Translate.vc / Espagnol → Turc / Tic
Tic traduction Turc
1,150 traduction parallèle
- ¿ Funcionaron los caramelos?
Tic-Tac'lar işe yaradı mı?
El kal-toh es al ajedrez lo que el ajedrez al ta - te - ti.
Kal-toh, satrancın, tic-tac-toe olduğu kadar, satrançtır.
Un ruido, un tic, que despertar sospechas de nadie, y el Sr. Summers, ha terminado.
Şüphe uyandıracak bir gürültü, bir işaret yaparsan,... Bay Summers'ının işi biter.
Es como un tic. lmito los movimientos de otros inconscientemente y...
Biraz Tourette Sendromu gibi birşey. Bilinçsizce diğer insanların yaptığı hareketleri...
No, es sólo tic tac.
- Hayır. Bu sadece tik, tik, tik.
¡ No hay ningún tic tac y no te quiero!
Tik tak eden hiçbir şey yok ve seni istemiyorum.
Adelante. Tic, tac..
Haydi, duyalım.
Sólo comes Tic Tacs en números pares.
Tic Tacs'ı ikişer ikişer yiyorsun.
¿ Cómo puedes con el tic-tac de ese reloj?
O saat sesi varken nasıl rahatlıyabiliyorsun?
Tic-tac.
Tik tak.
Tic-toc, tic-toc, el ratón se quedó sin tiempo, hijo de perra.
Tik-tak, tik-tak, süren doluyor pislik herif.
Sabes que soy un fanático del patinaje abierto.
Biliyorsun bu tür "tippy-tappy", "tic-tac-toe", "genişçe patinaj oyununu" sevmem.
Tic-tac, tic-tac.
Tick-tock... tick-tock.
¿ Hacía tic-tac?
Tik tak sesi mi geliyordu?
... un reloj haciendo tic tac en la pared un cuarto sombrío al mediodía la atrocidad de un ser humano pensando sólo en sí mismo.
duvarda işleyen bir saat öğle vakti loş bir oda yalnızca kendisini düşünen bir insanın dehşeti.
Tengo un tic.
Benim bir tikim var.
- Discúlpenme, tengo un tic nervioso.
Özür dilerim. Tikim var.
Tic-tac, Phoebe.
Tik-tak, Phoebe.
Tic-tac.
Tik-tak.
En la ruta sur hay un pollo que juega equis cero.
Güney yolunda da, tic-tac-toe oynayan bir tavuk var.
Disco Stu ganará mucho dinero jugando al tres en raya.
Disco Stu, tic-tac-toe oynayarak mangırları götürecek.
Stu, no queremos que nos relacionen con ese juego.
Stu, oyunun tic-tac-toe'ya olan benzerliğini vurgulamamaya çalışıyoruz.
Me pongo nervioso. Mira, tengo un tic en mi ojo. ¿ Lo ves?
Bak, görüyor musun?
Nicolai, tic tac, cinco minutos.
Tik-tak, tik-tak. Dört dakika.
¡ Tic tac!
Tik-tak, tik-tak, tik-tak!
Hay 10 millones de personas en esta ciudad... y el reloj hace Tic-Tac.
Bu şehirde on milyon insan var. ve saat çalışıyor.
No sé si intenta ligar o si es un tic.
Tiki falan mı var?
- No tengo un tic.
- Tikim yok.
- No dije que tuviera un tic.
- Tik olduğunu söylemedim.
No es un tic.
Bu tik değil.
¿ Y qué durante la universidad seremos un idiota sin perro, ni mujer, con un tic?
Ve üniversite yıllarımızı... piliçsiz ve köpeksiz bir budala olarak geçirmemiz gibi mi?
- Estare de vuelta en un tic-tac.
- Biraz bekle. - Tamam.
Lo coges y te lo metes bien adentro [del culo] y cuando andas, hace tic-tac.
Bunu alıp kıçına sokuyorsun ve yürürken tik tak ediyor!
"El reloj que hace tic" Qué es esto?
"Çalar saat". Bu nedir?
En mi habitación podía escuchar el tic-tac de un reloj... que estaba a tres cuartos de mí.
Odamda, bana üç oda ötedeki bir saatin tik tak seslerini işitebiliyordum.
Yo tengo un tic en el ojo y me da cuando estoy nerviosa.
Benim de gözümde tik var. Sinirlendiğimde ortaya çıkıyor.
Desarrollé este tic.
Bu tiki geliştirdim.
Cor, tic-tac.
Cor, tik-tak.
¡ Tic-tac, Wesley!
Başka ne denesem bilmiyorum.
Será un tic sangrante.
Kanama tikidir.
Al final reuní coraje, pero tenía un maldito tic nervioso.
Sonunda tüm cesaretimi toplamıştım ki, kahrolası tikim ortaya çıktı.
Número 12 conoce el secreto mortal detrás de las pastillas Tic Tac.
12 numara TicTac'ların arkasındaki ölümcül gerçeği biliyor.
Mi propio juego Tic-Tac-Throw.
Benim Tic-Tac-Throw oyunum.
Conseguí un nuevo Tic-Tac-Throw.
Yeni bir Tic-Tac-Throw oyunum oldu.
Mi propio juego Tic-Tac-Throw.
Süper! Benim Tic-Tac-Throw oyunum.
Tengo un nuevo Tic-Tac-Throw.
Yeni bir Tic-Tac-Throw oyunum oldu.
¡ Necesitas unos Tic Tacs porque te huele el aliento!
Naneli şeker yemelisin çünkü ağzın kokuyor!
Tengo un tic en el ojo.
Gözüm seyiriyor.
Hacía tic tac.
Çalışıyordu.
Debe ser uno de esos relojes que hacen tic tac, ¿ no?
Tiktaklı saatlerden bir tanesi olmalı, değil mi?
Tenia un tic en los ojos y su voz temblaba...
Ağlamadan önceki göz buğulanması.