Translate.vc / Français → Turc / Bél
Bél traduction Turc
6,761 traduction parallèle
En fait, nous sommes tous les deux bel homme, et je le sais car j'ai couché avec la même fille avec qui il a couché une fois, et je lui ai demandé, elle a répondu,
Eşit derecede yakışıklıyız. Biliyorum çünkü bir zamanlar onunla yatan bir kızla yattım ve ona sordum.
Ce que tu dois faire est, tu fermes les yeux et visualise-toi dans un bel endroit. Okay, okay. Relaxe.
Sakin ol.
Claire compte sur ça.
Claire buna bel bağlıyor.
Et ne pensez pas que vous n'êtes pas en danger juste parce que vous êtes un bel idiot, un aimable homosexuel, un invalide malheureux, ou un sopraniste costaud.
Ve sakın yakışıklı bir aptal, hoş bir eşcinsel, talihsiz bir sakat, ya da güçlü bir erkek ses sanatçısı olduğunuz için tehlikede olmadığınızı düşünmeyin.
Dites, "Je pense avoir une MST".
Sadece "Sanırım bel soğukluğu kaptım." diyeceksiniz.
Désolé Kurt, tu as une seconde?
Bel soğukluğu, bel soğukluğu, bel soğukluğu, bel soğukluğu... Üzgünüm Kurt, bize biraz müsaade edebilir misin?
- Je dis ça comme ça. Beaucoup de gens comptent sur vous.
Artık sana bel bağlayan çok insan var, onu söylüyorum.
-... idiote - absurde erreur.
- ağız kavgası yaratan... - bel-ağrıtıcı bir hataydı.
Le bel homme ne peut pas danser avec l'orchestre.
Yakışıklı adam grupla dans edemez.
C'est un bel accident ma chère.
Gerçekten bir kaza, hayatım.
Juste au moment où j'allais toucher le fond, une lettre m'annonce que j'ai bel et bien des racines.
Tam da en dibe vurduğum anda, bir yere ait olduğumu yazan bir mektup aldım.
Je n'aime pas leur sac banane.
- Bel çantalarından hoşlanmıyorum.
Cela serait un tellement bel endroit pour fonder une famille.
Haydi top oynayalım. Burası bir aile kurmak için harika.
Vous aviez demandé pour payer votre caviar d'aubergine avec des soins gratuits du dos.
Baba ganoush'un parası yerine bana ücretsiz bel masajı teklif etmiştin.
Je veux dire... "pute" est un si vilain mot pour un si bel homme.
Yani, "orospu" senin gibi hoş bir adam için çok çirkin bir kelime.
Un bel endroit pour amener les enfants.
Çocukları getirmek için harika bir yer.
Bonjour, bel ami.
- İki Hafta Sonra. - Günaydın, güzel arkadaşım.
- Tu es vraiment un bel homme.
- Sen çok iyi bir adamsın.
Tiens à ces règles... aucun sacs banane, aucun étuis de téléphone cellulaire, Et pas de sandales avec des chaussettes noires.
Kurallara bağlı kal... bel çantası yok, cep telefonu tutacağı yok, siyah çorapla sandal giymek yok.
Mais n'espère pas trop du mot "encore".
Ama bu "henüz" lafına çok bel bağlama.
Maintenant, je dois quitter mon bel appartement.
Güzeller güzeli evimden taşınmak zorundayım.
Vous avez un bel appartement.
Ev çok güzelmiş.
Il a profité de mon bel ange et ne se souviens même pas?
Güzel meleğimi kullandın ve onu hatırlamıyorsun bile?
Cette pute de Wendy Franklin m'a filé la chaude-pisse ou non?
O kahpe Wendy Franklin bel soğukluğu bulaştırmış mı?
On a bel et bien réussi!
Başarmışız be!
- Je demande à ce gros, et bel homme devant Dieu et Flo Rider et cette étrange statue blanche cocaïne
Bu güzel, şişman adamdan Tanrı'nın, Flo Rider'ın ve bu beyaz garip kokain heykelinin huzurunda...
