Translate.vc / Français → Turc / Céleste
Céleste traduction Turc
1,226 traduction parallèle
Si vous les laissez violer le temple céleste, elles le détruiront.
Göksel Tapınağı kirletmelerine izin verirsen tapınağı imha ederler.
Vous pensiez que le Temple céleste n'était qu'une supercherie jusqu'à la découverte du vortex.
Hatırlarsan biz solucan deliğini keşfedene kadar Göksel Tapınağın Bajor çocuk masalı olduğunu düşünüyordunuz.
Ce n'est pas un feu céleste comme l'enseigne la bible, mais plutôt une couverture de neige qui s'étale doucement.
İncil'in bize öğrettiği gibi ani bir ateş fırtınası ya da lanetlenme gibi değil, yavaşça kaplayan bir kar battaniyesi gibi.
Le christianisme enseigne la résurrection et l'ascension du corps céleste.
Hıristiyanlıkta bile, yeniden doğuş ve cennette hüküm sürmekten bahsedilir.
Les oiseaux du ciel ne sèment ni ne moissonnent, et votre Père céleste les nourrit.
Gökyüzündeki kuşları her şeye kadir tanrı besler.
Je m'en souviens aujourd'hui comme d'une époque heureuse, exaltée par une lumière céleste, et quand les choses se compliquaient, l'étoile de Draco brillait avec plus d'éclat pour nous qui savions où regarder.
Şimdi hatırladığım kadarıyla bunlar, nurani bir ışıkla kızdırılmış altın yıllardı. Ve işler çok çetin bir hal aldığında, Draco'nun yıldızı oldukça parlak bir şekilde ışık saçtı nereye bakacağını bilen bizler için.
Mais ainsi que la vertu ne se laisse pas émouvoir, même quand la lubricité la courtise sous un aspect céleste, ainsi la luxure, même accouplée à un ange radieux, se lasse vite de sa couche céleste et va se repaître d'immondices.
Doğuştan yapısı bile daha cılızdı benimkinden. Ama sağlam insan nasıl dinlemezse cennet kisvesindeki aşağılık cümbüşlerin çağrısını. Çürük insan meleklerle sarmaş dolaş da olsa... bıkar göklerdeki yatağından can atar iğrenç pisliklere.
"A... la... céleste... et à... l'idole de mon âme... la plus... belle des belles, Ophélie..."
"Göklerin kızı ruhumun tapınağı güzelliklerin en güzeli Ophelia."
Souvent avant un orage, on observe le silence dans le ciel, les nuages immobiles, les vents violents, sans voix, le globe terrestre silencieux comme la mort, et soudain, un effroyable tonnerre déchire la voûte céleste. Ainsi, aprés une pause, la fureur de Pyrrhus le remet à l'oeuvre.
Ama nasıl kasırgalar patlamadan önce bir sessizlik sararsa gökleri, bulutlar nasıl dona kalırsa rüzgarlar nasıl diniverirse ölü gibi yatan toprağın üstünde ve o zaman yıldırım nasıl patlarsa birden öyle uyanır Pirus'un bir an duraklayan öfkesi.
Mon coeur est grand ouvert, comme l'espace céleste.
Kalbim bir gökyüzü gibi açıktır.
Un vaisseau de l'Etoile Céleste.
Ak Yıldızlardan birini ödünç almak istiyorum.
Marcus et Ivanova ont embarqué sur un vaisseau de l'Etoile Céleste.
Marcus ve Ivanova, Ak Yıldız filosundan bir gemiyle gittiler.
Je suis la propriétaire du café céleste, le nouveau restaurant bajoran.
Gezi Güvertesi manzaralı yeni Bajoran restoranı Göksel Kafe'nin sahibiyim.
Ils appartenaient au Temple céleste.
Onlar Göksel Tapınağın parçasıydılar.
Donc s'ils revenaient dans le Temple céleste... - Ils ne seraient pas les bienvenus.
Eğer bu sahte kahinler Gökteki Tapınağa geri dönerlerse... onların hoş karşılanacaklarını sanmıyorum.
Ce phénomène n'est pas [br] complètement céleste.
Aslına bakılırsa, bu olay pek gökyüzüyle ilgili sayılmaz.
Une sorte... d'événement céleste...
Bu semavi bir olay...
