now, but I'll call you from the office.
Benim yanımda.. sana cevap verebileceğim bir belge yok, yarın sabah seni işyerinden ararım.
You don't have to answer that.
Cevap vermen gerekmez.
You don't have to answer this if you don't want to... but how do you afford a place like this?
Buna cevap vermek zorunda değilsin. Buraya nasıl paran yetiyor?
– Lydia, don't answer that. – You don't have to answer.
Cevap vermek zorunda değilsin.
You don't have to answer.
Flippy, cevap vermek zorunda değilsin.
- You don't have to give me your answer right now.
- Cevabınızı şimdi vermek zorunda değilsiniz. - Bu iyi!