Translate.vc / Espagnol → Turc / Pregunté
Pregunté traduction Turc
11,583 traduction parallèle
Nunca te pregunté.
Hiç sormamıştım.
Conversé con Sue, y le pregunté si había algo diferente que haría cuando tuviera hijos...
Sue'yla konuşuyordum ve ona anne olunca neyi farklı yaparsın diye sordum.
Le pregunté a Sue qué hubiese hecho distinto si fuera madre, porque pensé que todos tenemos cosas que haríamos distinto a nuestros padres.
Ona bir ebeveyn olarak farklı ne yaparsın diye sordum çünkü sanırım hepimiz anne babamızdan farklı şeyler yapıyoruz.
No le pregunté.
Sormadım anlayacağın.
Dios, con todo lo que ha pasado, ni siquiera te pregunté cómo estás.
Tanrım, bütün bu olanlara rağmen nasıl olduğunu soramadım sana.
No. Le pregunté a Jenna por eso una vez y cambió de tema.
Bir kere Jenna'ya sordum ama konuyu değiştirdi.
Yo pregunté.
Rica ettim.
Le pregunté a mi mujer y dijo que no.
Eşime sordum o da hayır dedi.
También pregunté por algo que me estaba molestando.
Ayrıca onlara canımı sıkan bir şeyi de sordum.
Una vez le pregunté personalmente, le dije,
Bir keresinde bizzat sordum...
Por un largo tiempo, me pregunté si algún día lo encontraría.
Uzun süredir aradığım şeyi bulabilecek miyim diye merak ederdim.
Le pregunté si tenía una amiga.
Bir arkadaşı var mı diye sordum.
Por eso os pregunté si podrías manejarlo.
Üstesinden gelmenizi istememin sebebi budur.
Siempre me pregunté qué se sentiría.
Böyle hissetmek nasıldır hep merak ettim.
Nunca pregunté para qué vino ese hombre aquí esta mañana.
Bu sabahki adam neden gelmiş hiç sormadım.
¿ Bananas? No, no pregunté sobre bananas.
Yok bananalarla ilgili bir şey sormadım.
Le pregunté cuando y dijo que mañana.
Ne zaman diye sordum. Yarın dedi.
Le pregunté que por qué no tenía miedo.
Neden olduğunu sordum, korkmadı.
Siempre me pregunté si la cosa esa de confidencialidad entre doctor-paciente era una mierda.
Her zaman şu hasta-doktor mahremiyetinin saçmalık olup olmadığını merak etmişimdir.
Y cuando le pregunté a mi madre por qué no podían llevarse bien, me dijo que era porque Astra no tenía fe en la personas.
Anneme neden geçinemediklerini sorduğumda Astra'nın insanlara inancı olmadığı için olduğunu söylerdi.
Y yo le pregunté cómo.
And I asked him how.
Sabes, unas semanas antes de que mi hermana muriese, fuimos a Virginia Beach para su cumpleaños, solo nosotras dos, y estábamos sentadas allí y le pregunté qué estaba pensando.
Kız kardeşim ölmeden birkaç hafta önce doğumgünü için Virginia Beach'e gitmiştik. Sadece ikimiz vardık, kumsalda yatarken ne düşündüğünü sormuştum.
Ni siquiera sé por qué se lo pregunté.
Ne diye sorduysam sana!
Le pregunté al médico en cargo.
Sıhhiyeye sordum.
Les pregunté que sentían que Sybil quiere que hagamos.
Onlara Sybil'in ne yapmamızı isteyeceğini düşündüklerini sordum.
Y me pregunté qué me diría Will si pudiera.
Ve eğer Will olsayadı bana ne derdi diye düşündüm.
Cuando le pregunté, Kyle me gritó diciendo que no le quería, todo tipo de gilipolleces ridículas...
Yüzüne vurduğumda, Kyle bana bağırdı. Onu hiç sevmemişim falan. Böyle abuk sabuk şeyler.
Te pregunté sin rodeos si había algo que tenía que saber, y no dijiste nada.
Sana bilmem gereken bir şey, olup olmadığını açaıkça sordum, ve sen hiçbir şey söylemedin.
