Translate.vc / Espagnol → Turc / Jóven
Jóven traduction Turc
475 traduction parallèle
El jóven McKay es criado por su tía después de la muerte de su madre.
Genç McKay burada, annesinin ölümünden sonra teyzesi tarafından büyütüldü.
El jóven Laborde.
Genç Laborde.
Pero tus pensamientos son alegres Cuando eres jóven y puedes decir que eres millonario.
Ama genç olduğunda ve milyonerim dediğinde her düşünce neşeli bir hale bürünür.
Tuve que decir al jóven paciente lo que todos queriamos que la operación sería pospuesta.
Genç hastaya, operasyon ertelendiği için hepimizin mutlu olduğunu söylemek zorunda kaldım.
Estoy en visperas de perder, a la hija más maravillosa y más encantadora, que va a casarse con un simpático jóven, con Arthur Townsend.
Çok sevdiğim, dünyanın en güzel kızı,.. biricik kızımı harika delikanlı, Arthur Townsend'a kaptırmak üzereyim.
Sentiría mucho tener que admitir que un hombre jóven y dispuesto como usted tenga que desesperar.
Sıhhatli, iyi niyetli bir erkeğin umudunu kesmesine meydan vermek beni çok üzer.
Ud. es demasiado jóven para recordar a Chanel...
Chanel'i hatırlamak için yaşın çok genç.
El jóven Señor te está esperando.
- Genç Efendi bekliyor.
Un jóven aristócrata.
Hoppa gençlik.
Busca al Jóven Maestro?
- Genç Efendi bulundu mu?
El Jóven Maestro ha regresado!
Genç Efendi eve döndü!
Con un jóven samurai ronco
Genç bir samuray ile birlikte.
Qué sucedió, jóven?
- Ne oldu genç adam?
Un hombre jóven, a la edad de 19 cambié mi religión.
19 yaşında genç bir delikanlıyken.. .. dinimi değiştirmiştim.
La historia tiene que ver con un empleado de banco jóven que, por alguna inexplicable y la más sobrenatural razón, se encuentra a sí mismo capaz de leer la mente de otras personas, y luego encuentra que el poder puede meterlo,
Sonraları bu gücün, başına bir sürü dert açıp, sıkıntıya neden olabileceğini anlayacaktır. Programımızın adı "Düşüncen Ne?". Gelecek hafta, Alacakaranlık Kuşağında sizi bekliyor olacak.
Eres un hombre jóven, entiendo tus necesidades.
Genç adamsın, ihtiyaçların vardır.
Eso quiere decir que soy tan vieja como mi hermana más jóven.
Demek oluyor ki, şu anda küçük kız kardeşim benimle aynı yaşta.
Stephie es diez años más jóven.
Stephie daha genç, daha çok şansı var.
No tiene que ser sarcástico, jóven. De verdad tengo un crimen que reportar...
Biraz ciddi olun, delikanlı, polise ulaşmam gerek...
Excepto una jóven vírgen, cada tanto. ¡ Los eclipses de sol son extraños!
Güneş tutulduğunda, genç bir bakireyi kurban etmesi dışında.
Si, lo recuerdo, era mucho más jóven en ese tiempo.
Evet, hatırladım, ama o zamanlar kendimi daha genç hissediyordum.
Un día menos jóven
Bir gün daha.
Ser seducida por un billionario... - Jóven y atractivo...
Yakışıklı ve genç bir milyoner..
A tu salud, jóven.
Sağlığına, delikanlı!
Eres jóven, no tienes experiencia.
Sen gençsin, deneyimin eksik.
- El jóven.
- Genç olan.
... iEspecialmente si una chica jóven con nada puesto se sienta allí, también.
Hele çıplak bir genç kız da oradaysa.
En el rostro de esa nueva jóven Dama no había siquiera huellas de humildad.
Yeni genç metresinin yüzünde, tevazudan en ufak bir iz bile yoktu.
Sonríe dulcemente a este jóven.
Şu genç adamın yanında sevimli bir şekilde gülümsüyor.
- La jóven dama está con un cliente.
- Genç bayanın bir müşterisi var.
Si siquiera la Srta. Carska aún siendo tan jóven y a punto de casarse.
O kadar genç olmasına ve evlilik hazırlıkları yapmasına rağmen Miss Carska bile doğrulamadı.
Jóven y bonita como siempre.
Her zamanki gençliğin ve güzelliğinle.
Alberto Santos-Dumont, un jóven brasileño en Paris, logró una hazaña mayor... cuando le agregó a la canasta un motor a nafta de dos cilindros.
Paris'te yaşayan genç bir Brezilyalı Alberto Santos-Dumont dahiyane bir fikirle sepete iki silindirli benzinli bir motor takarak büyük bir atılım yaptı.
El Conde, y su jóven socio el Dr Hugo Eckener, fundaron la primera línea aérea de pasajeros.
Kont ve genç ortağı Doktor Hugo Eckener dünyanın ilk havayoluyla yolcu taşıma şirketini kurdular.
- Un jóven me la dio en el aeródromo...
Havaalanında genç bir adam bunu bana verdi.
Tengo un encuentro con una jóven judía.
Küçük Yahudi çıtırımla randevum var.
Jóven, pero no un niño.
Delikanlı olsun.
Ése es el jóven Maestro
ve oğlu!
Jóven Maestro Dao
Genç Bey Dao
Mucha gente jóven ha fallecido. "
Çok sayıda insan yok oldu.
Viéndola aquí, reflejé sobre mi edad, y pensé que podrían cotillear a verme casado con una tan jóven.
Onu burada görünce yaşımı düşündüm. Bu kadar genç bir kızla evlendiğimi görenler arkamdan konuşurlar dedim.
Estoy prendado de una jóven quien corresponde a mis deseos, y recibe con cariño mis ofertas, y a mi padre se le ocurre perturbar nuestro amor con su proposición.
Genç bir kıza aşık oldum, o da beni seviyor, ona evlenme teklif ettim. Ama babam da bu kıza evlenme teklif edip aşkımızı bozmaya çalışıyor.
Un jóven oficial... que no tenía motivos para cuestionarse las órdenes de sus superiores.
Üstlerinin talimatlarını sorgulamak için hiç bir sebebi olmayan bir subay.
Bedelia siempre fue muy inestable, incluso cuando era muy jóven.
Bedelia her zaman dengesiz biriydi, hatta çok daha gençken de.
Así también dame fuerzas para apoyar a esta jóven y sola mujer.
Ve bu yalnız, genç kadına destek olabilmem için bana güç ver.
Él ha de ser un poco jóven para ti.
- Senin için biraz genç.
Tu eres un jóven muy capaz, Byron.
Sen çok yetenekli bir gençsin, Byron.
Muy jóven.
Çok gençtim.
Es muy jóven.
Çok genç.
El tipo de auto que manejaría un jóven arquitecto.
Genç bir mimarın kullanacağı tipten bir araba.
- Era demasiado jóven y en el amor, cariño...
Kendini tanıt. Ne demek kimim ben?