Translate.vc / Français → Turc / Dais
Dais traduction Turc
41 traduction parallèle
Y aura-t-il un autre dais Pour moi?
Benim için de böyle kubbe olacak mı?
Sous le dais, je me tiendrai avec elle demain soir Et je lui mettrai un anneau au doigt Elle sera vêtue tout de blanc
# Onunla yarın gece aynı tentenin altında duracağım # ve onu parmaklarına bir yüzük takacağım # beyazlar içinde bir gelinlikle... # yarın gece
" Le ciel, ce dais splendide!
Gökyüzü, en şahane kubbe.
– C'est vrai.
Evet Dais.
Dais, il les garde pour lui et les gars.
Dais, onu arkadaşları için saklıyor.
– Dais, ça va pas lui plaire.
Dais, bundan hoşlanmayacak.
Dais.
Dais. Daisy?
Hé, Dais?
Hey, Dais?
Ça va aller, Dais. S'il te plaît.
Tamam Dais, sakin ol lütfen.
– Non, je vais conduire.
- Hayır Dais, ben kullanırım.
– Dais, je suis désolée.
- Dais, çok üzgünüm, unutmuşum.
Je connais un tertre où poussent le thym sauvage, les primevères et les tendres violettes, couvert d'un dais de chèvrefeuilles, de suaves roses musquées et d'églantines.
Vahşi kekiklerin yetiştiği bir nehir kenarı vardır. Öküz dudağı ve titreyen menekşeler oldukça büyük, sakin ve arı gözlerinin bir araya toplandığı bir yer.
Daisy, tu t'enfermes toujours?
Hey, Dais, odana kimseyi soktun mu?
On installe le dais ici. Des pans de tissu drapés, en bouillonnés, des rameaux de rosiers.
Buraya bir gölgelik getiriyoruz, festonlu tüller gül dalları.
Je dais que les choses ont été difficiles mais on s'en sortira.
Hayatın çetin olduğunu biliyorum, ama bir çıkar yol buluruz.
N'est que l'ombre d'un dais
Cennetin yedi katı birden Yüreğimizde yanıyor.
Viens, Dais.
Gel Daisy.
Au revoir, Dais.
Hoşça kal, Dais.
Je veux t'épouser... sous un dais, avec toi en longue robe blanche, devant tout ceux que je connais.
seninle evlenmek istiyorum... tanıdığım herkesin önünde büyük bir elbiseyle bir huppanın * altında.
Je dais appeler s'il m'arrivait des choses étranges.
Susan Pratt. Tuhaf bir şey olmaya başlarsa sizi aramamı söylemiştiniz.
Le ciel, ce dais splendide, regardez! ce magnifique plafond, ce toit majestueux, constellé de flammes d'or, eh bien! il ne m'apparaît plus que comme un noir amas de vapeurs pestilentielles.
Hava, o canım başörtüsü dünyanın, şu cömert gök kubbeye bakın, bu yüce tavan altın parıltılarıyla bir şey değil benim için, pis, hastalıklı kokular birikintisinden başka bir şey değil.
Ce dais splendide, l'air
Şu en mükemmel gök kubbe, hava.
Tu le dais.
Doğru.
On va certainement avoir besoin du pasteur sous le dais.
Çardakta pederin olacağı kesin.
Benjie et moi, nous nous marions là-bas, sous un dais blanc.
Benjie ve ben orada evleniyorduk. Büyük, beyaz bir çadırda.
Je le dais parce-que l'examen d'admission à la prison montre que vous avez une cicatrice de césarienne.
Biliyorum çünkü hapishane raporlarında sezaryen yaran olduğu yazıyor.
- Dais?
- Dais?
Un pauvre laquais avait oublié le dais royal, donc le roi et le reine étaient en train de cuire au soleil.
Birkaç zavallı uşak kraliyet cibinliğini unutmuştu, bu yüzden de Kral ve Kraliçe güneşin altında piştiler.
Ça le rendait malade.
Ve bu onun gerçekten hastalanmasına neden oluyordu. Değil mi Dais?
Fais voir, Daisy.
Hadi görelim Dais.
Je m'allonge, je contemple le dais, et j'imagine comment tuer mes ennemis.
Yatakta uzanıp sayvanı seyre dalıyor ve düşmanlarımı nasıl öldüreceğimi hayal ediyorum.
ce drap était comme un dais biblique...
Çarşaf sanki mukaddes bir gölgelik gibiydi.
Dais?
- Dais?
Dais?
Dais?
Salut, Dais.
Selam Dais.
Ce dais, le plus parfait, l'air ce beau firmament suspendu ce toit majestueux constellé d'or...
Üzerimizdeki bu muhteşem örtü, hava ;
C'est un dais pour toi et Max.
- Bu ne?
Salut, Daiz.
Merhaba Dais. Hoş resim.
Je dais ça parfois pour aller voir mon pote... le, uh, sac, gars.
Şu.. çantacıyı...