Translate.vc / Français → Turc / Dût
Dût traduction Turc
437 traduction parallèle
" dût-il se remarier après mon décès...
Ve ölümümden sonra yeniden evlenmesi durumunda bu vasiyetim değiştirilemez.
Tu vas digérer le venin de tes idées noires, dût-il te tuer!
Hayır, çatlasan da patlasan da, kendi içine akacak dalağındaki zehir!
Il aura l'un ou l'autre, dût-il en crever.
Öldürülse bile, ya birini ya da diğerini istiyor.
Une affluence incroyable. On dût réquisitionner les chaises du café.
Barlardaki tüm tabureler bile... bu kadar kalabalık olmamıştı.
Ses deux fils furent emprisonnés, et il dût se réfugier à Bruxelles.
İki oğlu hapse atıldı, kendisi Brüksel'e sığınmak zorunda bırakıldı.
Dût-il lui en coûter 50 francs.
- Seni.
Il est rond!
Adam dut gibi olmuş!
Mais le jockey est descendu aux trois quarts... et a dut le trimballer sur son dos.
Gumlegs kazandı ama jokey 3. çeyrekte düştüğü için kurdeleye kadar onu sırtında taşımak zorunda kaldı.
dût le trésor des germes de Nature s'écrouler pêle-mêle dans un vomissement de destruction, répondez-moi!
Ne isterseniz olsun ; yeter ki,... cevap verin!
Birgitta Carolina m'a à peine dit bonjour.
Birgitta Carolina'ya bak dut yemiş bülbül gibi.
Afin de subvenir à nos besoins, elle dut prendre un pensionnaire et accomplir des besognes serviles.
Hayatta kalmamızı sağlayabilmek için bir eve kiracı olarak girme bedbahtlığına razı olmuştu. Bu adam için, en aşağılık işleri yapmak zorunda kaldı.
Nous l'avons ouï dire à nos pères il y eut jadis un Brutus qui dut laisser le diable mener grande vie à Rome tout autant qu'un roi.
Sen de ben de babalarımızdan duymuşuzdur. Bir zamanlar öyle bir Brutus varmış ki Roma'da bir kral olacağına, dermiş, Şeytan devlet kurup otursun başına.
Je vois un peu trouble, mais ça va!
Dut gibi sarhoşum.
Du jus de mûre.
Dut suyu.
Il dut s'asseoir cinq fois avant d'arriver chez lui.
Kulübesine varana kadar beş kez durup dinlenmek zorunda kalmıştı.
Cet organisme dut également acheter toutes les terres et toutes les îles sur le parcours de la rivière.
Aynı zamanda Tennessee Vadisi Komisyonu'na nehir kıyılarındaki ve adacıklardaki tüm toprakları satın alması yetkisi de verildi.
Kuwabataké Sanjuro.
Kuwabatake ( Dut Bahçesi ) Sanjuro, yaşım 30.
Je sais que je serai enterrée au pied d'un mûrier.
Ebedî istirahatım, bir dut ağacının altında olacak.
Sans volontaires confédérés, le major dut accepter des cow-boys, des vagabonds et des ivrognes.
Konfederasyon gönüllülerinden yoksun kalan binbaşι ; kovboylarι, serserileri ve... ayyaşlarι kabul etmeye mecbur olmuştu.
Reprends au moment où ton père dut partir à Madrid emmenant sa femme et sa belle-sœur.
Şimdi babanın nasıl kısa süre içinde eşini ve kız kardeşini alıp Madrid'e bir gezi düzenlediğini anlat bize.
Mais il dut arriver que ce Sérénissime se maria à une princesse de Bernburg, et il semble que son inclination musicale devenait quelque peu tiède, d'autant que la nouvelle princesse semblait être une "amusa" :
Ama onun o Yüce Ekselansı Bernburg'lu bir prensesle evlendikten sonra görünüşe göre Prens'in müziğe olan ilgisi gittikçe azalmıştı, dahası yeni prenses bir a-musa'ydı.
Mais après que Bernhard fût resté deux ans à peine à Mühlhausen, son père dut payer pour lui là-bas non seulement la table, mais encore une lettre de change ( qui causa sans doute alors son déménagement ), et encore laisser aussi quelques ducats pour l'amortissement de quelques dettes.
Fakat Bernhard Mühlhausen'de henüz iki yıl bile geçirmemişken babası, sadece ordaki hesabını değil, kanımca taşınmasına sebep olmuş başka bir faturayı, ve birkaç gümüş para değerindeki bazı borçlarını da ödemek zorunda kaldı.
Et après qu'il eût aidé ensuite à le promouvoir a Sangerhausen, dans l'espoir que le mode de vie plus civilisé de Sangerhausen et des protecteurs de qualité amèneraient régulièrement le fils dévoyé à une autre conduite, le père dut apprendre encore une fois avec une consternation extrême
Ve ona Sangerhausen'de, daha soylu bir patronun, yanlış yola sapmış oğlunun davranışlarını daha iyiye yönlendirebileceği umuduyla yardım ettikten sonra,
Comme aucune exhortation ni même aucune précaution et assistance affectueuses ne pouvaient plus suffire, alors le père dut porter sa croix en patience, et abandonner le fils dépravé à la seule pitié de Dieu, ne doutant pas que celle-ci entendrait sa plainte douloureuse, 337 01 : 08 : 53,875 - - 01 : 08 : 56,764 et enfin selon la volonté divine travaillerait ce dernier de sorte qu'il apprenne à reconnaître que la conversion ne peut être attribuée qu'à la seule et unique bonté de Dieu.
