Translate.vc / Espagnol → Turc / Mean
Mean traduction Turc
290 traduction parallèle
¿ Todas estas semanas desde que me dejaste?
You mean all these weeks since you left me?
¿ Qué quiere decir?
Ne demek istiyorsun What do you mean?
¿ Quiere decir qué no lo quieres hacer?
Did you mean yapmak istemiyorum?
Así que vuelve y date cuenta, lo que significas para mi.
So come on back and see Just what you mean to me l need you
- ¿ Cómo que no sabes nadar?
- What do you mean you can't swim?
I mean, what caused this hole? .
Fayanstaki bu delik, bu iz ne?
"This does not mean I don't love you."
"This does not mean I don't love you."
"'But what's the matter, Daddy?
How come you look so mean? "
How come you look so mean? "' "'Could it be that you can't live up to your dreams? "'
"Could it be that you can't live up to your dreams?"
Ojalá me toque uno de mal genio...
# And if I could just draw me a mean one
- Los grandes hombres también mean.
- Büyük adamların bile çişi gelir.
Los bhardoks se mean río abajo cuando se bañan los bashkai.
Başkaylar yıkanacağı sırada Bardoklar nehre işiyormuş.
I mean, you realize that, I suppose.
Yani artık sen düşün.
Novatos sin clase que aún se mean encima y sólo tienen serrín en la cabeza.
Hem gençsin, hem klasın yok, hem de hareketlerine çeki düzen vermelisin.
Ese Night Train es un vino de mierda.
That Night Train's a mean wine.
Mean en la calle.
Dışarılara işerler.
Tu no me conoces. Trato de andar como si fuera genial todo el tiempo.
l mean, you don't know me. l try to come off like l'm being cool all the time.
Fuimos yo, Dez y Mean 3
Ben, Dez ve Mean 3.
Cómo follan, mean y cagan, como la puta mierda que son.
Tıpkı şimdi bunların düzüşmesi ve her yeri kendileri gibi pislemesi gibi.
Digo, ¿ se lo mostrarías a alguien?
I mean, do you show that to somebody?
Digo, ¿ qué quieres que haga, Sonny?
I mean, what do you want from me, Sonny?
Por primera vez, desde que volvimos de la guerra... me siento como un hombre.
I mean, for the first time since we landed back in the world... I feel like a man.
Digo, eso los libraría a todos de mí.
I mean, that would put me out of everybody's misery.
Puedes salvarme de una pelea en un bar.
I mean, you can get me out of a fight in a bar.
Puedes sacarme de las zonas de combate más peligrosas... llenas de vietnamitas.
I mean, you can get me out of one of the hottest areas of operation... crawling with NVA.
Lo digo en serio.
I mean it.
Estos otros idiotas todavía se mean los pies.
Diğer salaklar hala kendi ayaklarının üzerine işiyor.
Mean encima del otro y demás, cuando crecen.
Yaşları büyüyünce birbirlerinin üzerine işiyorlar.
No cambies de canal No toques ese dial
# If you know what I mean, now
Cuando mean... Cuando tienen visitas.
.. ne zaman duş alacağınıza,..... ne zaman ziyaretçiniz olacağına ben karar veririm.
¿ Los lobos salen de su territorio y mean sobre las cosas?
Kurtların kendi bölgelerini nasıl işaretlediğini, etrafa işediklerini, biliyor musun?
Estas hijas de perra mean sobre el veneno.
Bu orospu çocukları zehirin üstüne işiyorlar.
Lo mean para advertir a sus malditos amiguitos.
Küçük piç arkadaşlarını uyarmak için işiyorlar.
You mean you'd stand a chance if she had bandy legs and a hump?
Ne yani çarpık bacaklı kambur bi tip olsaydı bakmaz mıydın ona
I don't mean to hurt you
# Seni üzmek istemedim
You treated me mean
# Bana adice davrandın
Alejaros de los chicos, mean en los àrboles y se sacan los mocos.
Erkeklerden uzak durun, çünkü çalılara işeyen burunlarını karıştıran iğrenç hayvanlardır.
- ¿ Marty? - Al empezar Calles peligrosas... sólo tenía el East Village y un sombrero que encontró.
- Diyor ki, o Mean Streets'i yapmaya başladığında elindeki tek şey East Village ve bulduğu bir şapkaymış.
Ed, para ver si estamos en el mismo planeta... ¿ hablamos de Marty Scorsese... el director de Calles peligrosas y Buenos muchachos, los filmes?
Ed, aynı gezegende olduğumuzdan emin olmak için soruyorum şu anda Marty Scorsese'den mi bahsediyoruz Mean Streets'in ve Goodfellows'un yönetmeni, ve diğer filmlerin?
Te mean en la cara.
Adamın biri ağzımıza sıçıyor.
Vamos a la playa de los estudiantes... a la piscina del ejército... pero allí no se está bien, porque los soldados mean en ella... y también tenemos el Danubio.
Yaz zamanı Belgrad çok güzel olur. Ordunun yüzme havuzu olan öğrenci plajına gideriz fakat pek güzel değildir çünkü askerler oraya işer, ayrıca Tuna nehrimiz de var.
Es decir, bueno, no estábamos tan comprometidos en Fredericksburg.
I mean, well, we weren't that engaged at Fredericksburg.
- Le aseguro que no tengo la intención de implicarlo, señor.
- I sure don't mean to imply you, sir.
Digo, caramba, míralo de esta manera.
I mean, hell, look at it this way.
Se creen que si mean desde lo alto descubrirán los secretos del universo...
Yeterince uzağa işeyebilirlerse zırva fikirleri olan sakallı bir maymun mu bulacaklar?
Este J.H. pasó a mi lado y silbó "It Don't Mean a Thing". - Estás bromeando.
HG yanımdan geçerken ıslıkla It Don't Mean a Thing'i çaldı!
"I've got a baby, mean as she can be."
"Not now, my baby, don't be mean to me."
"Not now, my baby, don't be mean to me."
" Yeah, I'm coming on, baby.
Mean, cagan.
İşiyorlar, pisliyorlar.
Odio a los vaqueros y a los que se mean encima.
Altına işeyenlerden ettiğim kadar...
No significa nada
# It don't mean a thing #