Translate.vc / Français → Turc / Et
Et traduction Turc
2,375,025 traduction parallèle
Et le restaurant où on est allés.
İşte gittiğimiz lokanta.
Pete et moi y étions toute la soirée. "
Pete ve ben bütün gece beraberdik. "
Koob et McKeon ont été soumis au détecteur de mensonge pour les dépositions qu'ils ont faites selon lesquelles ils étaient chez eux avant d'aller voir Mlle Russell.
Kayıtlara göre Koob ve McKeon önce evlerine, sonra Bayan Russell'a gittiklerine dair iddiaları için yalan makinesine bağlanmış.
Une des choses qu'il reste à faire, et c'est important, c'est de retrouver McKeon et de voir ce qu'il dira, de son côté.
Yapmamız gereken işlerden önemli bir tanesi McKeon'ı bulmak ve bu hikayeyi bir de onun ağzından dinlemek.
Le soir de la disparition de Cathy, il y avait Russell, Gerry et une troisième personne, un certain Pete McKeon.
Cathy'nin kaybolduğu gece, Russell, Gerry ve üçüncü bir kişi oradaymış, Pete McKeon adlı bir adam.
J'ai pu lui téléphoner et il m'a raccroché au nez, ou on a été coupés.
Bir ara onu aradım ama suratıma kapattı veya telefon kesildi.
Bonjour, Pete, Je ne crois pas vous avoir rencontré et... si vous ne désirez pas avoir cette conversation, je le comprends.
Selam Pete, seninle daha önce hiç tanışmadık. Benimle bunu konuşmak istemezsen anlarım.
Je sais que Russell vous a téléphoné quand Cathy a disparu et que vous y êtes allé, ce soir-là, avec Gerry.
Cathy kaybolduğunda Russell'ın sizi aradığını biliyorum. O gece oraya Gerry'yle beraber gitmişsiniz.
À mon avis, il a raconté ça si souvent et il a dû la raconter...
Bence bu hikayeyi çok anlatmış ve anlatmak zorunda kalmış.
Je dois patienter, m'adapter à tes projets et tes besoins, car ta vie est si imprévisible.
Sana, vaktine ve ihtiyaçlarına uymalıyım çünkü hayatın çok değişken.
Je ne suis au courant d'aucun abus sexuel à cette école et sœur Cathy n'en a jamais dit un mot. "
O okuldaki cinsel taciz olaylarını bilmiyordum ve Rahibe Cathy, bana bundan hiç bahsetmedi. "
Il s'est levé et a fait quelque chose que je ne lui pardonnerai jamais.
Sonra kalkıp asla affedemeyeceğim bir şey yaptı.
Il est parti dans l'arrière-salle... et m'a donné... son vagin.
Arka odaya geçti ve bana onun vajinasını verdi.
Depuis le jour où l'avocat s'est pointé, on a dû lâcher Koob et on ne pouvait plus s'approcher de lui. "
Avukatların geldiği günden itibaren bizi Koob'dan uzaklaştırdılar ve yanına bile yaklaşamadık. "
EXTRAIT D'UN ENTRETIEN DE 1995 ENTRE TOM NUGENT ET L'INSPECTEUR BUD ROEMER
TOM NUGENT'LA DEDEKTİF BUD ROEMER'IN 1995'TEKİ GÖRÜŞMESİNDEN BİR ALINTI
Si on a un prêtre et que quelqu'un enquête sur lui sans que ça aille nulle part et que rien ne se passe, ça fait des remous.
Şüpheli bir rahip varsa ve onu araştırıyorsan, bir yere varamıyorsan, hakkında bir işlem yapılamıyorsa sorun çıkarıyor olursun.
Ça dépassait le calme et la réserve.
Sessizlik ve içine kapanıklık ötesiydi bu.
Après la mort de Cathy, Russel et moi bavardions, un soir.
Cathy'nin ölümünden sonra bir gece Russ'la konuşuyorduk.
Je me garais, regardais dans le rétroviseur, les rétroviseurs extérieurs, prenais mon travail avec moi, et fonçais pour traverser le parking.
Arabamı park eder, dikiz aynasına ve yan aynalara bakar, bütün eşyalarımı toparlayıp otoparkın diğer tarafına koştururdum.
Je voulais savoir ce qui s'était passé et tout ça.
Olan olayları öğrenmek istemiştim.
La mère Maurice leur a donné la permission d'expérimenter en enseignant dans des lycées publics et en étant nonnes dans le monde extérieur.
Başrahibe Maurice, devlet lisesinde öğretmenlik yapıp dış dünyada rahibe olmayı denemelerine müsaade etmişti.
Maskell et Magnus sont venus dans l'appartement alors qu'elle se trouvait avec les deux sœurs.
JosephMaskell ve Rahip Magnus daireye girmiş. O da iki rahibeyi ziyaret ediyormuş.
Se pouvait-il... qu'elles aient quitté Keough car quelque chose n'allait pas et qu'elles essayaient de mettre ce prêtre au jour?
Acaba olan olayların farkına varıp o rahibin suçunu ortaya çıkarmaya çalıştıkları için mi Keough'dan ayrıldılar?
C'était un cercle et l'assassin faisait partie de ce cercle.
Hepsi o dost grubundaymış ve katil de o gruptan birisi.