Y entonces, durante un minuto, me pregunté a mí misma "¿ Por qué hago esto mientras hay alguien por ahí volando por los aires a mis amigos y Parques Nacionales y saber qué más?". Pero esa no es la cuestión.
Bir an için şöyle düşündüm, "Dışarıda arkadaşlarımı ve Ulusal Parkı patlatan biri varken ben neden bu işle uğraşıyorum?" Sonra birden fark ettim.
Le pregunté cuánto tiempo tomó para que usted se acostumbrara.
Seni bile bulmanın ne kadar zaman aldığını söyledim.
Pero siempre me pregunté por qué se quedaba ese lugar cuando nadie vivía ahí.
Ama kimse yaşamadığı halde evi neden satmadığını hep merak ettim.
Le pregunté yo misma.
Ona kendim sordum.
Bueno, no me dijo para qué era y yo, definitivamente no pregunté, pero podría conseguir de nuevo la ubicación.
Bana ne için olduğunu söylememişti, ben de sormadım tabii ki ama sanırım hala yeri bulabilirim.
Así que me pregunté, ¿ qué es más tentador que un ejército de SDV de S.H.I.E.L.D.?
Ben de düşündüm ki S.H.I.E.L.D. GMRlerinden oluşan bir ordudan daha çekici ne olabilir?
Siempre me pregunté si alguien más la está pasando mejor que yo.
Ben hep başkasının benden daha iyi bir zaman geçirip geçirmediğini merak ederim.
Hace lo suficiente para que la gente se pregunte... si alguien ha estado dentro de la casa... pero no lo suficiente para que lo denuncien.
İnsanların evlerine girildiğinden şüphelenmelerini ama polise gidecek kadar emin olmamalarını sağlamış.
Y en caso de que alguien pregunte, yo no le corté la garganta a esa comadreja.
Biri sorarsa diye diyorum, o küçük çakalın boğazını kesmedim.
Gracias. No lo dudo, pero si no os importa que pregunte,
Eminim vardır ama şunu sorabilir miyim?
¿ Qué le digo cuando pregunte para qué nuestro programa de ocho mil millones está realmente diseñado?
8 milyon dolarlık programımızın aslen ne yapmak için tasarlandığını sorarsa ne diyeceğim?
Jamás pregunte por qué.
Lütfen neden diye sorma.
Jamás pregunte por qué.
Neden diye hiç sormadan.
Escuche, si no le molesta que se lo pregunte, ¿ por qué se distanciaron?
Şunu sormama izin verin, neden ayrı düşmüşler peki?
Sabes, le pregunté a Weathersby sobre este tipo, Nesbitt.
Weathersby'ye bu Nesbitt'i sordum biraz.
Bueno, la senadora estará aquí en un minuto y es bienvenido para hablar de lo que desee por cinco minutos siempre y cuando no le pregunte de Corea del Norte, control de armas, aborto y Neil.
Senatör gelmek üzeredir. onunla istediğiniz şeyi beş dakikalığına konuşabilirsiniz. Kuzey Kore, silah kaçakçılığı kürtaj ve Neil haricinde olmak koşuluyla.
Venció al Laberinto. No me pregunte cómo.
Nasıl oldu bilmiyorum ama labirenti yenmiş.
con su asesinato, lo que hace que me pregunte...
Bu da beni meraklandırıyor ki...
Oye Martínez, deja que te pregunte algo.
Sana bir şey sorabilir miyim Martinez?
Estaré bien siempre y cuando nadie me pregunte cómo estoy.
Kimse nasıl olduğumu sormazsa gayet iyi olacağım.
Nunca escuché a nadie dar las gracias de esa forma, y antes de que alguien pregunte de nuevo, no, esto no lo hizo Ultron.
Daha önce kimsenin bu şekilde "teşekkür" ettiğini duymamıştım. Üstelik kimse sormadan söyleyeyim. Hayır, bunu yapan Ultron değildi.
Ahora cuando suene la voz y te pregunte qué quieres, tú dices "operador".
Ses sana ne istediğini sorduğunda "operatör" de.
- pero no me pregunte qué.
- Ama ne olduğunu hiç sormayın.