English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Espagnol → Turc / Laf

Laf traduction Turc

15,710 traduction parallèle
- Papa. - No, no es molestia.
- Lafı olmaz.
Escucha, tú haces esto de "manera correcta", esperas, se lo dices a Howard a la cara, él le echará el anzuelo a Mesa Verde antes de que puedas decir "Dimito".
Bak, bunu "doğru" şekilde yaparsan, beklersen, Howard'ın yüzüne söylersen daha ağzından "istifa ediyorum" lafı çıkmadan o da gidip pis kancalarını Mesa Verde'ye geçirir.
¿ Estás de broma?
Lafı mı olur, benim için şereftir.
¿ Por qué no te callas y haces caso de lo que te digo?
Ağzını kapa da biraz laf dinlemeyi öğren, olur mu?
Eso no me hace sentir muy especial.
Ettiğin laf kendimi özel hissettirmez.
¿ No puedes convencerle de que entre en razón y se vaya a casa?
Onu laf dinleyip eve dönmeye ikna edemez misin?
Claire no suele andarse con rodeos.
Claire çoğunlukla lafı gevelemez.
No parece que con preguntarle vaya a ser suficiente.
Ağzından laf almak için sormaktan biraz daha fazlasını yapmak gerekecek.
Ahora di algo que suene rudo.
Sert bir laf söylemem lazım.
Sé lo que es tener miedo de ser el que no es lo suficientemente fuerte para aguantar.
Lafının arkasında duracak kadar güçlü olmamaktan korkmak nasıldır biliyorum.
Hablando del rey de Roma.
İyi polis lafının üstüne arar.
Burlándose.
Laf atıyordu.
¿ Podríamos llamar a las cosas por su nombre y admitir que estás hablando de Will y de mí?
Lafı dönüp dolaştırmanın alemi yok, Will ve benden mi bahsediyorsun?
Voy a ir al grano.
Lafı kısa keseceğim.
El chico no puede decir dos palabras sin ruborizarse.
Adam yüzü kızarmadan 2 lafın belini bile kıramıyor.
Sus padres discutían sobre todos los temas. Particularmente Phil Stern.
Ailesi başta Phil Stern olmak üzere, her konu hakkında laf dalaşına girerdi.
Mi marido imagina que con el tiempo triunfara a la razón, pero esto no tiene fin!
Kocam adamın laf dinleyeceği konusunda kendini kandırıp duruyor. Ama adam hiç durmuyor.
¡ Retira eso inmediatamente!
Öyle söyleme! Lafını geri al.
Digo, Jesús, existe el guiar al testigo y el meterle palabras por su garganta.
Şu işe bak yani tanığı yönlendirip lafı ağzına tıkmışlar.
Bueno, supongo que los viejos perros cazan mejor, señor.
Yaşlı köpek daha iyi avlanır lafı doğruymuş.
Te haré apegarte a eso.
Bunu lafını tuttum.
Retiro lo dicho.
Lafımı geri alıyorum.
Y si hablamos de intoxicación puedo recitar de memoria una lista de senadores actuales que votaron leyes profundamente ebrios.
Sarhoşluktan laf açılmışken geçmişte aşırı alkollüyken kanun maddelerinin oylamasına katılan bir dizi seçilmiş, namuslu senatörün ismini size burada ezbere sayabilirim.
Todo por un comentario pueril acerca de que Indonesia está en Asia.
Çocuk gibi "Endonezya Asya'dadır" diye laf sokmak için heba oldu her şey.
¿ Por qué no te detuviste cuando dije "genial"?
Ben "Güzel" dedikten sonra üstüne laf söylemesen olmaz mı?
Estaba con el Sr. Williams cuando intercambió unas palabras con el acusado y la Srta. Cornish fuera de su casa esa noche.
Kendisi, sanıkla laf dalaşına girdikleri gece Bay Williams'ın yanındaymış. ve tabi Bayan Cornish'in de evinin önünde.
Pero recuerda mis palabras, Scully cuando atrapemos a lo que está cometiendo estos asesinatos sólo va a tener dos ojos.
Ama şu lafımı yaz bir yere Scully. Bu insanları öldüren şeyi bulduğumuzda sadece iki gözü olacak.
Este chico puede oír todo lo que está diciendo, y estamos tratando de ganar su confianza y hablar con él.
Bana işkence gibi geliyor. Bu çocuk her lafınızı duyuyor olabilir. Biz burada güvenini kazanıp onunla konuşmaya çalışıyoruz.
- Decir eso no es propio de ti.
- Hiç senlik bir laf değil bu.
Eso es un poco raro, Edward.
Bu garip bir laf, Edward.
¿ Esas palabras han salido de tu boca?
Bu laf çıktı ağzından yani. Bu...
Que es, de hecho, tu última interrupción, jovencita.
Ki bu da aslında lafımı son bölüşün, genç hanım.
Nada tío. Es solo un modo de hablar.
Hiçbir şey dostum, lafın gelişi söyledim.
Has seguido dándome avisos.
Sürekli ağzımdan laf almaya çalışıyorsun.
Las parejas dicen eso mucho.
Çiftler o lafı çok sık kullanıyor.
Mire, consigue conocer a un ex poli en la puerta de entrada, problemas en casa, el marido tiene una novia nueva, empiezan a hablar, y una cosa lleva a la otra.
Bak, site girişinde eski bir polisin olduğunu öğrenmiştir. Evde sorunları var, kocası yeni bir sevgili bulmuş. Konuşmaya başlarlar laf lafı açar.
Es un decir.
Lafın gelişi.
El punto es que estamos investigándolo por el homicidio.
Uzun lafın kısası, gözümüz cinayetten Wayne Lowry'nin üstünde.
Dice la chica que tenía una enorme ventaja.
Önden başladın ve laf ediyorsun.
- "Deja de acosar a Beck".
- Evet. - "Beck'e laf atmayı kesin."
En ese caso, ¿ puedo ofrecer algún consejo?
O zaman sana bir çift laf edeyim mi?
- Nancy, retráctate.
- Nancy, lafını geri al.
¿ Quieres terminarla con Lando?
Şu Lando lafını bırakır mısın?
- Y en un punto, Clarence Thomas hizo comentarios sobre mi anatomía.
- Bir keresinde Clarence Thomas dış görünümümle ilgili bir kaç laf etmişti.
Mi padre siempre me dijo que "piedad" era una palabra que usaban los cobardes cuando no podían aguantar el dolor.
Babam hep "insafın" acıya tahammül edemeyen ödleklerin kullandığı bir laf olduğunu söylerdi.
Hablando de pistoleros... Harlee, tú iras conmigo, ¿ de acuerdo?
Heh, iyi insan da lafın üstüne gelir.
Solo fue una forma de hablar.
Oh. Sadece lafın gelişi.
¿ Cómo es el dicho?
- Neydi o laf?
Los rodeos no se recuerdan.
Lafı gevelersen akılda kalmaz.
Nunca entendí esa expresión.
- O lafı hiç anlayamadım. - Ben de.
- No es a su madre.
- Sen bu lafı edemezsin.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]