English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ Y ] / You had to do it

You had to do it traduction Turc

1,639 traduction parallèle
I know you had to do it.
Bunu yapmak zorunda olduğunu biliyorum.
It's all right, I know you had to do it.
Sorun değil, bunu yapmak zorunda olduğunu biliyorum.
Are you sure? I mean, if you had another chance to do it, would you do it again?
Yani, tekrar yapma şansın olsa, yapar mıydın?
Do you think if we had anything to hide, we'd be making fuckin'hundreds of videos, sending it around the world?
Gizli kapaklı işler yapıyor olsak, böyle yüzlerce film çekip, dünyanın dört köşesine gönderebilir miyiz sanıyorsun?
You know, when he first found out what had happened, that she was pregnant with me, he didn't want anything to do with it.
Babam, annemin bana hamile olduğunu öğrendiğinde bu konuda bir şey yapmak istememiş.
You know, you can always say it was temporary insanity. Have had the opportunity to dream for a moment and now is back on the road. But do not know where you live.
Geçici bir arzuyla burda olacak ve sonra geri dönecek.
Campos deals with Raul for us, and it looks like you had nothing to do with it.
Campos bizim için Raul ile ilgilenir, ve görünüşe göre sen hiç birşey yapmamış olursun.
You think maybe i had something to do with it?
Benim bir ilgim olduğunu mu düşünüyorsun?
Whatever you had to do, it was worth it.
Her ne yaptıysan, değmiş.
If I had wanted to do you wrong, I would have done it already, wouldn't I?
Yanlış bir şey yapacak olsam çoktan yapardım, değil mi? Haydi.
You don't think one of my guys had anything to do with it?
Adamlarımın bu işin içinde olduğunu mu düşünüyorsunuz?
It had nothing to do with you.
Seninle bir ilgisi yok.
'Cause whatever you had to do to get through that and end up here is exactly what it takes to be great.
Çünkü her zorluğu aşıp buraya ulaşmak için yapmak zorunda kaldıklarınız tam da büyük bir sanatçı olmak için gereken şeylerdir.
It was a real eerie feeling, I thought, but, uh, you know, we had to do our job, and that was to protect the interests of the government, and, uh, that's what we did in, uh, maintaining the base.
Tüyler ürperticiydi ama bizim işimizi yapmamız gerekiyordu. Bu da hükümetin çıkarını korumak demekti. Biz de bunu yaptık.
"hey, if you had to take a drug with the side effects- - known side effects and the unknown effects of the anabolic steroids To keep your job right now and support your family, would you do it?"
"Hey, yan etkileri olan bir ilaç almanız gerekiyor- - anabolik steroidlerin ki gibi- - bilinen ve bilinmeyen etkileri var, işini korumanızı ve ailenizi geçindirmenizi sağlayacak, kullanır mısınız?"
As if you had anything to do with it.
Güya siz bir şeyler yaptınız da.
It had to be you or Mike, so how did you do it?
Ya sen ya da Mike'ti, peki nasil yaptin?
We've gotta make sure you had nothing to do with it.
Bununla ilgin bulunmadigindan emin olmaliyiz.
Something had to be done, and you were the guy to do it.
Bir şey yapılması gerekiyordu ve bunu yapmak için adam vardı.
You know, it had nothing to do with her. I just... needed to figure some stuff out, and now she doesn't want to speak to me.
Onunla hiçbir ilgisi yoktu, ben sadece kendimle ilgili bazı şeyleri açıklığa kavuşturmak istedim, ama şimdi benle konuşmuyor.
It had nothing to do with you.
Seninle bir alakası yok.
You know, Carlton, it may be the rage talking, but if I had it to do over again, the day my tory came home with you,
biliyorsun, Carlton öfkeyle konuşuyor olabilirim, Ama eğer bunu tekrar yapacaksam........................
You think the daughter had anything to do with it?
Sence kızının olayla ilgisi var mı?
It's like you feel in power, like you've conquered somethin that you know a lot of people haven't had the chance to do.
Açıklaması zor. Kendini güçlü, ve birçok insanın yapma şansı bulamayacağı bir şeyi başarmış hissediyorsun.
I had to do it, don't you understand?
Yapmak zorundaydım, anlamıyor musun?
But you had nothing to do with it, right?
Ama senin hiçbir ilgin yok, değil mi?
As if it had nothing to do with you! right?
