You don't have to explain traduction Turc
611 traduction parallèle
You're a policeman, I don't have to explain these things.
Polis sizsiniz, bu şeyleri benim açıklamam gerekmiyor.
" Georgia, you don't have to explain.
Hiç bir şey açıklamana gerek yok.
You don't have to explain anything.
Hiçbir şey açıklamak zorunda değilsin.
You don't have to explain anything.
Açıklama yapmak zorunda değilsiniz.
You don't have to explain.
Açıklamana gerek yok.
You don't have to explain anything.
Hiç bir açıklama yapmak zorunda değilsin.
You don't have to explain to me.
Bana açıklamak zorunda değilsin.
- You don't have to explain, Bill.
- Açıklamak zorunda değilsin Bill. Sağ olun.
You don't have to explain.
Biliyorsun... - Açıklamak zorunda değilsin
You don't have to explain it to me.
Bunu bana açıklamak zorunda değilsin.
- You don't have to explain anything.
- Zorunda değilsin.
You don't have to explain.
- Açıklamak zorunda değilsin.
No, ma'am, you don't have to explain anything.
Hiçbir şey açıklamak zorunda değilsiniz.
You don't have to explain a gift.
Armağanı açıklamana gerek yok. Teşekkür ederim.
- You don't have to explain, Mr. Gannon.
- Açıklamak zorunda değilsiniz.
You don't have to explain it, I know what you mean.
İzah etmenize gerek yok, ne demek istediğinizi biliyorum.
You don't have to explain that to a GI, that's one of the first words he learns.
Bunu bir askere açıklamana gerek yok. Bu bir askerin ilk öğrendiği kelimelerden biridir.
You don't have to explain Cash to me.
Cash'i bana anlatmana gerek yok, anne.
Governor, i don't have time to explain, but i want you to grant a stay of execution in the case of adam grant.
Vali, açıklayacak vaktim yok ama Adam Grant davasında idamı ertelemenizi istiyorum.
You don't have to explain to me because I have no quarrel with you.
Bana açıklama yapmak zorunda değilsiniz çünkü sizinle bir meselem yok.
I don't have time to explain it to you, brother.
Bunu sana açıklayacak vaktim yok, kardeşim.
You don't have to explain. It's taken care of.
Açıklama yapmak zorunda değilsin.
Anything you have to say about your mother-in-law you don't have to explain to me.
Kayınvaliden konusunda bana açıklama yapmana gerek yok.
- You don't have to explain.
Hiçbir şeyi açıklamaya mecbur değilsin.
You don't have to explain.
Açıklama yapmak zorunda değilsin.
You don't have to explain.
Açıklama.
And I don't really feel I have time to explain it all to you so just do as I say, and you'll stay healthy and everything will be all right.
Size açıklamak için gerçekten zamanım yok o yüzden dediğimi yapın ve sağlığınızı koruyun ve her şey yolunda gitsin.
I don't have to explain nothing to you two.
Size hiçbir şey anlatmak zorunda değilim.
All right, Holmes, you don't have to explain anything to me if you don't want to.
İstemiyorsan açıklamak zorunda değilsin.
- You don't have to explain anything.
- Hiç açıklaman gerekmez.
I don't have the time to explain married life to you... and besides, if I did, you wouldn't believe me anyway.
Yani sana evlilik hayatını açıklayacak vaktim yok üstelik, bunu yapsam bile bana inanmazsın zaten.
Keogh, you don't have to explain yourself to me.
Keogh, bana kendini açıklaman gerekmez.
You don't have to explain.
Bir açıklama yapmak zorunda değilsin.
You don't have to explain.
Açıklama yapmanıza gerek yok.
I don't have to explain a damn thing to you.
Sana tek kelime açıklamaya mecbur değilim.
- Please don't. If you explain to me what they're for, maybe I won't have to.
Bunları ne için bulundurduğunuzu açıklarsanız, kontrol etmek zorunda kalmayabilirim.
You don't have to explain to anyone.
Kimseye açıklamak zorunda değilsin.
- You don't have to explain anything to her.
- Ona hiçbir şey açıklamak zorunda değilsin.
I don't have to explain everything to you... do I?
Sana herşeyi açıklamak zorunda değilim... öyle değil mi?
You don't have to explain anything to anybody. Come into my office.
Hiç kimseye bir şey açıklamak zorunda değilsin.
- You don't have to explain.
- Açıklama yapmak zorunda değilsin.
I don't have time to explain it all to you now, Tanya, but your boss's chief of security is up to his Bahamian bank accounts in industrial espionage.
Fakat patronunun güvenlik şefi Bahamadaki hesaplarını endüstri casusluğu ile dolduruyor.
You don't have to explain things.
Hiçbir şeyi açıklaman gerekmiyor.
I don't have time to explain everything to you, Hal.
Her şeyi sana açıklayacak kadar zamanım yok Hal.
I don't have time to explain, but this gentleman would like to talk to you.
Açıklayacak vaktim yok, uçağa yetişeceğim ama bu beyefendiler sizinle konuşmak istiyor. Mutlu Noeller.
No way to really explain it but, fortunately, between friends, you don't have to.
Tamamen açıklamak imkânsızdır ama şansına dostlar arasında buna gerek yoktur.
I DON'T HAVE TO EXPLAIN ANYTHING TO YOU.
Sana hiç bir şey açıklamak zorunda değilim.
Look I don't have to explain myself to you or anybody else.
Bak sana veya başka kimseye hesap vermem gerekmiyor.
There was miss piggy with this costume for me. You don't have to explain, doc.
Açıklamana gerek yok, Doc.
You don't have to explain.
Açıklamak zorunda değilsin.
You don't have to explain to me.
Açıklamak zorunda değilsin.