- A l'église de l'Espérance Céleste.
- Semavi Umut Kilisesi'nde.
Si tu veux vraiment quelque chose... le Père Céleste fera probablement de sorte que ça arrive.
Eğer birşeyi çok istersen, cennetteki babamız yardım edecektir. - Evet.
Père Céleste, montrez-moi le chemin, s'il vous plaît.
Cennetteki babam, Lütfen bana yol göster.
Mais si tu es un tel génie scientifique... tu ne crois pas que le Père Céleste a quelque chose... de plus important prévu pour ta vie?
Fakat eğer bilimsel bir dahi değilsen, Cennetteki baban için hayati planlarının... pek te önemli olduğunu düşünme?
Le Père Céleste t'a vraiment donné un don pour la science.
Wow. Cennetteki baba sana gerçekten bilim konusunda hediye vermiş.
Tu crois que c'est ce à quoi le Père Céleste t'a destiné?
Hey, bu cenneteki babamızın senin için olan planımı?
- Oh Joe, c'est si dur de savoir... ce que le Père Céleste veut de nous ou ce qu'il a en tête.
Ne? Oh, Joe, cennetteki babamızın bizden ne istediğini ya da aklındakini anlamak çok zor.
C'est peut-être à ça que le Père Céleste t'a destiné.
cennetteki babamızın bizim için planıdır.
Père Céleste, qu'on vous serve de notre mieux.
Cennetteki babamız en iyi yolu nasıl bulacağımızı gösterir.
Etoile Céleste 9, visez leurs armes antérieures.
Ak Yıldız 9, ayrıl ve ön bataryaları vur!
Ivanova à Etoile Céleste 2, me recevez-vous?
Ivanova'dan Ak Yıldız 2'ye. Duyuyor musunuz?
Si les Rangers revenaient sur Terre depuis leur séjour céleste... vous ne le sauriez même pas.
Kolcular bugün cennetteki mekânlarını bırakıp Dünya'ya gelseler ruhun bile duymaz.
Mais, et le Temple céleste...
Bu yola başvurmayacağımı umuyordum. Ama Gök Tapınağı, Kahinler...
Mais Bajor sera coupée du Temple céleste.
Ama Bajor'un Gök Tapınağından bağı kesilecek.
" Car ils doivent à jamais chevaucher dans cette prairie céleste
" Çünkü mahkumdular dolaşmaya sonsuza dek göklerdeki çayirlarda
Gourmand, hédoniste... ex-corps céleste, ajout récent à la race humaine.
Boğazına düşkün, zevk sahibi eski ilahi varlık, insan ırkına yeni katılım.
" Je prie que notre Père céleste
" Tanrıdan,
Qu'est-ce qui nous empêche de tendre la main? De toucher la gloire céleste?
Zafere erişmek için, bizi... engelleyen ne?
Un autre homme voit le même oiseau, il ressent la gloire céleste.
Başka bir adam, aynı kuşu görür... zaferi hisseder.
Ici l'Étoile Céleste. Écoutez, groupe d'attaque.
Ak Yıldız filosundan yağmacılara.
Seigneur! Les chefs des sections Gelée céleste et Vent divin sont là.
Efendi Ayaz ve Efendi Rüzgar döndüler.
Le fameux Givre de la section Gelée céleste?
Demek sen ünlü Ayaz'sın.
Chef de la section Gelée céleste...
Sahip Ayaz...
Céleste!
Cennet gibi.
Oh, bien sûr. La menace céleste.
Gökten inen ölüm.
Comment va Céleste? Bien.
- Celeste nasıl?
navigation CELESTE
GÖKSEL YÖN TAYİNİ
- On a cherché partout.
Celeste, her yere baktık!
On n'a plus le temps, elle est sur un canot.
Haydi gidelim. Celeste, vakit kalmadı.
Elle est encore à bord!
Hâlâ gemide olduğunu biliyorum! - Celeste, nereye gidiyorsun?
Celeste, on paie pour elle.
Celeste, hanımefendinin içkisini bizim hesaba yaz.
Je suis Celeste.
Ben Celeste.
Celeste, vous faites quoi comme métier?
Söylesene Celeste mesleğin nedir?
Gary et Celeste, que savent-ils réellement?
Yani, Gary ve Celeste onlar ne biliyorlar ki?