Translate.vc / Espagnol → Turc / Nil
Nil traduction Turc
463 traduction parallèle
Viene un visitante del Nilo.
Nil'den gelen bir ziyaretçimiz var.
El ejército debe remontar el Nilo.
Ana ordu ve tedarik gemileri Nil'in üst kısmına geçmeli.
Podrá encontrarlos en el Nilo, cerca de la quinta catarata.
Çölden geçersen Nil kıyısında onlara yetişebilirsin. 5. çağlayanın yakınlarında olabilir.
EL EJERCITO DEL CALIFA DE DERVICHES Y NEGROS EN EL NILO
HALİFE'NİN NİL KIYISINDAKİ DERVİŞ VE YERLİ KABİLELRDEN OLUŞAN ORDUSU
El califa dejó el Nilo con su ejército.
Halife, tüm ordusuyla Nil'den ayrılmış.
Me llevó en bote por el Nilo hasta el campamento.
Beni bir tekneye bindirip Nil boyunca... bir kamp görene kadar taşıdı.
Marzena, la exótica flor del Nilo.
Marzena, Nil'in nefis çiçeği.
Uno de los ciento veinte mil soldados del Ejército del Nilo.
Nil Ordusu'nun 120 bin askerinden biri.
Nazis en el Nilo.
Nil nehrinde Naziler.
Está el Nilo y por él pasa flotando la barcaza de Cleopatra.
O, Nil Nehridir ve Cleopatra'nın kayığı üzerinde yol almaktadır.
Encontré esto flotando en el Nilo después.
Sonrasında, bunu Nil Nehrinde yüzerken buldum.
Te lo agradecemos, pero el señor de las Cinco Ciudades, cuyas conquistas se extienden desde el Nilo a Babilonia, puede conseguirlo sin la ayuda del juez de los pastores.
Minnettarız, ama fethettiği topraklar Nil'den Babil'e uzanan Beş Şehrin Efendisi, Koyunların Hakimi'nin yardımı olmadan da başarılı olabilir.
Vienes aquí y desparramas perfume y polvo pones una pantalla sobre el foquito y el lugar se ha transformado en Egipto y tú eres la reina del Nilo sentada en su trono, tomando mi licor.
Buraya geldin ve eve pudra serptin, parfüm püskürttün lambaya fener taktın ve ev Mısır'a döndü! Sen de tahtına oturup, benim içkimi içen Nil Kraliçesi oldun! Ben buna ne derim biliyor musun?
Esta es la historia de un hombre que vivió en las antiguas tierras del Nilo hace 33 siglos.
Bu hikaye Antik Mısır ve Nil'de yaşayan, bir adamın hikayesidir. İ.Ö. Onüçüncü Yüzyıl.
Empecé esta vida tal y como la termino : Solo, avanzando entre el rumor del Nilo en un barquito de cañas embreadas y atadas con nudos de pajarero.
Nil'in kalbinde yalnız olarak, başladım, yaşadım ve bitirdim.
Solía vagar solo por las orillas del Nilo hasta que estuve preparado para ingresar en la Casa de la Vida.
Ben sadece Nil kıyısında yalnız dolaşırken kullandım. Bir gün olupta hayat okuluna gireceğin zaman.
Mis padres debieron ser también pobres, porque de niño me abandonaron en una barca, en el Nilo.
Çok yoksul bir ailem olmalı. Bebekken, başıboş bir tekne ile, Nil'e atılmışım.
¿ En qué año te abandonaron a la deriva?
Ne zaman Nil'e bırakılmışsın?
Se dice que todo el que ha bebido agua en el Nilo, ya no podrá apagar su sed en otras tierras.
Onların Nil'in sularından içtiklerini duydum, asla bizim dışımızda kimse bunu yapamaz.
Esa sabiduría, Oh Rey, ha llenado el Nilo de cadáveres
Böylelerinin cesetleri Nil'i doldurur.
Sus carros avanzan hacia el delta del Nilo.
Arabaları, Nil Delta'sına yaklaşıyormuş.
Les amontonaron en estos camiones de las Naciones Unidas para llevarles a otro campamento, a una tierra hermosa y fértil a orillas del Nilo Azul.
Onları Mavi Nil'in güzel ve verimli için yataklarındaki başka bir kampa götürmeleri Birleşmiş Milletlerin kamyonlarına yalvardılar.
Desde las canteras, las piedras eran arrastradas a través del desierto hasta las orillas del Nilo.
Maden ocaklarından, Nil'in kıyısına kadar taşları çölün içinden geçerek çektiler.
Además, la piedra más fina es usada para recubrir la pirámide y tiene que ser traída de las lejanas canteras del Alto Nilo.
Şimdi de, Nil'in yukarısındaki çok uzak maden ocaklarından piramidin dış kaplaması için daha ince taşlar getiriliyor.
Del Nilo al Indo y de Samarcanda a Babilonia.
Nil'den Hindistan'a, Semerkant'tan Babil'e kadar. Dahası.
