English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ Y ] / You mean everything to me

You mean everything to me traduction Turc

102 traduction parallèle
Because you mean everything to me.
Çünkü sen benim her şeyimsin.
♪ I'd do anything For you, dear, anything ♪ For you mean everything to me ♪ I know that I'd go anywhere
Senin için her şeyi yaparım hayatım, her şeyi... çünkü sen, benim için her şey demeksin... bir gülümsemen uğruna nereye istersen giderim... bir gülümsemen uğruna her istediğini yaparım...
I thought I'd say it myself that you mean everything to me.
İçimden sen benim için herşeyimsin demek istedim.
You mean everything to me.
Benim için her şeysin.
" You mean everything to me.
Benim için her şeysin.
You mean everything to me.
Sen benim her şeyimsin
I guess I would have... told you how beautiful you are... and that... you mean everything to me.
Sanırım ne kadar güzel olduğunu ve benim her şeyim olduğunu söylerdim.
You and Cassie and Carl, you mean everything to me.
Sen, Cassie ve Carl benim her şeyimsiniz.
No, you mean everything to me.
Benim için çok değerlisin.
You mean everything to me.
Benim için her şeyden önemlisin.
You mean everything to me.
Sen benim herşeyimsin.
You mean everything to me.
Sen benim her şeyimsin.
You mean everything to me. "
Sen benim her şeyimsin. "
Because you mean everything to me.
Çünkü sen benim için her şey demektin.
YOU MEAN EVERYTHING TO ME.
Benim için her şeysin.
Anyway, you need to know that you mean everything to me and I'll do whatever it takes to make this work. - You really mean that?
Neyse, bilmelisin ki, sen benim için her şey demeksin ve ne pahasına olursa olsun bunun gerçekleşmesi için her şeyi yapacağım.
- you mean everything to me.
- Sen benim için her şeysin.
Look, you mean everything to me, you and the kids.
Dinle, sen benim her şeyimsin, sen ve çocuklar.
You mean everything to me, and katherine means nothing.
Sen benim her şeyimsin. Katherine'in hiç bir anlamı yok.
What I really mean is... do I mean everything to you as you do to me?
Asıl anlatmak istediğim şey, senin bana ettiğin gibi ben de senin için bir şey ifade ediyor muyum?
♪ For you, dear, anything For you mean everything to me
- Benim için!
You mean you want me to take off all my clothes and everything?
Üzerimdeki her şeyi çıkarayım mı yani?
Tell me, I don't mean to be forward, but was it, um, a difficult decision to, you know, come from a convent and everything, and guard your chastity, to decide to share the bed with Leopold before the wedding?
Size bir şey soracağım. Ama saygısızlık etmek istemiyorum. Evlenmeden önce Leopold'la aynı yatağı paylaşmak..... manastırdan gelen..... bakire bir kız olan sizin için biraz zor olmayacak mı?
You mean to tell me Superman can't cover everything?
Yani bu Superman herşeyi yapamaz mı demek oluyor?
It would mean everything to me if you would help us.
Bize yardım edersen çok mutlu olacağım baba.
That may mean nothing to you but it means everything to me.
Senin için bir anlam ifade etmeyebilir ama benim için her şey demek.
I mean, everything's submarines with him, and he wanted me to ask you if you'd get him a ride on one.
Mikey denizaltı meraklısı. Onu birine bindirebilir misin?
You know, the game was meaningless, but it seemed to mean everything to me.
Maç anlamsız bir şey ama, benim için çok önemliydi.
What I mean is, I'm usually not attracted to the guys I'm with so, um, if you're not attracted to me then everything's even.
Yani, genelde birlikte olduğum erkeklerden etkilenmem yani sen de benden etkilenmiyorsan sorun değil.
You and Chris and mommy mean everything to me.
Sen ve Chris ve Anne benim için her şey demek.
