Translate.vc / Français → Turc / Iz
Iz traduction Turc
8,609 traduction parallèle
Je ne vois pas de signes du Purgatoire.
Araf'a dair en ufak bir iz görmüyorum.
On vous dira fou plutôt qu'admettre que je soulève une voiture ou que je peux faire fondre vos entrailles avec mes yeux laser, sans laisser aucune trace.
Benim bu arabayı kaldırabildiğimi ya da iç organlarını lazer gözlerimle eritebileceğimi kabullenmektense sana deli demeyi yeğlerler. Ki erittikten sonra hiçbir iz kalmaz geride.
Kilgrave laisse sur sa route des gens brisés.
Kilgrave ardında ruhen yaralanmış insanlardan oluşan bir iz bırakıyor.
Treize heures, et toujours pas de Kilgrave, mais elle a prévu de tirer sur quelqu'un.
On üç saat geçti ve Kilgrave'den iz yok ama şunu birilerinin üstünde kullanmayı düşünüyor.
Il ne laisse jamais d'empreintes.
Arkasında iz bırakmaz o.
Il ne laisse jamais d'empreintes.
Ardında asla iz bırakmaz.
A Durnsville, on est juste "Marcia" et "Chris" et non des "procureurs californiens d'une incompétence notoire".
Durnsville'de sadece Marcia ve Chris'iz beceriksizlikleriyle ünlü Kaliforniyalı avukatlar değil.
Aucune trace, pas une putain de trace.
Bir iz bile. Bir parçacık bile.
Aucune marque sur elle.
- Üstünde hiç iz yok gerçi.
Il a laissé une marque.
- Bir iz bırakmış.
Vu le tissu cicatriciel, ça a duré des semaines, mais aucun signe de contrainte ou lien.
Yara izine bakılırsa birkaç hafta sürmüş, ama bağlandığına dair bir iz yok.
Regarde comme ça a laissé une empreinte sur son crâne.
Kafatasında iz bırakmış gibi duruyor.
Quelle sorte d'arme laisserait ça sur un corps?
Ne tür bir cinayet aleti vücutta öyle bir iz bırakır?
Durant le troisième Reich, les Nazis sont devenus obsédés par marquer tout ce qui entrait en contact avec eux comme propriété de l'Etat, en particulier les objets de valeur.
Nazi Almanyasında, Naziler temas kurdukları her şeye iz bırakmakla takıntılıydılar. Devlet malı olarak görüyorlardı. Özellikle de değerli eşya olarak.
On a fouillé l'entrepôt de Rick, aucun signe d'or.
Rick'in deposunu aradık ama hâlâ altından iz yok.
La victime était en bonne santé, pas de marques ou de blessures suspectes.
Kurbanın sağlığı gayet yerindeymiş şüpheli bir iz yada yara yok.
Voyez si de là-bas vous pouvez remonter à la scène de crime.
Kurbanımızın nerede öldürüldüğünü söyleyecek bir iz bulabilecek misin bak.
C'est le seul endroit déformé.
Tek bir iz var.
Aucune trace de son corps?
Ve cesedinden hiç iz bile yok mu?
Ils muent littéralement et laissent une marque.
Gerçek anlamda su geçirmedikleri için iz bırakırlar.
Newcastle nous a tous marqué.
Newcastle ekibimizin üstünde iz bıraktı.
Je me souviens, à l'époque, on couvrait nos traces.
- Evet hatırladım. Arkamızda iz bırakmadığımız zamanlardı.
Il disparut sans laisser de trace en 1782.
1782'de iz bırakmadan ortadan kayboldu.
Reste ici et cherche le moindre signe de Claire Bennet.
Sen burada kalıp Claire Bennet'ten bir iz var mı öğren.
Tu restes et cherches n'importe quel signe de Claire Bennet.
Sen burada kalıp Claire Bennet'ten bir iz var mı öğren.
Quel que soit ton plan, ne laisses aucune trace.
Ne planlıyorsanız, herhangi bir iz bırakmayın.
Comme tous les criminels qui mettent des gants et retirent le numéro de série de leur arme, vous avez pris toutes les précautions pour vous cacher numériquement.
Ayni silahın ustünde iz birakmamak icin eldiven giyen bir suclu gibi. her siber guvenligi kendini saklamak icin kullandm.
Cela laisse une empreinte.
Dijital bir iz birakir.
Deux cas différents, deux équipes d'enquêteurs, et cette femme ne laisse aucune trace.
İki farklı dosya, iki profesyonel dedektif ve bu kadın ardında iz bırakmamış.
Il se repaît de son oeuvre et de sa personnalité.
O işini ve kimliğine dair iz bırakıyor.
Deux corps, aucun signe d'elle.
İki tane ceset, hiç bir yerde iz bırakmamış.
Nous ne sommes qu'Un.
Biz Tek'iz.
Il n'y a aucun signe d'accélérants ainsi qu'aucun signe de quelconque engin incendiaire.
Hızlandırıcı ya da yangın çıkaracak bir cihazdan iz yok.
Je veux dire, on distribuera encore des flyers et des stickers, mais il y aura juste un aperçu du magazine dessus
Yani, yine bu el ilanlarını ve çıkartmaları dağıtacağız ama üzerlerinde dergiyle ilgili bir iz olacak.
Presque toutes ont la même trace.
Hemen hepsi bu onlara aynı iz var.
Parce que les éléments de preuves collectés sur la scène, les granulés sur les chaussures des suspects... sont de la poussière de coquilles de noix.
Peki, çünkü Iz kanıt, olay yerinde toplanan... şüphelilerin ayakkabı üzerinde granüller ceviz kabuğu öğütülür.
Ils contiennent aussi une trace d'hypochlorite de calcium.
Kalsiyum hipoklorit bir iz Onlar da içerir.
La carbonisation et la trace chimique.
Kömür yakma ve kimyasal iz.
On dirait que la trace de poussière de coquilles de noix a peut-être payé.
Hey, bu zemin ceviz kabuğu iz gibi görünüyor Ödedi olabilir.
Chope ton flingue, laisse pas de traces.
Silahları alın ve hiç iz bırakmayın.
Ça commence à faire beaucoup de corps.
Geride fazla iz bırakmaya başladık.
Pas de signe d'elle pour l'instant.
- Henüz bir iz yok.
Ne laisse rien derrière. T'inquiète.
- Arkada hiçbir iz bırakma.
Aucun signe de Luis.
Luis'den bir iz yok.
Regarde! Je ne peux pas savoir si cette marque était ou n'était pas là avant ce soir.
- O iz bu akşamdan önce orada var mıydı bilemiyorum.
J'ignore d'où ça vient.
Kaynağı konusunda hiçbir iz yok.
Aucun acte criminel.
Cinayete dair bir iz yok.
Kilgrave laisse une trace.
- Kilgrave arkasında iz bırakıyor.
On est formé à ne pas laisser de traces derrière nous.
İz bırakmamak için eğitildik. tamam mı?
Pas un signe.
İz yok.
Aucune trace de pneu fraîche.
Taze iz yok.