Translate.vc / Français → Turc / Hâté
Hâté traduction Turc
6,122 traduction parallèle
Tonraq, content de vous revoir à Republic City. Et tout le monde a hâte de revoir l'Avatar.
Tonraq, şehre döndüğünü görmek ne güzel tabii herkes Avatar'ı tekrar göreceği için de heyecanlı.
Je pars au matin avec une certaine appréhension, mais j'ai hâte d'apporter mon aide pour stabiliser le royaume de la Terre.
Bazı endişelerim olsa da yarın sabah yola çıkıyorum. Fakat Toprak Krallığı'nın düzene kavuşması için elimden gelen her türlü yardımı sunmaya hazırım.
J'avais peut-être hâte d'avoir du temps sans une fouineuse?
İyi de, belki ben senin meraklı gözlerinden uzak bir kaç günü iple çekiyorum.
J'ai hâte!
Sabırsızlanıyorum.
J'ai hâte!
Sabırsızlanıyorum!
J'ai vraiment hâte.
Bunu dört gözle bekliyorum.
En tant que sous-gouverneur, j'ai hâte de travailler avec vous.
Vali Yardımcısı olarak sizlerle çalışmak için sabırsızlanıyorum.
Comme vous le savez, le taux d'acceptation est de 8 %, donc à l'automne, j'ai hâte de voir un des...
Herkese geldiği için teşekkürler. Bildiğiniz üzere kabul oranımız % 8. Yani sonbaharda görmeyi beklediğim...
Elle a dit que tout serait bientôt fini, et qu'elle avait hâte de rentrer pour un chocolat avec de la cannelle.
- Yakında her şeyin sona ereceğini ve eve gelip tarçınlı sıcak çikolata içmek için sabırsızlandığını söyledi.
J'ai hâte.
- Buna can atıyorum.
Et après il y a la hâte de marcher sur l'eau.
Sonra suyun üstünde yürümenin heyecanı.
J'ai hâte d'être au camp cet année.
Bu seneki kamp için sabırsızlanıyorum.
- J'ai hâte.
- Bekliyorum.
On a hâte.
Evet, sabırsızlıkla bekliyoruz.
Il semble avoir été essuyé à la hâte.
Görünüşe göre aceleyle silinmeye çalışılmış.
Ils s'appellent Mike et Julie Sturdivant, je leur ai parlé au téléphone, ils ont hâte de te rencontrer.
İsimleri Mike ve Julie Sturdivant, onlarla telefonda konuştum, sizinle tanışmak için heyecanlanıyorlar.
J'ai hâte de la voir.
Onu izlemek için sabırsızlanıyorum.
J'avais vraiment hâte de donner quelque chose à quelqu'un qui ne nécessiterait pas une piqure de pénicilline.
Sonrasında penisilin iğnesi yemek zorunda kalmadan insanlara bir şeyler vermeyi uzun süredir bekliyordum.
J'ai hâte de le voir.
Görmek için sabırsızlanıyorum.
Nous avons hâte de vous revoir, les deux tourtereaux.
Siz aşk kuşlarını tekrar görmek için sabırsızlanıyoruz.
J'ai hâte de travailler avec toi. Mais là, la piste de danse m'appelle.
Seninle çalışmak için sabırsızlanıyorum ama şimdi, dans pisti beni çağırıyor.
Je suis, disons, intrigué par leur chanteuse de jazz, et tu seras mon ailier. J'ai hâte.
Orada sahne alan şarkıcıdan biraz etkilendim diyelim ve sen de ekürim olacaksın.
Et pourtant, j'ai hâte de voir ça.
Sabırsızlanıyorum.
J'ai hâte d'être à nouveau avec lui.
Bir daha onunla beraber olmayı dört gözle bekliyorum.
J'ai hâte qu'on aille choisir une robe.
Elbisemi seçmek için sabırsızlanıyorum. Güzel. Sağ ol.
Je quitte la ville pour un temps, mais j'ai hâte de continuer notre conversation.
Bir süreliğine şehirden ayrılıyorum ama sohbetimize devam etmeyi sabırsızlıkla bekliyorum.
J'ai hâte que ce soit fini.
Bunun bitmesini dört gözle bekliyorum.
J'ai hâte de voir ce que votre plan va donner.
Büyük planının ne olduğunu görmeye sabırsızlanıyorum.
J'ai hâte de te mettre en maison de retraite.
Seni eve atmak için sabırsızlanıyorum.
J'ai hâte.
Sabırsızlanıyorum.
Tu dois avoir hâte.
İlerde başına bunlar gelecek.
J'ai hâte qu'ils paient, Abbs.
Parayı ödemelerini bekleyemem Abbs.
Bientôt. J'ai hâte de servir à votre cour.
Ama yakında olacaksınız... sarayınızda size hizmet etmek için sabırsızlanıyorum.
J'ai très hâte que tu m'en parles en détail.
Bütün ayrıntılarını öğrenmek için sabırsızlanıyorum.
J'avais hâte de passer cette semaine avec toi.
Bu haftayı dört gözle bekliyordum.
Tout l'encadrement a hâte d'être à vendredi, au bal.
Cuma günkü dans için heyecanlı olduğumuzu söylesem bütün yönetim adına konuşmuş olacağımı biliyorum.
J'ai très hâte de lire ce passage quand ton livre sera publié.
Bu konuyu kitabından okumayı sabırsızlıkla bekliyorum.
J'ai hâte de leur montrer.
Orayı görmeleri için sabırsızlanıyorum.
J'ai hâte de voir son visage quand il verra tout ce que tu fais pour ses enfants.
Onun yüzünü görmek için sabırsızlanıyorum ne zaman o dışarı rakamlar ne kadar gerçekten onun çocuklar için yapmak.
Ma belle, j'avais tellement hâte que tu...
Tatlım, ben sizin için bekliyordum...
Ella avait hâte d'écrire ce qu'elle avait vécu, afin de se souvenir de chaque détail. Comme si elle parlait à sa mère et à son père, du palais et du temps passé avec le prince.
Ella, olanları yazmak için sabırsızlanıyordu böylece en küçük detayını bile hatırlayabilecekti sanki annesiyle babasına saraydaki baloyu ve prensle geçirdiği zamanı anlatıyormuş gibi.
J'ai hâte. Il faut amener un truc ou...
Sabırsızlanıyorum.
Comme tu ne peux pas lâcher mon copain, j'ai hâte de sortir la vidéo demain.
Madem sevgilimi yalnız bırakamayacak gibi görünüyorsun, yarın senin videonu çıkarmak için sabırsızlanıyorum.
Et bien, j'ai hâte de comprendre pourquoi.
Sebebini açıklamanı merakla bekliyorum.
Et bien, j'ai hâte de le voir. Moi aussi.
- İzlemek için sabırsızlanıyorum.
J'ai hâte de le voir.
- İzlemek için can atıyorum.
J'ai hâte pour la thérapie.
Terapiyi dört gözle bekliyorum.
J'ai vraiment hâte d'entendre ton putain de comte de fée.
Nasıl bir hikâye sıkacağını duymayı dört gözle bekliyorum.
J'ai hâte d'enlever ce stupide uniforme.
Şu aptal üniformaları üzerimden çıkarmak için sabırsızlanıyorum.
J'ai hâte de la rencontrer.
Onunla tanışmak için sabırsızlanıyorum.
J'avais juste hâte d'arriver, de monter sur le ring, et de le voir tomber au sol.
Ben sadece gidip, ringe çıkıp onu yere sermek için can atıyordum.