Translate.vc / Français → Turc / Fér
Fér traduction Turc
5,580 traduction parallèle
On a un fer de lance. Une hache de combat.
Bir Danimarka baltası.
- C'est effectivement le fer de lance volé.
Kayıp mızrakbaşı bu.
Je te prends au bras de fer pour ça.
Bunun için seninle bilek güreşi yaparım.
Vous avez dit que vous vouliez un rdv avec le commissaire des chemins de fer le tôt possible
Petrol Komisyonu Başkanı ile bir toplantı ayarlamamı istemiştiniz.
Je veux que vous demandez à Stanley Babcock, le commissaire des chemins de fer de démissionner.
Senden Teksas Petrol Komisyonu Başkanı olan Stanley Babcock'ın istifasını istemeni isteyecektim.
Un commissaire de chemin de fer intérimaire a été nommé et finira le reste de mon mandat. jusqu'à ce qu'un nouveau commissaire soit élu à l'automne.
Geçici bir Petrol Komisyonu Başkanı atandı ve sonbaharda yeni başkan seçilene dek görev süremin geri kalanında hizmet edecek.
Le voilà, notre nouveau commissaire des chemins de fer et un pilier de la communauté du pétrole et du gaz.
İşte yeni Petrol Komisyonu Başkanı ve petrol ve gaz camiasındaki korkusuz kişi.
Je vais appeler la commission de chemin de fer, vois s'ils peuvent ralentir John Ross.
John Ross'u yavaşlatabilirler mi diye petrol komisyonunu ararım.
Je veux que vous demandiez au commissaire des chemins de fer de démissionner.
Senden, Teksas Komisyon Başkanı'nın istifasını istemeni isteyecektim.
Le plus drôle sur le fait d'être un commissaire de chemin de fer est que tu ne peux pas être un actionnaire d'une compagnie de pétrole / gaz en même temps.
Komik olan şey şu ki, hem komisyon başkanı olup hem de aynı zamanda bir petrol şirketinde hissedar olamazsın.
En devenant le commissaire des chemins de fer semble un parcours plutôt détourné à prendre pour arrêter votre propre neveu du forage.
Petrol Komisyon Başkanı olmak yeğenini sondajdan vazgeçirmek için çok dolaylı bir yol oldu.
Mais sinon, peut-être que vous trouverez que la commission de chemin de fer n'est pas aussi sympathique que ce qu'elle était avant.
Ama eğer etmezsen, petrol komisyonunu önceden olduğu gibi pek arkadaşça bulamayabilirsin.
Je suis Theon Greyjoy, fils de Balon, héritier des Iles de Fer.
Ben Balon'un oğlu Demir Adalar'ın varisi Theon Greyjoy.
Il m'a envoyé pour traiter avec vous en toute bonne foi que votre compagnon de fer-nés.
Kardeş bir demirdoğumlu olarak, size iyi niyetle yaklaşmak için beni gönderdi.
Le fer-nés ne se rendra pas.
Demirdoğumlular teslim olmaz.
La plupart du fer-nés ont fui le Nord.
Demirdoğumluların çoğu Kuzey'e kaçtı.
Un garçon est assis sur le Trône de Fer.
Demir Taht'ta bir çocuk oturuyor.
La couronne doit à la Banque de Fer de Braavos une énorme somme d'argent.
Krallığın, Braavos'un Demir Bankası'na ciddi miktarda borcu var.
Il doit y avoir quelqu'un à la Banque de Fer à qui parler, pour trouver un arrangement.
Demir Bankası'nda konuşabileceğin ayarlama yapabileceğin biri olmalı.
La Banque de Fer reste la Banque de Fer. Il n'y a personne.
Demir Bankası, Demir Bankası'dır.
C'est ce que la Banque de Fer est, un temple
Demir Bankası bu işte, bir tapınak.
Il n'est plus un fer-né,
Artık Demirdoğumlu değil.
Il veut le Trône de Fer. et la route pour Port Réal passe par Winterfell.
Demir Taht'ı istiyor ve Kralın Şehri'ne giden yol da Kıştepesi'nden geçiyor.
Bienvenue à la Banque de Fer.
Demir Bankası'na hoş geldiniz.
Le Trône de Fer est occupé par Tommen de la maison Baratheon, Roi des Andals et des Premiers Hommes, Seigneur des Sept Royaumes et Protecteur du Royaume.
Demir Taht'ta şu an Baratheon Hanesi'nden Tommen Andalların ve İlk İnsanların kralı Yedi Krallık'ın lordu ve diyarın koruyucusu bulunuyor.
Je te laisse jusqu'à la pleine lune pour ordonner à tous les Fer-Nés de partir du Nord et de retourner sur leurs rochers merdique, appelez "Maison".
