You should have seen him traduction Turc
207 traduction parallèle
You should have seen him at the corrida of the Feast of the Anunciación.
Bayram günü Corrida'da ismi anons edildiğinde onu görmeliydiniz.
You should have seen him on the streets.
Onu sokaklarda görmeliydin.
You should have seen him with Professor Wutheridge.
Onu, Profesör Wutheridge'in yanında görmeliydin.
You should have seen him behind those guns today.
Bugün silahını kullanırken onu görmeliydin.
You should have seen him.
Onu görmeliydin.
You should have seen him...
Onu görmelisin...
You should have seen him in the ring, he had more grace, more style....
Tanımanız gerek. Çok zarif, çok kibar biri...
Hey, you know, you should have seen him with his niece.
Biliyor musun Bama, onu yeğeninin yanında görmeliydin.
And you should have seen him when he came here this evening.
Bu akşam buraya geldiğinde halini görmeliydin.
- You should have seen him.
- Görmüş olman gerek.
Guy named Hornsby was sick, you should have seen him.
İçlerinden biri hastaydı. Onu bir görmeliydin.
You should have seen him run!
Onu kaçarken görmüş olmalısın!
You should have seen him last April or May.
Geçen Nisan yada Mayıs onu görmeliydiniz.
You should have seen him, that poor great man, stretched out under a chestnut tree, suffering in body but even more in mind.
Onu görmeliydiniz, o zavallı koca adam bir kestane ağacının altına serilmişti vücudu acı çekiyordu ama aklında daha fazlası vardı.
You should have seen him operate with that jerk salesman.
O gıcık satıcıyı nasıl mat etti, görsen!
You should have seen him sulking, being naughty!
Onu suratını somurtup yaramazlık yaparken görmeliydiniz!
You should have seen him 10 years ago.
10 yıl önce görmeliydin.
- You should have seen him in action.
- Bir de onu iş başında görecektiniz!
You should have seen him in Brugge.
Onu Brugge'da görmeliydin.
But if someone scruffy came in, you should have seen him!
Ama kılıksız biri geldiğinde onu görmeliydin!
You should have seen him fight, Daddy. He even used his feet.
Onu dövüşürken görmeliydin baba, ayaklarını bile kullandı.
You should have seen him earlier today.
Bugün onu bir görmeliydin.
You should have seen him.
Onu görmeliydiniz.
You should have seen him last Christmas.
Geçtiğimi noel de onu görmüşmüydünüz.
- You should have seen him the day before.
- Siz onu asıl dün görecektiniz.
You should have seen him on the operating table, cut to pieces.
Onu ameliyat masasında görmeliydiniz, paramparçaydı.
You should have seen him, Cam.
Onu görmeliydin, Cam.
You should have seen him at the height of his power.
Eskiden bunu yapmamıza hiç gerek olmuyordu.
- You should have seen him.
- Onu gördün değil mi?
You should have seen him.
Onu görecektin.
You should have seen him, Mr. Bundy.
Onu görmeniz gerekirdi, Bay Bundy.
Clark, you should have seen him.
Clark, onu görmeliydin.
Hey, girl, you should have seen him, though.
Hey, kızım, onu görmeliydin ama.
You should have seen him.
- Milly! O'nu görmeliydin.
- You should have seen him sag.
Nasıl üzüldüğünü görmeliydin.
They're gonna send him home tomorrow, but you should have seen him lying there, all black and blue.
Yarın eve yollayacaklar. Ama onu orada mosmor halde yatarken görmeliydin.
You should have seen him, Frasier.
Onu görmeliydin, Frasier.
Oh, you should have seen him.
Oh, onu görmeliydin.
God, you should have seen him, he's just a shadow of a sheep.
Onu görmeliydin, koyunluktan eser kalmamış.
You should have seen him run.
Onu koşarken görmeliydin.
I mean, you should have seen him.
Onu bir görmeliydin.
She made a fool of herself loving him. You should have seen her!
Onu severek kendini aptal durumuna düşürmüştü.
You should have seen me deal with him.
Beni, onunla pazarlık yaparken görmeliydin.
You should have seen his face... when I told him you have Chavez with you.
Chavez'in seninle olduğunu söylediğimde, yüzünü görmeni isterdim.
Oh, why should you have seen him?
- Onu neden göresin ki?
You should have seen the size of the guy on the boat with him.
Teknede yanındaki adamın cüssesini bir görseydiniz.
You should have seen the look on Garber's face... when the Army showed up and hauled him off.
Askerler gelip onu götürürken Garber'ın yüzünü görmeliydiniz.
Oh, well, you should have seen his face... when I showed him the pictures of what I have in mind.
Fotoğrafları gösterdiğimde çok sevinmişti.
You should have seen Lindsay's face when I started quoting Joyce at him.
Joyce'tan alıntılar yaptığımda Lindsay'in yüzünü görmeliydin.
You should have seen the look on Legate Porania's face when I told him I was going into retirement three years ago.
Üç yıl önce elçi Porania'ya emekli olacağımı söylediğimde yüzünü görecektin.
You should have seen Jackson's face. It was a completely foreign concept to him.
Sadece bugün ki oyunda önde olmadığını kabul et.