Translate.vc / Français → Turc / Kum
Kum traduction Turc
2,851 traduction parallèle
C'est une tempête de sable.
Bu bir kum fırtınası.
Tu peux me ramener du sable pour mes fesses?
- Tamam. Evet, kalça çatlaklarım için biraz kum getirebilir misin?
Comme un quartier de bœuf!
Yerde yatmış kum torbası gibi dayak yiyor.
Il faut une arbalète, un sablier, trois chèvres...
Bir yay, kum saati, üç keçi lazım.
Fabrication artisanale.
El yapımı kum saati.
Nous avons deux sabliers identiques sur les deux scènes de crime.
Şimdi iki tane el yapımı kum saatimiz var. Birebir aynılar. Geçen olay mahalindeki ve şimdiki.
Mon chameau et moi-même essayâmes de nous abriter car la tempête de sable faisait rage depuis 24 h.
Kum fırtınasından kendimizi korumak için bir sığınak aradım. Fırtına iki gün sürdü.
Et je me suis dit : "Et si tous ces grains de sable " étaient des bébés? "
Sonra düşündüm, ya bu kum taneleri... bebek olsalardı?
Un matin, après le travail, j'ai surfé à P.B. et je l'ai enregistrée en revenant, j'avais encore du sable sur les pieds.
Bir sabah iş çıkışı Pasifik'te sörf yaptım ayaklarımda hala kum varken gidip bunu kaydettim.
Coup de chaussette ensablée, goutte de whisky, et ils oublient tout.
Kum dolu çorapla bir tane vurursun, dudakların da biraz viski damlatırsın hiçbir şey hatırlamazlar.
Que ce soit le sable, la terre, les pierres, l'eau...
Kum veya toprak... Kaya veya su...
J'espère qu'ils aiment les burgers au sable.
Umarım o oğlancılar tostlarının içinde kum seviyordur.
Le village de Qum.
Kum Köyü.
- Viateur, ton gars, c'est pas un punching bag.
Viateur, oğlun kum torbası değil.
Des moutons de poussière.
Resmen kum döküyorum.
Vous savez quel sort est réservé à ce sac.
Kum torbasıyla ne yapacağını biliyorsun, Watson.
T'as les seins qui tombent, on a dégonflé ton cul et ta peau, c'est...
Göğüslerin beline gelmiş. Biri şişme kıçındaki ipi çekmiş sanki. Cildin tıpkı kum gibi.
Saleté et sable.
Toprak ve kum.
Pourquoi avez-vous des sacs de sable attachés sur vous?
Ayağına neden kum torbası bağladın?
- Si je connais? J'avais des draps Chewbacca, et mon bac à sable était Tatooine.
Chewbacca nevresim takımım vardı ve kum havuzumu da Tatooine'e çevirmiştim.
Une fracture de type Clay Shoveler à la C-7 indique une vie de dur labeur, mais l'enfoncement antérieur du milieu de la vertèbre suggère qu'il a passé beaucoup de temps en position assise.
C-7'deki kum atıcısı kırığı ağır işçiliği işaret ediyor ama orta-omurganın ön kısmındaki sıkışma zamanının büyük kısmının oturur pozisyonda geçtiğini belirtiyor.
Cette fille a été utilisée comme punching-ball.
Bu kız, kum torbası gibi kullanılmış.
On casse beaucoup de cailloux avant de trouver une pépite.
Altını bulmak için... -... epeyce kum elemen gerekir.
Une mauvaise journée pour Bobby Cobb, qui, après avoir touché la balle d'un concurrent, s'est effondré, sans parler de son caddy, tombé dans un trou de sable.
Bobby Cobb başka bir yarışmacının topuna vurduktan sonra onun için pek te güzel geçen bir gün değildi ve tamamen battı yardımcısı kum havuzuna düşmesini saymıyorum bile.
J'ai encore du sable dans le caleçon de la douche maritime.
Denizdeki duşumdan dolayı cankurtaranın şortunda kum kalmış olabilir.
Tu veux que je vienne pour être ton punching-ball. Et même si je suis une inconditionnelle des saucisses de toutes les sortes, tu peux oublier.
Beni sadece kum torban olmam için orada istediğini biliyorum ve her ne kadar sosis parçacıklarına dibim düşmüş olsa da ne haltsa artık onlar, unut gitsin.
La grippe est un grain de sable qui pourrait tout faire sauter.
Grip ise kum tanesi gibi. Bütün sistemi çökertebilir.
Un grain de sable le détruirait.
Bir kum tanesi buna zarar verir.
Enfin, le Kum Kak Do, c'est ça?
Hani şu, Kum Kak Do, ne deniyor ona?
j'ai du sable partout dans ma robe de Jenny, sans parler de mon trou de marmotte.
Jenny elbisemin her yeri kum oldu, Sincap deliğimden bahsetmeyeceğim bile.
On dirait du sable ou de la poussière dans sa bouche.
Ağzında kum ya da toz gibi bir şey var.
Comme le sable dans le sablier, mes dents sont dans ton derrière.
Kum saatinden akan kumlar gibi dişlerim sırtına saplanacak.
À Ruyang, avec seulement 10 000 hommes.
Kum gibi binlerce asker.
Alors pourquoi Guan va vers le nord?
Liu Bei tıpkı kum gibi, neden Guan Yu tekrar kuzeye yöneldi?
C'est un sac de sable que tu dois lâcher pour que le ballon s'envole.
Balonun havalana bilmesi için kum torbasını yere bırakman gerekir.
Est-ce que je peux montrer à papa mon nouveau sceau en plastique que grand père m'a offert?
Büyükbabamin aldigi kum kovasini gösterebilir miyim?
Grand père m'a offert un sceau pour la plage.
Büyükbabam bana kum kovasi aldi.
J'allais oublier le sceau que Papi m'a offert!
Büyükannemin bana aldigi kum kovasini unutuyordum az daha!
Félicitations, maintenant ça nous fait deux nouvelles recrues mortes au lieu d'une.
Tebrikler çaylaklar, artık bir yerine kum yutan iki ölü embesilimiz var.
Que l'eau n'est pas mouillée, ou que le sable n'est pas sec!
Neden su ıslak değil ya da kum kuru değil demiyorsun?
Je ne suis pas un punching ball.
Kum torbası değilim ben!
Je ne suis pas votre souffre-douleur.
Kum torbası değilim ben!
Demain ou après-demain il y aura une tempête de sable.
Kara kum fırtınası bugün yarın buraya ulaşır.
Il y aura une grande tempête. L'auberge sera ensevelie.
Devâsâ bir kum fırtınası olacak.
Une grave tempête va arriver.
Yaklaşan büyük bir kum fırtınası var.
Une grave tempête?
Büyük bir kum fırtınası mı?
- C'est une blague. - Ouah!
Atomun bir kum tanesinden daha ufak olduğunu biliyor muydun?
- Bravo.
Kum havuzunda.
Mieux vaut que les sals coups restent en famille.
Kum torbamla başkasının oynamasını istemedim.
♪ I am counting ♪
- Yap da görelim, kum torbası!
Si la tempête leur fait pas peur, leur vie n'en vaut pas la peine.
Eğer kum fırtınası onları korkutmuyorsa canları beş para etmiyordur.