Translate.vc / Espagnol → Turc / Imam
Imam traduction Turc
476 traduction parallèle
Dicen que al cabo de un tiempo ya no echas tanto de menos a la gente pero yo te echo más de menos que al principio.
Biraz zaman geçince insanları özlemezsin diyorlar ama bence seni ilk ayrıImamızdan çok daha fazla özlüyorum şu an.
Inspector, ¿ quiere decir que no es seguro que nos vayamos?
Müfettiş, yani ayrıImamız güvenli değil mi?
- Si quiere que me vaya...
- AyrıImamı isterseniz...
El ha aceptado nuestra pequeña insinuación.
Evet. Ufak imamız işe yaramış.
Por supuesto sé que ésa no es la razón por la cual los persigue, pero... bueno, esa es la razón por la que seguiré su camino.
Tabi ki onları takip etmenin nedeni bu değil, biliyorum ama... Yani, benim sana takıImamın sebebi bu.
Quienquiera puede celebrar con nosotros en un brindis... por el Bonanza Mining Common.
Ve şimdi kim Bonanza Madencilik ortaklığına katıImamızın şerefine kadeh kaldırmak ister?
En contraste, se puede imaginar la completa complejidad de un momento que no se resuelve en el trabajo, un momento cuyo desarrollo contiene hechos relacionados, valores, cuyo significado no es aún aparente.
Buna karşı olarak, iş için ayrıImamış bir anın, gelişimi birbiriyle ilişkili olan gerçekler ve değerleri içeren ve anlamı daha açık olmayan bir anın tüm karmaşasını hayal edin.
No valgo la pena
Pek matah biri sayıImam.
Me canjearon con otros prisioneros.
Bu sayede bir sonraki esir değişimine katıImam kolay oldu.
Hasta donde sé me costaste muchos hombres.
Fazla yanıImamış, bana bir çok adama maloldun.
Quiere decir que aún no se ha cansado de su juguete.
Oyuncağından daha sıkıImamış.
La leyenda dice que el sultán se desmayó al probarlo. Por eso lleva su nombre. Espere.
Rivayete göre imam denilen kişi yediğinde bayılıp düşmüş.
Sr. alcalde por favor ayudeme.
Sayın Belediye Başkanı AyrıImamızı sağlayın.
Uno : convertirse,... y ser integrado por el imán.
Bir, imamın sizi devşireceği dini kabul etmek.
Joder.Nadie escaparía.
Siktir. Hiç kimse ayrıImamış.
Él no me ha pedido que renuncie.
AyrıImamı o istemedi. Ben ona gittim.
¿ A quién le importa si dejé la peluquería por un restaurante?
Küçük bir barda çalışmak için kuaförden ayrıImamı kim umursar?
Oye, caramba, ¿ y qué importa si las camas no están tendidas?
Yatakların yapıImamış olması kimin umurunda?
Sabes, me equivoqué acerca de mucha gente pero nunca me equivoqué tanto.
Dinle, birçok insan hakkında yanıIdım ama... hiç bu kadar yanıImamıştım.
Eso es granito rojo sin pulir. ¿ Eso es Io que...?
Malzeme olaraksa parlatıImamış kırmızı granit kullandık.
No querría que nos separáramos con odio.
Küs ayrıImamızı istemem.
Sabe a maíz quemado hervido en agua.
İmamın abdest suyu gibi bu kahve.
- Entonces, ¿ no hay ajo en las berenjenas rellenas?
- İmam Bayıldı'yı da mı sarımsaksız pişireyim?
Se llama "Imam Bayildi".
Buna İmam Bayıldı denir.
¡ Imaam Saheb!
İmam Saheb!
Saludos, Imaam.
Selamlar, İmam.
- Imaam Saheb..
- İmam Saheb...
Imaam Saheb, Debo...
İmam Saheb, ben...
Por consejo de nuestro imán, cada ceddo debe cargar un haz de leña.
İmam'ın fermanı gereği her Ceddo bir sırık bağı taşımalı.
De un hombre santo, el imán,... que nos enseña el Corán.
Aramızdaki bir bilgeden, bize Kuran'ı öğreten İmam'dan.
Es al imán a quien me dirijo.
Sözüm İmam'a.
Imán, no subscribiré a eso... ni hoy ni mañana.
İmam, ben bunu ne bugün ne de yarın kabul ederim.
Los haces de leña servirán... para iluminar, esta noche, a los discípulos del imán.
Sırık bağları, geceleyin İmam'ın müritlerini aydınlatmada kullanılacak.
Su imán predica... que una vez muertos irán al paraíso,... y que nosotros iremos al infierno.
İmamınız ölüm geldiğinde, sizin yolunuzun cennet bizimkinin cehennem olduğunu vazediyor.
Como vuestro imán, mi deber es el de enseñarles... el dogma y los preceptos del Islam,... escritos en la bella lengua... del profeta Mahoma.
İmamınız olarak vazifem İslam akide ve kurallarını Hazreti Muhammed'in güzel lisanıyla yazmayı sizlere öğretmektir.
Imán,... te estás extralimitando en tus atribuciones.
İmam, sınırlarını aştın.
El imán no hace más que prevenirnos... del peligro que nos acecha.
İmam sadece bizi tehdit eden..... tehlikeye karşı uyarıyor.
El imán quiere ayudarnos a evitar desgracias.
İmam seni beladan korumak istemekte.
Tus dos protegidos blancos... fueron dejados a tu puerta por los fieles al imán.
İki beyaz yardakçın, İmam tarafından kapının eşiğine yerleştirildiler.
Esto es lo que debe hacerse : que el imán se case con Dior.
Yapılması gereken şu, İmam Dior ile evlenmeli.
La unión fortalecerá la posición del imán,... y cuando él esté en el trono, nadie se atreverá a replicarle.
Bu evlilik İmam'ın durumunu güçlendirir ve İmam tahta geçtiğinde kimse bunu sorgulamaz.
El imán nos ha expulsado en presencia de Demba War.
İmam bizi Demba War'ın huzurunda defetti.
¿ No han notado que los seguidores del imán están armados?
İmam'ın müritlerinin silahlı olduğuna dikkat etmediniz mi?
El imán arma a sus discípulos, es cierto.
İmam, müritlerini silahlandırdı, doğru.
Sean los hombres blancos,... sean los príncipes y nobles... o el imán,... todos son garrapatas que se nutren de nuestra sangre.
Beyaz adam olsun, prensler, asiller olsun İmam olsun, hepsi kanımızla beslenen sivrisinekler.
Imán, recibe nuestro agradecimiento...
İmam, şükranlarımızla.
El imán ha asumido el poder,... canjeando a algunos por fusiles... y convirtiendo por la fuerza a los otros.
İmam gücü ele geçirdi. Bazı insanları silahla takas ediyor ve diğerlerini zorla İslam'a döndürüyor.
No traen el Samp,... son seguidores del imán.
Asa'ları yok. İmam'ın müritleri.
Ella estaba muy enferma y el sacerdote leyó el Corán sobre ella para sanarla.
Çok hastalanmıştı. İmam Kuran okudu ama faydasızdı. Sonra doktora gittik.
- Farrakhan.
İmam Farakhan.
Farrakhan.
İmam Farakhan.