Él pidió al Dios del Nilo que me trajera este hermoso niño.
Nil Tanrısından bana bu güzel oğlan çocuğu getirmesini istedi.
Lo que has enterrado en el Nilo, permanecerá encerrado en tu corazón.
Nil'e gömdüğün şey, kalbine de gömülmüş olacaktır.
El Señor Moisés, Príncipe de Egipto, hijo de la hermana del Faraón, amado por el Dios del Nilo, Comandante del Ejército Sur.
Hükümdar Musa, Mısır Prensi, Firavun'un kızkardeşinin oğlu, Nil Tanrısı'nın sevgilisi, güney ordusunun komutanı.
Hemos oído cómo utilizaste ibis del Nilo para matar serpientes venenosas, cuando sitiabas las ciudad de Saba.
Sabba şehri kuşatması sırasında zehirli sürüngenleri öldürmek için Nil nehrinden nasıl balıkçıl kuş getirttiğini duyduk.
Enviaré 20 barcazas por el Nilo con tantas riquezas como ves aquí.
Aşağı Nil'e bunun gibi servet yüklü 20 tekne gönderiyorum.
¿ Necesitas todo el Nilo para saciar tu sed?
Susuzluğunu bastırmak için koca Nil mi gerekiyor?
Bithiah sacó del Nilo a un niño esclavo. Le llamó hijo y príncipe de Egipto, cegándose ante la verdad, y el dolor de un útero vacío.
Bithiah Nil'den bir kölenin çocuğunu çıkardı, ona oğlum ve Mısır Prensi dedi, gerçeğe ve boş bir rahmin acısına gözlerini kapattı.
¿ Tenía madre ese niño del Nilo?
Nil'den gelen bu çocuğun bir annesi var mıymış?
No colocarás bozal al buey que pisa el maíz, para hacer la paja para los ladrillos de Egipto. Ni dejaré los brazos que aventan constantemente el grano al viento, para separar el trigo de la paja, trigo cargado penosamente sobre las espaldas de millones de esclavos, desde los barcos repletos del Nilo hasta la orilla.
Ne tahılları öğüten, Mısır'ın tuğlaları için saman yapan öküzlere ağızlık takmalısın, ne de buğdayı sapından ayırmak için rüzgarda sürekli buğday savuran ağzına kadar dolu Nil teknelerinden durmamacasına sahile buğday taşıyan kölelerin emeklerini karşılıksız bırakmalısın.
La flor de loto florece en el fango gris del Nilo.
Nil'in gri çamurunda nilüfer çiçeği açar.
Príncipe de Tebas, amado por el dios del Nilo, conquistador de Etiopía, General de generales,
Nil tanrısının sevgilisi, Etiyopya Fatihi, generallerin generali,
- Brilla como el Nilo.
- Nil gibi parıldıyor.
¡ Salve, gran Dios del Nilo!
Selam sana büyük Nil tanrısı!
Cuando el Nilo se tornó rojo, yo también tuve miedo... hasta que se habló de una montaña más allá de las cataratas, que arrojaba fango rojo y envenenaba las aguas.
Nil kızıla dönüştüğünde ben de korkmuştum... ta ki şelalelerin ardında kızıl çamur kusan ve suyu zehirleyen bir dağdan söz edildiğini duyana dek.
Si haces que otra plaga caiga sobre nosotros, no será tu dios sino yo quien deje al Nilo rojo de sangre.
Bir bela daha getirirsen Nil'i kanla kızıla boyayan senin tanrın değil, ben olurum.
Esta mujer me sacó del Nilo y me puso en el camino del conocimiento.
Bu kadın beni Nil'den çıkardı ve ayaklarımı bilgi yoluna koydu.
Te salvaron del Nilo para ser mi maldición.
Üzerime lanet olasın diye Nil'den kurtarıldın.
Lo que realmente me gustaría es un corsé verde con bordado de rosas rococó en las ligas.
İstediğim şey, nil yeşili bir korse. Bağlarında rokoko güller işli olacak.
Bueno, nil nisi bonum.
Ölünün ardından konuşulmaz.
La celebración del culto a Ishtar tenía lugar en primavera, cuando la tierra revivía en el valle del Nilo.
İshtar'ın şenlikleri baharın başlangıcında kutlanırdı... Nil nehri tarafından yutulan hayat toprağa geri verildiğinde...
- Diques por el Nilo
Nil'deki barajlar
"Nil desperandum" como solía decir mi antigua profesora de ciencias.
Eski fen öğretmenimin dediği gibi ; yılmak yok.
Salida de las riveras del Nilo, la preferida de los faraones.
Doğrudan Nil'in kıyılarından, firavunların gözdesi.
El campamento. Estaba en las orillas del Nilo.
Nil kıyısında... kamp yeri.
Estaremos juntos.
Nil Vadisi'nde güvende oluruz.
El Nilo siempre ha estado allí. Mucho antes de El Cairo, mucho antes de las tumbas de los reyes.
Nil her zaman buradaydı.