I mean, she sends everything back twice and she makes the waiters write down exactly what she wants me to know is wrong with the food. At least you're hidden in here.
Her şeyi iki kere geri gönderiyor ve yemekte ne sorun olduğunu tam olarak bana söylemeleri için garsonlara bunları yazdırıyor.
He means nothing to me, and you mean everything.
O benim için hiçbirşey, ama sen herşeyimsin.
I mean, everything's corporate now... and I'm nearing 50 and so overqualified... that you're probably not going to hire me, are you?
Günümüzde herkes adam çıkarıyor. Yaşım 50 olmak üzere ve fazla tecrübeli olduğum için muhtemelen beni işe almayacaksın.
I mean, her constant presence in our lives, the fact that she could just stop by at any moment and you'll drop everything to do what she wants, well, it's making me feel really inhibited with you.
Ama hayatımızdaki sürekli varlığı ikide bir buraya gelmesi ve her istediğini ona sunuyor olman sanâ karşı dizginlendiğimi hissettiriyor bana.
And By "Talk" I Mean You Tell Me Everything I Need To Know To Keep This Technology
Konuşacaksın derken, Kuzey Kore'yi bu teknolojiden uzak tutmak için ne bilmem gerekiyorsa anlatacaksın demek istiyorum.
I mean, you know everything there is to know about me and...
Yani, benimle ilgili bilinecek her şeyi biliyorsun.
These words may not mean much to you now but believe me, to an Ivy they mean everything.
Bu söylenenler sizin için önemli olmayabilir ama inanın bana Sarmaşıklar için her şeydir.
I mean, she does it to Rosie, to me... everything from some tone you're using in your voice
Bunu bana da, Rosie'ye de yapıyor...
Just'cause you leave me a note saying I got to do something with a bird in a freezer doesn't mean I gotta drop everything that's important to me and do it.
Bana not bırakıp dondurucudaki kuşla bir şeyler yapmamı söylemen bunu önemli bulup yapacağım anlamına gelmez.
Look, it's really cool what you did for me and everything, But it doesn't mean i have to tell you my life story.
Bak, benim için yaptığın her şey çok güzel ama bu sana hayat hikayemi anlatacağım anlamına gelmez.
If you mean to walk out on me I'll tell everything to everyone.
Eğer yan çizecek olursan herkese, her şeyi anlatırım.
I mean, from everything you've told me, William responds to strength of conviction.
Söylediklerinden anladığım kadarıyla William ikna ile hareket ediyor.
I told her everything that you told me to... I mean, the truth.
Bana ne dediyseniz onu- - Yani, gerçekleri söyledim.
You and Jonas mean everything to me
Jonas'la sen benim her şeyimsiniz.
I mean, we used to talk about everything, and now you can't come and talk to me?
Yani, eskiden biz herşey hakkında konuşurduk, ve şimdi gelip benimle konuşamazsın öyle mi?
I mean, I meet you in a taxi, you know everything about me, you give me a plane ticket, which just so happens to get me back on this island.
Yani, seninle takside tanıştık. Hakkımda her şeyi biliyorsun. Bana bir uçak bileti verdin bu sayede adaya geri döndüm.
When you say you were risking everything to tell me, what did that mean?
Bana söyleyerek her şeyi tehlikeye attığını söylerken ne demek istedin?
" Sookie, I'm risking everything to tell you this because you mean so much to me.
" Sookie, sana bunu söylemek için her şeyi tehlikeye atıyorum çünkü benim için çok önemlisin.
If I were to tell you everything about me I mean, everything... Would that help?
Sana hakkımdaki her şeyi anlatsam her şeyi yardımı dokunur mu?
Baby, you and the kids mean everything to me.
Bebeğim, sen ve çocuklar her şeyimsiniz.
You mean you want me to tell you everything I know while you give me nothing?
Yani benden bildiğim her şeyi anlatmamı mı istiyorsun, sen bana hiç bir şey vermezken?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]