Translate.vc / Espagnol → Turc / Ùnica
Ùnica traduction Turc
49,806 traduction parallèle
¿ A la única persona que podía llevarnos directamente hasta Jadalla bin-Khalid?
Jadalla Bin-Khalid ile ilgili ipucu olacak kişiyi yani?
No va a ser la única.
Sadece o değil ki.
La única razón por la que seguía con ella era por su hijo.
Karısıyla beraber kalmalarının tek sebebi oğlu.
La única forma de entrar en este expediente es directamente desde el ordenador de Simms, en su despacho.
Dosyanın tek yolu şu anda Doğrudan doğruya Simms'Istasyonunda, ofisinde.
Esta es tu única oportunidad de salir vivo de esta.
Bu, bunlarla yaşamanız için tek şansınız.
Y el paquete del que hablas... puede ser la única vía de salvar a Rebecca.
Şu bahsettiğin paket de var ya Rebacca'nın hayatını kurtarabilecek bir şey olabilir.
Sí, sí, esta es su única jugada.
Evet, şu anda elindeki oyun bu.
La única diferencia está qué en este videojuego las víctimas son reales.
Oyundan tek farkı kurbanların gerçek olmasıdır.
Solo quiero una única cosa.
Tek bir şey istiyorum.
Pero esa no es la única razón, ¿ verdad?
Tek nedeni bu değildir herhalde.
Soy la única ventaja en esta situación.
Ben bu durumdaki tek avantajınızım.
Y la única esperanza de hacer un país mejor es hacerlo nosotros mismos.
Bu ülkeyi daha iyi bir hâlâ getirmek için tek umudumuz bizleriz.
El garaje es la única salida.
Garaj tek kaçışımız.
Soy la única hermana de Teagan. Es decir que sí, era su hermano y ahora soy su hermana.
Ben Teagan'ın tek kardeşiyim yani bu demek oluyor ki evet, ben eskiden ağabeyi olan ablasıyım.
- O la única salida.
- Ya da tek kurtuluş yolu.
La única posibilidad que tenemos de sobrevivir a esto es que ganen.
Bu işten sağ çıkmamızın tek yolu, seçimi kazanmaları.
La única sobreviviente.
Tek kurtulan.
Es tu única oportunidad.
O senin tek şansın.
No puede ser la única forma.
Tek yolu bu olamaz.
Esta es la única.
İşte bu.
¡ Es la única salida!
Tek çıkış yolu bu!
Es por eso que volver es la única solución.
Bu yüzden tek seçeneğimiz geri dönmek.
No, soy la única.
Hayır, ben bir taneyim.
Pero es su única ventaja sobre usted. ¿ Por qué la mataría?
Ama senin için tek sermayesi o. Onu neden öldürsün ki?
Ella fue la única que se mostró amable conmigo.
Bana yardım elini uzatan tek kişi o kızdı.
Ahora eres la única oportunidad de la rehén.
Reaktörün tek şansı sizsiniz.
¿ Por qué Cali fue la única...?
Nasıl oldu da Cali sadece...
¿ y ella es la única que fue asesinada?
Ve o öldürülen tek kişi o mu?
No me gusta ser la única sola.
Altı kişinin yanındaki tek sap olmak istemiyorum.
Es nuestra única oportunidad. No hay ni un sólo peatón a más de 150 km a la redonda.
Tek şansımız bu, 160 kilometre içerisinde hiçbir yaya yok.
Es una oferta única, Gus.
Başka teklif olmayacak Gus.
Aplaudan por la única e inigualable... Paige.
Hadi alkışlar Paige için.
Es nuestra única oportunidad.
Tek şansımız bu.
Es la única manera de sobrevivir.
Tek yolu bu.
Querido X, la única persona con la que puedo hablar de ti, es contigo.
"Sevgili X, senden bahsedebileceğim tek kişi sensin."
Y la única manera que puedo ver para superar esto es estar entumecida. "
Bundan kurtulmanın tek yolu hissizleşmek.
No soy realmente la única para ese trabajo, ¿ verdad?
Bunu ben yapamam, öyle değil mi?
No es la única razón, ¿ verdad, Dra. Carmichael?
Tek sebep bu değil, değil mi, Dr Carmichael?
Sabes, la única cosa que Gary siempre dijo que no podía soportar... es la humillación.
Gary'nin her zaman kaldıramayacağını söylediği şey..... utançtı.
La única forma de que consigamos esa hermosa vida cotidiana de la que hablas... Cualquiera de nosotros... es que yo le arrebate la suya.
Şu senin bahsettiğin güzel, olağan hayata kavuşmamızın tek yolu, benim onun hayatını almam.
Mira, te quiero libre y a salvo, y si esa es la única forma de conseguirlo, tengo que ser yo el que lo haga.
Criminy, senin özgür olup açığa çıkmanı istiyorum ve bunu yapmanın tek yolu da buysa, bunu yapan ben olmalıyım.
¿ La única vez que Holly los trae, tengo un ataque de alergia?
Holly bizim için bir kez alınca alerjik reaksiyon geçirdim.
Pero conservar tu negocio no era la única ventaja, ¿ verdad?
Ama eski işini geri almak tek iyi yanı değildi, değil mi?
Y la única forma en la que vamos a salir adelante es si lo hacemos juntos.
Ve bunları atlatmamızın tek yolu da birlik beraberlikle olur.
La única manera de sobrevivir es que hagas exactamente lo que te diga.
Yaşamanın tek yolu ben ne dersem onu yapman.
La única cosa que les mantiene con vida es un hechizo de sueño, y la única que puede curarlos es ella.
Onları canlı tutmanın tek yolu.. uyku büyüsü, ve onları iyileştirebilecek tek insan da o.
La única cosa que me falta es tu veneno.
Bende olmayan tek şey senin zehrin.
Qué oportuno. La única forma de echarlos es por la fuerza.
- Temizlemenin tek yolu kaba kuvvet.
La ciencia es nuestra única esperanza.
Fen tek umudumuz.
La única manera de que esto funcione es que les vendas el potencial virgen de la tierra.
Bu meselenin hallolmasının tek yolu var ; o da burayı bakir toprak diye pazarlaman.
Fue la única que dijo algo que no era sólo para su conveniencia.
Tamamen kendine hizmet eden şeyler dışında söyleyecek bir sözü olan tek kişiydi.