"Tüm demir doğumlu pisliklerin, Kuzey'den çıkıp ev dediğiniz o bok gibi kayalara dönmesi için size dolunaya kadar zaman tanıyorum."
Dès la première nuit de pleine lune, Je traquerai chaque Fer-nés qui sera encore présent sur nos terres. Et les écorcherai vifs, de la même façon dont j'ai écorché 20 Fer-nés trouvé à Winterfell.
"Dolunayın ilk gecesinde halen topraklarımızda bulunan her adalıyı yakalayıp, Kıştepesi'nde bulduğum 20 demir doğumlu pisliğe yaptığım gibi canlı canlı derisini yüzeceğim."
Aussi longtemps qu'ils pourront blesser notre Prince en toute impunité, le mot fer-nés ne signifie rien.
Evet! Prensimizi, karşılığını almadan yaraladıkları sürece demir doğumlu sözünün hiçbir anlamı yoktur.
Du ruban adhésif... et des fils de fer.
Tamam. Silah bulalım o zaman.
Le problème, c'est sa patience de fer.
Mesele, Elisha'nın namütenahi sebatı.
Je viens de remuer le fer dans la plaie de ce pauvre homme.
Sanırım zavallı adamın yarasını deştim.
Ces explosions sont bien plus chaudes que le noyau du soleil. Assez chaude pour transformer les éléments comme le fer en élément encore plus lourd et les projeter dans l'espace.
Bu patlamalar, Güneş'in çekirdeğinden çok daha sıcaktır ve demir gibi elementleri daha ağırlarına dönüştürerek uzay boşluğuna püskürtür.
Le Grand Nuage de Magellan est dans l'hémisphère sud, donc les neutrinos ne sont pas passés à travers 0,8 km de pierre au-dessus de nous. Ils ont passé à travers les milliers de km de pierre et de fer au-dessous de nous pour atteindre ce détecteur.
Büyük Macellan Bulutu'nun Güney Yarıküre'den görüldüğünü hatırlayacak olursanız nötrinoların bu detektöre ulaşmak için üzerimizdeki taş ve kaya yığınını değil altımızdaki binlerce km uzunluğundaki taş ve demiri geçerek geldiğini anlayabilirsiniz.
Au centre de notre planète, il y a un coeur en fer.
Gezegenimizin merkezinde demir bir çekirdek var.
Il est niché dans une grande coquille de fer liquide.
Ondan daha büyük olan sıvı demir kabuğun içine yerleşmiştir.
Oh, j'ai perdu un fer.
- Topuğunu kaybettim.
et Oncle Danny voudra faire un bras de fer
Danny dayım da bilek güreşi teklif eder.
Reste avec ton viseur en fer.
Sen madeni nişan tertibatından vazgeçme sakın.
T'es folle, j'ai une volonté de fer.
Kafayı yemişsin sen. Ben dayanıklıyımdır.
- L'âne de fer. Quoi?
- Demir eşek.
- Le chemin de l'âne de fer.
- Demir eşeğin yolu.
... qui a déjà apporté les restes d'un ange sous sa poigne de fer.
Kalan melekleri kendi tahtının altına topladı bile.
L'homme de fer a un cœur.
Robot adamın kalbi varmış.
Ton "fer", hein?
Silahlı gelmişsin.
J'ai pris ton fer à boucler.
Saç maşanı aldım.
Woodrow Wilson l'a fait avec les chemins de fer pendant trois ans.
Woodrow Wilson üç yıl boyunca demir yollarında aynı şeyi yaptı.
Je veux dix livres de fer, la vessie d'une vache fraichement tuée, et un peu de spongia soporifica.
Beş kiloluk demir ağırlık, yeni öldürülmüş bir ineğin mesanesi ve biraz da spongia soporifica lazım.
Dans le bras de fer d'obstination avec mon père,
Okyanusa yakın değiliz, nasıl gelmişler buraya? Hayır, öğrenci konseyinden bahsediyorum.
Ouais, ouais, ouais, et utilise un accessoire... un rouge à lèvres, une paille, une saucisse géante, un concombre, un chandelier, un fer à friser, un rouleau à pâtisserie, une carotte, un panais, un aubergine...
Evet, evet, destek kullanabilirsin ; ruj olur, pipet olur büyük bir sosis, salatalık, şamdan, kıvırma demiri, merdane havuç, yaban havucu, patlıcan...
Le pouce large, indique que vous êtes obstinée et une volonté de fer.
Büyük başparmak azimli anlamı taşır ayrıca kolayca geçit vermeyen bir iraden var.
Il tourne le fer dans la plaie!
Benim yüzüme vurmaya çalışıyor.