Translate.vc / Espagnol → Turc / Avon
Avon traduction Turc
295 traduction parallèle
Como dijo el bardo de Avon, la misericordia no es forzada.
Çünkü Tanrı bizden en acımasız olanları dahi bağışlamamızı ister.
¡ Avon... calle Avon!
Bu ne? Avon Caddesi'nde.
- En la calle Avon en Scarsdale. - ¡ Maldito negro!
Scarsdale'deki Avon Caddesi'nde oturuyorum.
Cómo echo de menos el teatlo de estilo shakespealiano de Statfold.
Stlatford-on-Avon'daki Shakespeare stili tiyatroyu nasıl özlüyorum bir bilseniz.
- ¿ Quién es, la mujer de Avon?
- Kim bu, kozmetik satıcısı mı?
He sido la Betty Boop de Stratford-on-Avon.
Stratford-on-Avon'da Betty Boop gibiydim.
La vendedora de Avon.
Kızımız çok nazlı.
Ding dong, llama Avon.
Avon arıyor.
- Hola, Avon.
- Merhaba Avon.
- Saluda efusivamente a Avon. - Hola, efusivamente.
- Buster, Avon'a koca bir merhaba de.
Buster, ¿ por qué no vas a revisar el Gulfstream mientras nosotros vemos si podemos cerrar el trato?
Buster, neden oraya gidip Gulfstream'e bir bakmıyorsun? Biz de Avon ve Jo Bob anlaşabilecekler mi bir bakalım.
Jazmín, de Avon.
Jazmín, Avon.
Es el presidente de una cadena de comida.
"Food Chain" şirketinin yöneticisi. Eskiden "Avon" u yönetiyordu.
¡ Avon llama a su puerta!
Avon arıyor!
- Buenos días. ¡ Avon llama a su puerta!
- Günaydın, Joyce. Avon arıyor!
¡ La mujer de Avon!
Avon bayanı!
Soy la representante local de Avon.
Yerel Avon temsilcinizim. Merhaba?
Soy la representante local de Avon, y soy más inofensiva que un mosquito...
Yerel Avon temsilcinizim ve kirazlı turta kadar zararsızım...
Pero primero quiero consultar el gran manual de Avon antes de hacer nada.
Ama bir şey yapmadan önce büyük Avon el kitabına bakmak istiyorum.
A través del parque, árboles en las verdes riberas. El Avón fluye... La ribera del rio es verde y divertida.
Parkta bir uçtan bir uca,... ağaçlarla sınırlanmış, yeşillere boyanmış,... küçük ve durgun akıntıIı Avon Nehri akar.
Chica Avon, ¿ dónde está mi pintalabios?
Avoncu kadın, nerede benim ruj siparişim?
Avon llama.
Avon arıyor.
Era una chica Avon antes de perderse.
Aklını kaçırmadan önce mankenmiş.
No era de Papá Noel.
Avon Leydi'nin değildi herhalde.
Vas a tener que llamar a más puertas que la mujer de Avon.
Eğer bu metodla bulmak istiyorsan, kapı kapı ürün pazarlayan kadınlardan daha fazla kapı çalman gerekiyor.
Seguro que no es una vendedora de Avon.
Avon marka olmadığı belli.
Si consigue que sus jinetes bajen por las montañas galesas, tendremos a los jutes antes de que alcancen el río Avon.
Eğer atlılarını Gal tepelerinden aşağıya indirebilirsen Gotlar Avon'a gelmeden tuzak kurabiliriz.
Si nadie te habla, entonces son los federales que te vigilan.
Adam Avon'ı görmek istediğini söylüyor. Ortağımı görmek için beni bekletiyor.
Uds. vienen aquí para aprender un deporte y mejorarse.
Evet, uğraşıyorum. - Avon'la birlikte uğraşıyoruz. - Bıraktın sanıyordum.
He ido a casa de Tanya y creía que era una vendedora ambulante.
Tanya'nın kapısını çaldım, ve Avon ürünleri sattığımı sandı.
Avon Barksdale era un modo de mostrar lo listo que soy y lo desorganizado que está este departamento, eso es todo.
Avon Barksdale herkese ne kadar zeki olduğumu göstermenin bir yoluydu ve bu departmanın ne kadar salak olduğunu.
Nunca se trató de Avon Barksdale, Teniente.
Bu Avon Barksdale ile ilgili değildi teğmen.
Avon se está deshaciendo de todos.
Avon herkesi temizliyor.
Sólo que no sabemos cuál es la oficina de Avon.
Yalnız, şu an da Avon'un odası neresi bilmiyoruz.
¿ Sacar una cinta métrica y pedirle a Avon que la detenga?
Taktığı cihazı çıkarıp Avon'un eline mi verecek?
¿ Es el dinero de Avon?
Bu Avon'un parası mı?
¿ Quieres poner a Avon en un caso a medias?
Avon'u davanın yarısında içeri mi tıkacaksın?
¿ Por qué Avon Barksdale tendría un montón de fachadas vacías?
Avon Barksdale bir sürü boş dükkânı ne diye istiyor ki?
- Si acusamos a Avon Barksdale el subdirector cancelará toda la operación.
- Avon Barksdale'i bir şeyle suçlarsak Şef dosyayı kapatır ve eve dönmemizi söyler.
Creo que Avon está aquí.
- Galiba Avon burada.
Quizá hayamos avistado a Avon en un partido de básquet en Cloverdale.
Avon'ı gördük galiba. Cloverdale'de sokak maçında.
No reconocería a Avon Barksdale ni aunque me tropezara con él.
Sokakta Avon Barksdale'in üzerine düşsem adamı tanımam.
Sydnor estaba con Daniels persiguiendo a Avon en la calle.
Sydnor, Daniels'la birlikte, Avon'ın peşindeydi.
Kima quebró a una de las chicas del club de Avon.
Kima, Avon'ın kulübündeki striptizcilerden birini saffımıza çekti.
Avon es hábil.
Adam çok becerikli.
Estas cosas son de Avon.
Bunlar Avon'ın malları.
Ding, dong. Llama Avon.
Avon satıcısı.
- ¿ Quién es?
- Kim o? - Avon çağırıyor.
Talan-talan, la chica Avon.
- Avon satıcısı gibi.
Róbala.
- Avon nerede?
Mira a Avon.
- Avon'a baksanıza.