Özellikle hastane çalışanları ve bana cesaret veren kişilere minnettarım.
- Please, I've had a really rough day, and I got a lot of studying to do and it's gonna help me out so much if... if you'd just go with her to the doctor.
- Lütfen, gerçekten zor bir gün geçirdim, ve çalışmam gereken bir sürü şey var, ve doktora onunla gidersen bana çok yardımın dokunmuş olacak.
I was just wondering if you were hiding something... and if it had anything to do... with that wedding ring you're wearing.
Ve bunun taktığın şu yüzükle bir ilgisi varsa...
If you were to waive that - - That magic time-Traveling wand of yours And we had to do it all over again,
Eğer senin sihirli zaman yolculuğu olayını yapsaydık ve tüm bunları yeniden yaşasaydık bile yine aynı kararı verirdim.
Dave had something to do with the death, Rob? And if you know something, please say it now.
Eğer ki bildiğin bir şey varsa, hemen söyle.
( Tristan ) If you understood half of the stuff that we had to do... the photo shoots, the flying everywhere... it was like a fraternity or a sorority.
Birlikte olmak, birlikte çalışmak gittikçe umduğumuzdan daha karmaşık oluyor. Dixon, müzik piyasası genelde o tür adamlarla dolu. Eğer bana güvenmezsen, bunu asla yapamayız.
No, it had nothing to do with you.
Seninle bir ilgisi yok.
A better question would be, what if you run the story and it turns out croelick had nothing to do with the griffith park fire and he takes an instant dislike to you?
Şu çok daha iyi bir soru olur, hikâyeyi bastınız diyelim peki, Croelick'in Griffith Park yangınıyla alakası olmadığı ortaya çıkarsa, size karşı bir antipati oluşmaz mı?
You just had to do it...
Bunu yapmak gerekiyor muydu?
Maybe you're not so surprised because you had something to do with it.
Belki de bu işte parmağın olduğu için şaşırmamışsındır.
You said we had to move and you made me do it all by myself.
Taşınmak zorunda olduğumuzu ve her şeyi tek başıma halletmem gerektiğini sen söyledin.
Farmington Grand Prix means you know why we're here. I had nothing to do with it, man.
Farmington Formula yarışı yaptığımıza göre neden burada olduğumuzu biliyorsun.
We all agreed it was much more likely that one guy beat up the three of them than that you two had anything to do with it, so...
Ve hepimiz bunun, bir adamın diğer üç adamı döverken, sizin o olayla hiçbir ilginizin olmaması durumundan daha komik olduğu konusunda karar kıldık.
I was gonna say you had nothing to do with it.
Tam da bununla hiç bir ilgin olmadığını söyleyecektim, ama... Neyse...
I just need you to know that I had nothing to do with it.
Sadece bilmeni istiyorum ki bu konuyla hiçbir alakam yok.
Because at first, i thought it had to do with you and eli, but now -
İlk başta sen ve Eli olduğunu zannetmiştim, ama şimdi....
I did what you asked, because I had convinced myself that it was the right thing to do for Kirk.
Benden istediğin şeyi yaptım, çünkü kendimi Kirk için en iyisinin bu olduğuna dair ikna ettim.
That's why I proposed to you, and it had nothing to do with your looks.
Sana o yüzden evlenme teklif ettim, ve bunun, görüntünle hiç alakası yoktu.
I don't know if you had anything to do with it Though I have a feeling you did
Bu işte senin parmağın var mı bilmiyorum ama yine de öyleymiş gibi hissediyorum.
I did this. You had nothing to do with it.
Ben yaptım ve seninle hiçbir alâkası yok.
Then you know i had to do whatever it took to get away.
O zaman bundan kurtulmak için ne gerekiyorsa yapacağımı biliyorsun.
So you think Jin had nothing to do with it?
Yani sence Jin'in bu olayla hiçbir ilgisi yok.
Since we were winning, you know, it really didn't matter that Rome had an attitude sometimes or he didn't want to do what we needed him to do sometimes.
Kazandıktan sonra, bilirsiniz işte, Rome'un takındığı tutumun ya da bazen ihtiyacımız olan şeyleri yapmayı istememesinin gerçekten bir önemi yoktu.
And I will tell them you had nothing to do with it.
Senin hiç bir ilgin olmadığını söyleyeceğim onlara.
I suppose you had nothing to do with it?
Senin bu işle alakan yok, değil mi?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]