Jean a dit avoir vu des asticots sur le cadavre de sœur Cathy, et la police dit qu'il n'y en avait pas.
Jean, Rahibe Cathy'nin vücudunda kurtçuklar olduğunu söylerken polis bunu yalanlıyordu.
Selon eux, ils ne veulent pas le faire car si un criminel se présentait et devenait suspect, ça pourrait leur servir.
Otopsi bilgilerini açıklayamazlarmış çünkü biri suçu üstlenip şüpheli olursa bilgiler önemli olabilirmiş.
Il a participé à l'enquête sur l'assassinat de Kennedy et de Martin Luther King.
Kennedy ve Martin LutherKing olaylarında Meclis Suikast Komitesi'ndeydi.
"Les trois de Memphis" et "Les quatre de Norfolk".
Memphis Üçlüsü ve Norfolk Dörtlüsü.
Et "Le tueur de l'escalier".
Ve Merdiven Katili.
Et qu'ai-je fait une fois là-bas?
Peki, oraya gittiğimde ne yaptım?
" Et si vous preniez une photo du corps tel qu'il est ici?
" Cesedin fotoğrafını olduğu gibi çek.
Et qu'est-ce que ça montre?
Peki, ne görülüyor?
Abbie et Gemma et ce mouvement citoyen m'ont donné confiance en moi.
CATHERINE CESNIK İÇİN ADALET Abbie, Gemma ve bu halk hareketi bana daha çok güven verdi.
Et vous, Madame Y? Oui.
- Sen de ikinci gizli tanık mısın?
Les deux savaient que je descendais ce couloir vers l'enfer et...
İkisi de o koridorda cehenneme doğru ilerlediğimi biliyordu ve...
Mais je pense à sœur Cathy et je me dis :
Ama sonra aklıma Rahibe Cathy geliyor.
J'allais voir la psychologue et j'en revenais en disant :
Terapiye gidip geldiğimde ona derdim ki
On finira par en souffrir, nous, car les enfants et moi ne t'aurons plus. "
Bunun acısını sonra biz çekeriz çünkü benim ve çocuklarının yanında olamazsın. "
Et plus tard, j'ai entendu dire qu'il disait une messe. Je suis allée au confessionnal.
Bir başka sefer de kilisede ayin yaptığını duymuştum ve günah çıkarma kabinine girdim.
J'allais me mettre à hurler, à l'engueuler, et j'ai pensé : "Tout le monde ici va le défendre."
Ona bağırıp çağıracaktım ama gelip onu savunurlar diye düşündüm.
L'entrepreneur des pompes funèbres et moi nous tenions à l'extérieur.
Cenaze levazımatçısıyla dışarıda bekliyorduk.
Ils l'ont menotté et sont partis dans des voitures banalisées.
Onu kelepçeleyip sivil araçlarla götürdüler.
Il n'a jamais eu d'accusations criminelles, même après de multiples accusations d'abus sexuels. On le disait donc protégé par l'Église et par l'État.
Hakkında bir sürü taciz suçlaması olsa da ona dava açılmadı, kilise ve devletin onu koruduğu söylendi.
On compte entre 30 et 100 femmes de Keough qui sont allées voir ce service de la police de Baltimore, en 1994.
1994'te, 30 ile 100 arasında Keough mezunu kadının Baltimore Şehir Polisi Cinsel Suç Bürosuna gittiğini biliyoruz.
Toutes les notes... AVOCATE DE MADAME X ET MADAME Y... de mes entretiens avec les victimes, dont leurs coordonnées et la description des événements, je les ai fournies.
Mağdurlarla görüşmelerimin notlarını, iletişim bilgilerini ve ifadeleri sırasında aldığım notları tümüyle polise devrettim.
Et le bureau du procureur aurait aussi un dossier. car il reçoit des copies de tout.
Eyalet savcısının ofisinde de bir dosya kaydı olur çünkü her şeyin kopyası onlara yollanır.
Il y a une affaire Madame X et Madame Y contre Maskell.
Birinci ve ikinci gizli tanığın Maskell'a açtığı dava var.
On a entendu dire que les documents de la fouille au cimetière étaient gardés dans la salle des pièces à conviction, au sous-sol, qui a été inondée. Ils ont été détruits et jetés.
Mezarlık kazısından çıkan dosyaların bodrum katındaki bir delil odasında tutulduğunu ve bir fırtına sonrası sel basmasıyla harap olup imha edildiklerini öğrendik.
Quant aux procès civils qui ont été menés contre les prêtres et l'archidiocèse, tous se sont soldés par un non-lieu, car il y a eu prescription ou ont été réglés financièrement par l'Église.
Rahiplerle başpiskoposluğa karşı açılan davaları incelediğimde bulduğum her dava ya zaman aşımı kanunundan düşmüş ya da kilisenin ödediği nakit tazminatla uzlaşılmış.
Et dans cette affaire, le prêtre avait plaidé coupable.
O davada da rahip suçunu kabul etmiş.
On ignore si c'est une perte totale de temps et d'énergie ou s'il y a un avantage stratégique à persister poliment, en disant :
Vaktimi ve enerjimi tamamen boşa mı harcıyorum yoksa nazikçe sorgulayıp "Hey, dikkat ediyoruz. Hâlâ buradayız" demekle stratejik bir avantaj mı kazanıyoruz, bundan emin olamıyorum.