You don't have to talk traduction Turc
912 traduction parallèle
You don't have to talk, but you do have to listen.
Konuşmak zorunda değilsin ama dinleyeceksin.
You don't have to talk a lot of nonesense, I said I'm sorry.
Üzgünüm diye bir çok şey zırvalama.
But you have an engagement, and I don't want people to talk.
Söz verdiniz, ayrıca insanların konuşmasını istemiyorum.
And don't talk to nobody on the train, and don't get off more than you have to.
Trende kimseyle de konuşma, gerektiğinden fazla açılma.
Have you? Perhaps I could be a little more polite, Mrs. Sullivan, but somehow, when I talk to you I don't feel polite.
Belki biraz daha kibar olabilirim Bayan Sullivan... ama nedense seninle konuşurken kibarlığım yok oluyor.
For the present, why don't you run on over to the hotel and... take your bath and we'll have a little talk later.
Şimdilik neden otele yerleşmiyorsun? Otele git....... banyonu yap ve sonra seninle biraz konuşalım.
You don't have to talk to him. "
Konuşmak zorunda değilsin. "
If you and Mr. Ridgely have any business to talk over, please go right ahead and don't worry about me.
Bay Ridgely ile iş konuşacaksanız devam edin, beni düşünmeyin.
And if we meet in the future we don't have to talk about personal things about you and me.
Eğer ileride karşılaşırsak kişisel şeyler hakkında konuşmak zorunda da değiliz - sen ve kendim hakkında.
If you don't mind, Dr. Watson, I'd like to have a little talk with your brother, sir.
Sorun olmazsa, Dr. Watson, kardeşinizle küçük bir konuşma yapmak isterim, efendim.
We don't have to talk at all unless you want to.
- İstemediğiniz sürece konuşmak zorunda değiliz.
- I don't have to listen to you talk like that.
- Bu laflarını dinlemek zorunda değilim.
You know, I don't have to take this kind of talk, Del, even from you.
Del, bu tür konuşmaları dinlemek zorunda değilim.
I don't have time to sweet-talk so I'd be obliged to you if you'd step outside with me.
Güzel laflara vaktim yok o yüzden benimle dışarıya gelirsen çok sevinirim.
You don't have to talk that way.
Bu şekilde konuşmayın.
No, you don't have to talk.
Hayır, konuşmak zorunda değilsin.
Wait, don't get up, I have to talk to you.
Bekle, kalkmazsan, seninle konuşmam lazım.
You don't have to be afraid to talk to me.
Korkmayın.
Sit on her if you have to... but don't let her talk to anyone until my man gets there.
Gerekirse onun üzerinde otur ama adamlarım oraya gelene dek başkasıyla konuşmasına izin verme.
You don't have to talk about yourself.
Kendin hakkında konuşmak zorunda değilsin.
You don't have to have a Harvard graduation certificate, although it would be good for working in Washington, to know that puppets can't talk.
Washington'da çalışmak için işe yarıyor olsa da kuklaların konuşamayacağını bilmek için Harvard diploması gerekmez.
I mean, I don't have anybody, uh... you know what I mean, that I could talk to.
Yani kimsem yok, aa... Bilirsin işte konuşabilecek kimse anlamında.
Anyway, you don't have to talk to Jane.
Her neyse, jane'le konuşmak zorunda değilsin.
Don't be offended, but I have to talk to you.
- Bahar sözümden alınmazsan sana bir şey diyeceğim.
I suppose you'll just have to stay then. But just don't talk to me.
Sanırım o zaman kalmak zorundasın ama benimle sakın konuşma.
You have to start eating... and talk to me... and don't try to escape like that.
Yemeye başlayıp benimle konuşacaksın ve de bu şekilde kaçmaya çalışmayacaksın.
Julie, don't you want to have a serious talk?
Julia, ciddi ciddi konuşmak ister misin?
Don't you have other things to talk about?
Konuşacak başka bir şey yok mu?
He'll have more casualty lists than he knows what to do with if he doesn't get in here and talk to me. Don't you understand?
Benimle konuşmadığı taktirde, daha çok kayıp listesi olacak.
Apollo we're willing to talk, but you'll find we don't bow to every creature who happens to have a bag of tricks.
Apollo konuşmaya istekliyiz, ama torbasında oyunlar bulunduran herkese itaat etmediğimizi göreceksin.
He told me I don't have to talk to you.
Seninle konuşmak zorunda olmadığımı söyledi.
You don't. You don't have to talk to me.
Benimle konuşmak zorunda değilsin.
As your father, I may have to take that talk from you, but as the mayor of this town, I sure as hell don't.
Baban olarak bu konuşmayı dinlemeye mecbur olabilirim, ama belediye başkanı olarak kesinlikle değilim.
You don't have to talk to me at all.
Her şeyi bana anlatmak zorunda değilsin.
Don't you have somebody else to talk to?
Ve sonra bir tane fırlattı, top uçtu, uçtu ve güm! İyi ki ağzın açık değilmiş yoksa boğazına kaçardı.
So if you don't mind, I'll go on doing what I have to do and we can talk.
Bu nedenle sakıncası yoksa, ben çalışırken konuşabiliriz.
I don't have to talk to you.
Seninle konuşmak zorunda değilim.
- I don't have to talk to you.
- Seninle konuşmamam gerekiyor.
What does surprise me is that you have come all this way to talk to me, and then you don't talk to me.
Beni şaşırtan şey ise, benimle konuşmak için bu kadar yolu gelip de benimle konuşmamanız.
We have to go talk to your boss if you don't talk to us.
Eğer bizimle konuşmazsan patronunla konuşmak zorunda kalırız.
You don't have to talk if you don't want to.
İstersen konuşmayabilirsin.
You don't have to talk to anybody... not even me.
Kimseyle konuşmak zorunda değilsin... Benimle bile.
Don't you want to meet people who talk about books and words... and have visions?
Kitaplardan bahseden, vizyonu olan birileriyle tanışmak istemiyor musun?
This is unbelievable. I don't know what's going on. Can I talk to you about an idea for a film I have...
Bir film düşüncem var, size biraz bahsedebilir miyim?
You don't talk to me anymore, so I have to guess
Artık bana bir şey söylemiyorsun, ben de tahmin ediyorum.
You don't have to talk so much.
O kadar fazla konuşmak zorunda değilsin.
You don't have to talk out loud, I can hear your thoughts.
Sesli konuşmak zorunda değilsin düşüncelerini duyabilirim.
You don't have to talk.
Konuşmana gerek yok.
Maybe so. You can talk about freedom all you want, but still don't know what it's like to have to fight for it.
İstediğin kadar özgürlük hakkında konuşabilirsiniz ama bunun icin savasmanın nasıl olduğunu bilemezsiniz.
Wait. Don't hang up. There's something I have to talk to you about.
Seninle konuşmam gereken birşeyler var.
You don't have to talk in that stupid voice to me.
Benimle konuşurken şu aptalca sesi kullanmana hiç gerek yok.