Beaucoup d'unions sont basées sur moins que cela.
- Tehlike ve tehditler. - Birçok evlilik daha azına bel bağlamıştır.
Et bien, si il est comme son père, il va être un bel étalon.
Babası gibi bir şey olursa yakışıklı bir azgın çıkacak başımıza.
Un bel objet.
Güzel bir şey.
Et un bel épitaphe.
Mezar taşına yazmaya değer.
Bel éloge en effet. Lou?
Kendisi övülmeye lâyık biri.
Je parie que quand elle mis son chapeau et son petit coussin lombaire, ce sera un bon spectacle?
Eminim bel destekli şoför koltuğundan indiğinde görülmeye değerdir.
Vous avez fait trop confiance à la police pour vous protéger, M. Sabini.
Güvenliğiniz için polislere çok fazla,... bel bağlamışsınız Bay Sabini.
Et lorsque je vivais ici, la vie que tu as menée avec Amy, la vie que tu as connue est bel et bien terminée.
Ve ben buradan ayrıldığımda Amy ile olan hayatın ve bugüne kadar bildiğin tüm hayatın sona erecek.
Un collègue m'a informé qu'un très bel endroit venait de se libérer.
Düğün organizatörü bir dostum, çok güzel bir yerin biraz önce boşaldığını söyledi.
Je prefère être debout quand je divertis un bel étranger, du moins, au début.
Yakışıklı bir yabancıyı eğlendirirken dik durmayı tercih ederim. En azından başında.
Pourquoi se risquer avec un inconnu quand on a tout ce qu'il faut ici?
İhtiyacımız olan her şey buradayken neden bir yabancıya bel bağlayalım?
T'as un bel avenir.
Geleceğin parlak.
Tu es bel homme.
Çok yakışıklısın.
Il était bel homme, et au bout de quelques temps, je ne pouvais rien faire sans sa permission.
Çok yakışıklıydı ve bir süre sonra onun izni olmadan bir şey yapamaz hale geldim.
Un bel appartement.
Güzel daire.
Une école huppée, en plus, c'est un bel avancement.
Hem de bir lise, benim için büyük bir adım olacak.
- Procédez à une ponction lombaire.
- Bel kontrolü yapn.
Un randonnée en plein jour dans la vallée de la rivière Helmand avec une protégée de haute importance, peu d'eau et peu de munitions et tous les combattants de la province à nos trousses.
Günün ortasinda Helmand River Tepesinde, Bir pakete bel baglamis, Su desen kit, muhimmat yetersiz, ve bölgedeki herkes bize ates ediyor
Je ne peux pas empêcher un homme de me sauver la vie.
Demek istediğim, hayatımı kurtarması için bir adama bel bağlayamam ben.
C'est vraiment un bel objet.
Çok güzel cidden.
Il était une fois, un brave et intelligent et très bel homme...
Bir zamanlar cesur, akıllı ve yakışıklı bir adam vardı...
La plus belle chose que le bel homme courageux eu jamais vue.
Cesur ve yakışıklı adamın gördüğü en güzel şeydi bu.
Wavell défigurerait ce bel endroit à jamais, avec ses bicoques hideuses.
Wavell bu hoş yeri sonsuza kadar ucuz ve çirkin evleriyle mahvedecek.
Mon pote, tu sais que tu peux te trouver un bel appartement de villégiature pour une bouchée de pain.
Dostum şu aralar çok ucuza güzel bir yazlık alabilirsin.
Non! C'est... Chéri, tu fais partie d'une équipe, et il y a des gens, qui comptent sur toi, donc quand tu abandonnes et disparais juste comme ça, ça fait...
Hayır - - tatlım, sen takımın bir parçasısın, orada sana bel bağlayan insanlar var, yani bu şekilde ortadan kaybolduğunda, bu biraz - -