English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Espagnol → Turc / Bello

Bello traduction Turc

3,111 traduction parallèle
Y usted es la única mujer, así que hará un bello contraste.
Ve tek kadın sensin, yani, farkını etkileyici bir biçimde ortaya koyacaksın.
En mi opinión, no es posible que exista un río más bello en el mundo.
Bence, dünyada bundan daha güzel bir nehrin olması mümkün değil.
¡ Qué bello nombre!
Çok hoş bir ismin varmış!
digo, bello. Mi mejor amigo murió en ese uniforme.
En iyi arkadaşım, o üniformayla ölmüştü.
Ningún planeta es suave y bello.
Hiçbir gezegen pürüzsüz ve güzel değildir.
Tan bello.
Harika.
Y en el fondo, escuché risas de damas y el sonido de un bello atardecer.
Bir de arka plandan bayan kıkırtıları geliyordu ve bir de güzel bir günbatımı sesi.
Jenna, lo que tenemos es tan bello.
Jenna, seninle yaşadıklarımız harika.
Espié con mis propios ojos a Chuck Bass volviendo de París ayer con un bello y nuevo accesorio de otoño.
Birçok gözümden öğrendiğime göre... Chuck Bass dün Paris'ten kolunda yeni bir sonbahar aksesuarıyla dönmüş.
Verás, eso es lo bello de esto.
İşin güzelliği de bu zaten.
Aquí donde hay gente pobre, en un país bello y rico, con paisaje profundos, pero la gente sufre.
Burada iinsanlar fakirlik içindeydi bu güzel, zengin ülkede bu muhteşem tabiat içinde, fakat onlar burda acı çekiyordu.
Quiero decir, me gustaría dejármela crecer, pero mi bello facial crece a un ritmo alarmantemente lento.
Kendi başıma büyüdüm fakat sakallarım korkunç derecede yavaş büyüyor.
Será joven y bello.
Genç ve yakışıklı olacak.
¿ No has visto "Qué bello es vivir"? No.
"It's A Wonderful Life" filmini seyretmedin mi hiç?
Lo encuentro indescriptiblemente bello.
Bunu tarif edilemez şekilde güzel buluyorum.
Después de todo, convirtió una sopa de gas sin sentido en algo bello y poderoso.
Ne de olsa, başıboş bir gaz çorbasını güzellik ve güç gibi bir şeye dönüştürdü.
- ¿ Vamos a ir a Monte bello? - Sí.
- Montebello'ya mı gidiyoruz?
Me sorprende que elijas Monte bello.
Montebello'yu seçmene şaşırdım.
- Bello lugar, ¿ no?
Güzel yer, değil mi?
Una belleza clásica merece un bello clásico.
Böyle bir güzelliğe de böyle bir bebek yakışır.
Sí, bello Lester, lo es.
Evet, sevgili Lester. Öyle.
Bello e inteligente.
Hem güzel, hem de zeki.
- Ese es un... bello vestido. - ¡ Hey!
Güzel elbise ama.
Pero entonces te conocí, y me di cuenta que eres más bello de lo que puedes ver.
Sonra seni yakından tanıdığım, ve anladım ki göründüğünden daha da güzelsin.
Eso fue realmente bello, Andrea.
- Çok güzel söylediniz Andrea.
Es un bello Pueblo en el Río Oka.
Oka nehri kıyısında güzel bir kasaba.
Él... suena tan bello ahora, pero Greg se levantó en medio de la cena para responder al teléfono.
Şimdi önemsiz geliyor. Fakat Greg'e tam da yemeğin ortasında telefon geldi.
¡ Mi bello campeón!
Yakışıklı şampiyonum benim.
Hotel Bello Pacifico.
Belle Pacific Oteli'nde.
Y la Policía de Nueva York no puede tocarme mi bello trasero.
Ve NYPD benim güzel kıçımı yakalayamaz.
Bueno, me vuelvo más perceptivo de lo bello de las cosas.
Her şeyin ne kadar güzel olduğunu anlamamı sağladı.
Allí se puede ver un bello reflejo del Taj Mahal.
Görebileceğiniz gibi Tac Mahal'in mükemmel görüntüsü.
Me lo entregaría. Me pidió una noche más todos juntos, dijo que tenía un bello lugar que mostrarnos.
Sadece son bir kez birlikte olmamızı istedi bize göstereceği çok güzel bir olduğunu söyledi.
- ¿ Un bello lugar?
Güzel yer mi?
El bello lugar.
Güzel bir yer.
Eso sería bello.
Bu o kadar da iyi omaz.
Veo. ¿ Y él puede recordar ese bello momento... la próxima vez que esté siendo asesinado... Por un Hechicero en línea?
Anlıyorum. internette oyun oynarken bir büyücü tarafından öldürüldüğünde bu anları düşünebilir.
Después de un escándalo financiero global y un bello divorcio, mi vida ha sido guardada en una serie de cajas de cartón.
Ulusal bir finansal skandal ve sevimli küçük bir boşanmadan sonra hayatım bir dizi kartonun içine istiflendi.
Soy el teniente Alex Bello de Asuntos Internos, presente con el Oficial en prueba Jamison Reagan, y el fiscal de la PBA Kenneth Webber.
Ben, Polis Memuru Adayı Jamison Reagan ve PBA Avukatı Kanneth Weber'le birlikte bulunan, İç İşleri'nden Teğmen Alex Bello.
Conozco al lugarteniente Bello.
Teğmen Bello'yu tanırım.
El Teniente Bello de Asuntos Internos vino a verme hoy, me preguntó si tuvimos una pelea ayer, y si todo estaba bien entre nosotros.
Bugün İçişlerinden Teğmen Bello beni görmeye geldi dün tartışıp, tartışmadığımızı ve aramızda her şeyin yolunda olup, olmadığını sordu.
Soy el Teniente Bello.
Ben Teğmen Bello.
Los llamaré en el momento en que tenga algo útil o un deseo abrumador de hablar con mi bello Derek Morgan... -...
Bir şey bulduğumda, ya da güzelim Derek Morgan'la konuşmak için dayanılmaz bir istek duyduğumda arayacağım.
Eso es absolutamente bello.
Kesinlikle çok güzel.
Jamás conseguiré que nadie tan bello me ame de nuevo
Bir daha asla, Elena kadar güzel birini beni sevmeye ikna edemeyeceğim.
En diciembre de 2010... mis amigos y yo decidimos ir a ver la película Qué bello es vivir.
2010'un aralık ayında arkadaşlarımla birlikte It's a Wonderful Life filmini sinemada izlemeye karar vermiştik.
Uno para Qué bello es vivir, por favor.
It's a Wonderful Life'a bir bilet lütfen.
"Todo era tranquilo, todo bello. Dios hizo seres humanos también e hizo que fueran buenos como Él."
"Her şey güzeldi, her yer huzurluydu Tanrı insanları yarattı, ve onlardan kendisi gibi iyi olmasını istedi."
Maestra, que bello es aquí.
Usta, burası çok güzel bir yer.
Es algo bello.
Çok güzel bir şeydir.
- ¡ Bello!
- Çok güzel!

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]