Zay traduction Turc
23,037 traduction parallèle
I explained to her that Mimi's performance... English and Mathematics were pool.. And the school wanted to help her with extra tuitions.
Mini'nin bazı dersleri zayıf İngilzice ve Matematikte iyi değil ve okul bu derslerde ekstra yardımcı olmak istiyor.
He's weak, John.
- Baban zayıf John.
If there's a leak...
eğer bir zayıf nokta varsa...
The pressure is weak.
Basınçta zayıf olur.
A poor player that struts and frets his hour upon the stage and then is heard no more.
Zayıf bir oyuncusu onun saatini sıkıyor ve korkuyor Sahneye çıktı ve sonra artık duyulmadı.
Anyhow, for many of you, this, uh, return to the scene of the crime will be a nonstop grind filled with friends and family who, unfortunately, you have to see again because you were weak and you friended'em months earlier on Facebook, not knowing their true motives, tickets.
Neyse, birçoğunuz için olay mahaline dönüş, aylar öncesinden onları zayıflığınızdan dolayı Facebook'a eklediğiniz, maalesef bir daha görmek zorunda olduğunuz arkadaşlarınız ve ailenizle dolu bir eziyete dönüşecek gerçek amaçlarını ya da bilet numaralarını bilmeden.
Let's pull all troops down to that area, okay?
Tamam, o bölgede bütün askerleri zayıflatmana izin?
No vulnerability.
Zayıf nokta olmamalı.
You've had it so long, the muscles have withered and caused inflammation.
O kadar uzun süredir o durumdaydı ki, kaslar zayıflayıp iltihaba neden olmuş.
I know, and it's my weakness, but I cannot shake it.
Bu, benim zayıflığım fakat vazgeçemiyorum.
Possibly, but it seems fate does as it pleases..... and it has nothing to do with strength or weakness shown.
Muhtemelen, fakat kaderde yazılan başa geliyor bunun güçlü veya zayıf olmakla alakası yok.
It was fat Elvis, yeah,'cause skinny Elvis booked another wedding.
Şişman Elvis'di. Zayıf Elvis başka bir düğüne katılıyordu.
Skinny Elvis was our witness.
Zayıf Elvis nikah şahidimizdi.
Our children are our greatest vulnerability.
Çocuklarımız bizim en büyük zayıf noktamız.
His chances are very slim.
Şansı çok zayıf.
A strike at the heart of the company would send a message that we are a serious threat, that the company's vulnerable.
Şirketin kalbine bir darbe, tehdit olduğumuzu ve şirketin zayıf olduğunu söyler.
Means he's weak.
Zayıflıyor demek.
I'm trying to get you ready because you're weak.
Seni hazırlamaya çalışıyorum çünkü zayıfsın.
- Harvey, I am not weak.
- Harvey ben zayıf değilim.
- I'm just doing a little troubleshooting.
- Arızayı gidermeye çalışıyordum ne oldu?
You can't be everyone's friend and invite them to tea because... warm means you're weak.
Herkesin arkadaşı olup onları çaya davet edemezsin çünkü yakınlık göstermen, zayıflık olarak algılanır.
I wasn't gonna be weak. But now the flip side to that is, if you're strong, they think you're cold.
Zayıf olmayacaktım ama diğer taraftan da güçlüysen, soğuk olduğunu sanırlar.
He probably doesn't have as much as we do, and it's a vulnerable thing for him.
Muhtemelen onda bizim kadar yoktur... -... bu da onun zayıf noktası.
- "Vulnerable"?
- Zayıf mı?
Find one where she was at her most vulnerable, where she was afraid and alone.
En zayıf olduğu anısını bul. Korktuğu ve yalnız olduğu.
This is where you were at your weakest. I don't think so.
Burada en zayıf anındaydın.
I guess she just didn't have a tolerance, and she went from zero to 60, and she just kept saying,
Herhalde bünyesi zayıfmış, birden yükselişe geçti.
Well, it's pretty weak, but, uh, fortunately, so is he.
Aslında bayağı zayıf ama neyse ki adam da zayıf biri.
Their system is so insecure That someone could hack in and install a bot.
Sistemleri o kadar zayıf ki herhangi biri sızıp bir bot yüklemiş olabilir.
lose weight, build muscle.
Zayıflıyor, kas yapıyor.
He was average size, thin, wispy blond hair.
Ortalama boydaydı, zayıf, bir tutam sarı saçlı.
Sharing all this, all the things you're afraid of, all the things that embarrass you, weak doggy-style guy.
Bunların hepsini paylaşmak tüm korktuğun şeyleri seni utandıran tüm şeyleri zayıf domaltma tarzı adamı.
I think I got a faint pulse.
Zayıf olsa da nabız alıyorum sanırım.
I barely have a pulse.
Nabız çok zayıf.
She has the instinct of finding vulnerabilities and exploiting them.
Zayıflıkları bulma becerisi ve bunları sömürme becerisi var.
Remembered him as being very frail, but he had a caregiver who lived next door...
Onu çok zayıf biri olarak hatırlıyor,... ama onun yan dairesinde yaşayan bir bakıcısı varmış.
In the middle, this layer of fat is strong enough to keep them from combining, but weak enough to spread apart when shaken.
Ortadaki bu yağ tabakası, onların karışmasını engelleyecek kadar güçlü, ama çalkalandığında ayrılacak kadar da zayıf. Bir bisiklet yolculuğundaki gibi.
Guilt-ridden and weak.
Suçluluk duygusuyla dolu ve zayıf.
So weak.
Çok zayıfsın.
You're weak.
Zayıfsın.
I know corporate structures were never your strong suit, so I'm gonna explain something to you.
Kurumsal yapılar senin zayıf tarafın biliyorum, o yüzden bir şey açıklayayım.
This stance is too weak.
Duruşu çok zayıf.
There is the weakness.
İşte zayıf nokta.
The stench of your weakness is overpowering.
Zayıflığının kokusu mide bulandırıyor.
Your ability to lead is weakening.
Liderlik gücün zayıflıyor.
Love is a weakness.
Aşk zayıflıktır.
Weakness, like the uncle that kept coming in my room and molesting me..
Zayıflık, amcamın gece odama gelip beni taciz etmesidir...
A weakness like the tears I shed for the boyfriend. ... that got me pregnant and left.
Zayıflık, beni hamile bırakıp terk eden sevgilimin ardından döktüğüm gözyaşlarıdır.
I don't want this weakness.
Ben bu zayıflığı istemiyorum.
Thick as turf.
Çok zayıftı.
No, it's not.
- Hayır, zayıf değil.