Artık ne uyarılar ne de himaye bir fayda sağladığından, baba, acısına sabırla katlanmak zorundaydı, ızdırap dolu ricasını işiteceğinden kuşku duymadan, oğlunu Tanrı'nın merhametine bıraktı ve değişimin sadece ilahi erdemin bir vasfı olduğunu öğrenmesini diledi.
Monsieur notre cousin dut écrire plusieurs fois à Sebastian et le déranger dans son repos et son contentement, afin qu'il voulût bien hâter son voyage.
Bu yüzden kuzenimiz, Sebastian'ın huzur ve rahatlığını bozmak pahasına, yolculuğunu kısa kesebileceğini düşünerek bir mektup yazdı.
Il voulait faire ôter cette maladie par une opération ; mais celle-ci dut être répétée et échoua : de sorte qu'il fut ensuite pendant quatre mois presque toujours malade et ne put plus se servir de sa vue.
Bir operasyonla görme bozukluğundan kurtulmak istedi, yapılan operasyon başarısızlıkla sonuçlandı, ve izleyen dört ay içinde hastalandı ve görme yetisini tamamen kaybetti.
Les mûriers ont souffert du froid, et je manque de main-d'œuvre à la filature.
Geçen yılki soğuk hava dut ağaçlarını epey hırpaladı ve, biz dokumacılar yeterince kaznamamaktan dertliyiz.
On dut faire une collecte pour son enterrement.
Cenazesi için yardımlaşılmalıdır.
II dut aller lui-même encaisser Ies loyers des trois petits immeubles que son pêre leur avait légués dans Paris.
Babasından kalan üç binanın yönetimini devraldı.
Tu m'aideras ou tu te contentes de siffler ma bière?
Dediklerimi yapacak mısın yoksa dut yemiş bülbül gibi oturacak mısın?
L'aînée dut ainsi Choisir un mari paresseux
♪ Abla çirkin, kısa ve... tembel bir koca seçti. ♪
Il dut sentir... que ces jours de bonheur... disparaissaient à jamais.
Bir şey ona bu mutlu günleri bir daha yaşamayacağımızı, sonsuza dek bittiğini söylemiş olmalıydı.
Quand la police fut à sa porte à Miami Beach il dut filer au Texas!
Miami sahillerinde polisin peşine düştüğünü anladığında da... hop, bir otobüsle Teksas'a tüyüyordu.
- Il est cuité... à point. Il est plein... le carafon, il est givré...
Dut gibi, birşeyler koydu... ve küfelik oldu, yumurtalar... fitil gibi.
Sa mère a dut s'abstenir, elle était malade.
Yalnızca annesi gelmemiş. Çok hastaymış.
Au cours de cinq années de guerre... l'illustre Frédéric avait tué tant de mâles de son royaume... qu'il dut employer des recruteurs... prêts à n'importe quel forfait, y compris le rapt... pour alimenter ces régiments d'élite en chair à canon.
Beş yıllık savaş süresince... şanlı Frederick, krallığındaki erkekleri o derecede tüketmişti ki... er toplayan adamlar tutmak zorunda kalmıştı. Bunlar, çocuk kaçırmak dahil her tür suçu işleyebilecek kişilerdi. Bu sayede o müthiş birliklerinde, okkanın altına gidecek erler eksik olmuyordu.
La dernière fois que je l'ai vu, ses yeux étaient brûlés par l'alcool.
Babamı son gördüğümde dut gibi sarhoştu.
L'avancée alliée dut s'immobiliser.
Müttefiklerin ilerlemesi, sona ermeye başlamıştı.
Elle dut lui raconter ce qui s'était passé autrefois.
Muhtemelen adam ona herşeyi anlattı.
Le vieux Fellini est venu, complètement bourré.
Yaşlı Fellini geldi. Dut gibi sarhoştu.
Il dut réussir à le convaincre, car il lâcha la chose.
Onu inandırmış olacak ki, maymun o şeyi attı.
II faut être discret et silencieux. Tu es trop bourré!
Bak, sinsi ve sessiz olmalıyız, sense dut gibi sarhoşsun.
Et, ayant accompli sa mission... il repartit à l'aventure avec ses compagnons dans l'Ouest... où Conan dut affronter maintes guerres et querelles.
Ve başka dertleri olmadığından o ve arkadaşları batıda yeni maceralar aramaya başladılar. Conan birçok savaş ve kavgada dövüştü.
Puis vers l'âge de 184 ans, il eut une attaque, et cette chère Bedelia dut le pouponner à plein temps.
Sonra 184 yaşlarındayken, felç geçirdi. Ve şanslı Bedelia, 24 saat ona bakmak zorunda kaldı.
Elle travailla ici, et dut protester... quand elle fut témoin d'injustices.
Burada çalışmış ve bir haksızlık acımasızlık gördüğünde sesini çıkarmaktan çekinmedi.
" le gros ours dut quitter tous ses amis,
"... tüm dostlarını terketmek zorunda kalmış,
L'armée dut intervenir.
Hayatlarımız tehlikedeydi.
Johnny comptait disparaître sous l'identité du soldat, mais il dut partir à la guerre. A son retour, il ne savait plus qui il était.
Johnny bu askerin yerine geçmek istedi ama bu daha gerçekleşmeden orduya çağrıldı yaralandı ve evine gönderildi.
Il dut descendre de voiture et mener Johnny par le licou.
Ve attan inip Johnny'yi çekerek götürmek zorunda kalmış.
" elle dut faire la cuisine et le ménage.
"... evi temizletti.
Donc, Elisa, qui était fille unique, dut s'occuper des affaires de la famille.
Her neyse, Elisa, tek çocuk olduğu için, ailesinin işleriyle ilgilenmek zorunda kaldı.