Translate.vc / Français → Turc / Brûle
Brûle traduction Turc
9,026 traduction parallèle
♪ Brûle-le ♪
# Yak #
Allez, il brûle des choses pour vivre, d'accord?
Adam geçimini yakarak sağlıyor tamam mı?
- Et bien. - Capitaine, avant que l'endroit ne brûle, nous avons trouvé des traces de traînées sur le sol.
- Başkomiser, ev yanmadan önce yerde sürükleme izleri bulduk.
C'est comme s'il jouait alors que Rome brûle.
Adam resmen Roma yansa umurumda bile değil diyor.
Quand une chose brûle, c'est une évolution.
Birşeyler yandığında evrim geçirirler.
Ça brûle atrocement.
Fena halde yandı.
En terme pathologique, C'est ce qu'on appelle une "torche professionnelle", une personne qui brûle à but lucratif.
Patalojik acidan bakinca profesyonel mesale denilen tiplerden para icin yangin cikanyor.
"Le bois brûle parce qu'il a ce qu'il faut en lui ; " et un homme devient célèbre parce que qu'il a ce qu'il faut en lui. "
"Odun yanar çünkü buna elverişlidir bir adam ünlenir çünkü hamurunda bu vardır."
C'est pourquoi je brûle l'ivraie pour préserver le bon grain. Ainsi, le Roi pourra avoir sa fleur d'oranger.
Bu yüzden, temiz olanları korumak için hasta olanları yakıyorum ve böylece Kral, portakal çiçeğine sahip olacaktır.
Je ne vois que des morts, que l'on brûle pour faire de la place pour d'autres.
Ben sadece daha fazlasına yer açabilmek için yaktığımız ölüler görüyorum.
On brûle dans les 200 calories.
200 kalori falan yakıyorsundur.
Une question me brûle la langue.
Bir soru kafamı kurcalıyor.
Je brûle.
Yanıyorum.
- Mon Dieu, ça lui brûle la peau.
- Aman Tanrım. Derisini dağlamaya başladı.
D'accord. Je ne laisserais pas mon travail... Ou à quel point ma bouche brûle en ce moment se mettre entre nous.
Ne işimin ne de şu anda fena halde yanan ağzımın aramıza girmesine izin vereceğim.
Disons qu'il n'avale pas qu'on brûle des immigrants.
Sanırım göçmenleri getiren adam sınırı geçerken birkaçını öldürmüş.
Je ne sais même pas pourquoi, mais faire du mal à des enfants dont l'école a brûlé est ma limite morale!
Nedenini bilmiyorum ama,... okulu yanan çocukları üzmek ahlaki sınırım!
Et quand la Dalton Academy a brûlé, elle a refusé de laisser Blaine le gay et les Warblers rejoindre le Glee Club.
Dalton Akademisi kül olduğunda,... gay Blaine ve Warblerların Glee Kulübü'ne katılmalarına karşı çıktı.
Et après nous l'avons regardé brûlé par les flammes.
Sonra da yerle bir olmasını izledik.
L'école des Warblers a complètement brûlé.
Warblerların okulları yandı.
La Dalton Academy a brûlé, et les Warblers sont venus à McKinley, c'est bien car les New Directions n'avaient pas assez de membres, et s'ils ne gagnent pas, le Glee Club est fini, mais il pourrait l'être quand même car Rachel est réintégrée à la NYADA et a obtenu un rôle à Broadway.
Dalton Akademi yandı, bütün Warbler'lar, McKinley'ye geldi bu iyi bir şey çünkü New Directions'da yeteri kadar çocuk yoktu ve eğer kazanamazlarsa Glee Kulübü bitecek ama her türlü bitebilir çünkü Rachel, NYADA'nın teklifini kabul etti ve Broadway'den teklif aldı.
Le mec est broyé, et tu as brûlé ses vêtements.
Yani adamı temizledik. Kıyafetlerini yaktım dedin.
Sa maison a brûlé avec le magasin, et ce n'est qu'une enfant, émancipée ou pas.
Onun evi de dükkânla birlikte yandı. İkimiz de biliyoruz ki o daha çocuk. Özgür olsun, olmasın.
Ils ont brûlé sa boutique.
Adamın dükkânını yaktılar yahu.
La boutique a brûlé.
Mekân yandı.
La boucherie a brûlé.
Dükkân yanıp kül oldu.
Enfin, quand on y pense, c'est notre boucherie qui a brûlé.
Hatta sadede gelecek olursak kül olan dükkân bizim dükkânımız.
On aurait brillé un moment et ensuite brûlé.
Bir süreliğine yanıp parlardık sonra yanıp kül olurduk.
La moitié du corps de Rory a été brûlé dans un incendie c'est devenu incontrôlable.
Rory'ni vücudunun yarısı kontrol altına alınamayan bir yangın yüzüdnden yandı.
Tu sais quelque chose à propos de qui a brûlé Cass? Tu sais, on a une grande tourte au poulet aujourd'hui. Ton vieil ami Cass.
"Riski ve tehlikeyi karşılama ve ölümüne zar atmak en büyük bağlılıktır."
"Lead Butt" à brulé? Ah.
Ölene kadar boğazından sıkılarak boğulmuş.
Ça m'a brulé les yeux plusieurs fois. Très drôle.
- O kıvılcımlar birkaç sefer gözümü yakmıştır.
On dirait qu'il a été frappé par la foudre. brulé et... tombé d'un gratte ciel.
Görünüşe göre bu adama yıldırım çarpmış, yanmış ve bir gökdelenden düşmüş.
On lui a brûlé les yeux à l'acide.
Birisi gözlerini asitle yakmış doktor.
Il était employé comme conseiller en sécurité dans un casino de Vinci qui a brûlé.
Yakın zamanda yanan bir Vinci kumarhanesinde güvenlik danışmanı olarak çalışıyordu.
Le passé ne peut pas être totalement effacé. Il persiste. Comme l'odeur du bois brûlé.
Geçmiş asla tamamen silinemez.
- Je me suis brulé.
- Yaktım.
Je l'ai lu... puis je l'ai brûlé.
Okudum... sonra da yaktım.
Je suis brûlé?
Yandım mı? Ben, yandım mı?
Mon Dieu, j'espère ne pas être brûlé.
Tanrım, umarım yanmamışımdır.
Brûlé?
Yandın mı?
Brûlé.
Yandın.
Et ensuite ils ont brulé le wolfsangel dans le jardin de Monroe et Rosalee.
Sonra da Monroe'yla Rosalee'nin bahçelerinde wolfsangel yaktılar. Ayrıca bir tilki öldürüp arka kapılarına astılar.
Ma main brûle.
Elim yanıyor.
Vole trop près du soleil, et tu seras brûlé.
Güneşe çok yakın uçarsan, yanarsın.
Mais non, tu est venu nous chercher brulé.
- Ama hayır, ikimizi de yakacaksın illa.
La première fois que je suis venu ici, j'ai presque entièrement brûlé cet endroit.
İlk geldiğimde kelimenin tam anlamıyla burayı nereyse yaktım.
"Un contact de cette bête woggé" "a brûlé mortellement ce valeureux guerrier" "brûlant sa peau et éclatant son crâne."
Woge hâlindeki bu yaratığın tek dokunuşu derisini yakıp kafatasını parçalayarak o yüce savaşçıyı öldürdü. "
Vous l'avez brûlé vif?
Onu canlı canlı mı yaktın?
J'ai un peu brûlé sa joue.
Ama dürüst olalım : Sadece birazcık yanağını yaktım.
Ne brule pas toi-même dehors.
İkinize de ihtiyacımız var tamam mı?