English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Français → Turc / Milieu

Milieu traduction Turc

13,389 traduction parallèle
Au milieu de nulle part.
Issız bir yerde.
Faisons une pause, en plein milieu de ta réplique.
Peki, orada keselim. Repliğin ortasından daha iyi yer mi var?
On est au milieu de nulle part, pour m'envoyer faire face aux accusations.
Hiçliğin ortasındayız ve beni suçlamalarla yüzleşmem için gönderiyorsun.
Qu'on est au milieu nulle part.
Burada ormanın ortasındayız.
Celui qui s'est retrouvé au milieu de ton opération.
Operasyonunuza müdahale eden onlardı.
On a de tout, plus l'insurrection qui fait rage, et on est censés construire une société pérenne au milieu de tout ça.
Hepsini yaşadık. Bir de öfkeli bir ayaklanma da var. Ve tüm bunların ortasında işleyen bir toplum inşa etmemiz gerekiyor.
Je suis au milieu d'un truc là.
- Şimdi mi? Bir işin ortasındayım.
On se retrouvera au milieu.
Ortada bir yerde buluşuruz.
Vous me surprenez au milieu d'une réunion entre amis de 72h.
Beni 72 saatlik sosyal toplantımın ortasında yakaladın.
Je ne vais pas me retrouver coincé au milieu de ça.
Dur, bunun ortasında kalan ben olmayacağım.
Dans une station essence au milieu de nulle part.
Hiçliğin ortasında bir benzin istasyonunda.
Pourquoi est-ce que Oscar aurait caché le corps de Julian ici au milieu de nulle part alors qu'il pouvait simplement le donner à Lily?
Neden Oscar, Julian'ın cesedini Lily'e vermek yerine hiçliğin ortasında bir yerde saklasın ki?
La Défense doit en avoir une, au milieu des chiens mécaniques, des boucliers soniques, des dirigeables de transport...
Eminim DARPA'nın tesisinde vardır. I'm sure DARPA has one in the works, along with Tam teçisatlı mekanik köpeklerle, sonik basınç kalkanlarıyla, kargo transfer balonlarıyla birlikte çalışan...
Milieu des années 80 sur 25 mètres, Glasgow 13.
- Nabız 80'lerde, GKS : 13
Toutes des fleurs fraîches, mais pour que ces variétés prospèrent dans ce climat, il leur faut un milieu contrôlé.
Tüm çiçekler taze, ama böyle farklı türlerin bu iklimde yetişebilmeleri için kontrollü bir ortam lazım. Bir seraları var.
On quittait un hôtel à Miami et ce fou était au milieu du hall, complètement dingue, les yeux grands ouverts, tout nu.
- Biz Miami'deki otelden ayrılırken bu manyak lobinin ortasındaydı. 147 Aklını kaçırmış, büyük gözlü tamamen çıplak.
Brian, Audrey et moi sommes au beau milieu d'un urgence là.
Brian, Audrey'le bir şeyin oryasındayız. Acil bir durum.
Pourquoi était-il enterré sous une élise au milieu de nulle part?
O zaman neden hiçliğin ortasındaki bir kilisede gömülüydü?
Il commence avec 399, il y a un tas de lettres mélangées au milieu, et après, ça se termine par un sept.
399 ile başlıyor, orta kısımda birkaç harfle devam ediyor ve 7 ile bitiyor.
On utilise White Street Appartement comme mot-clé, et voilà, le mélange de lettres au milieu devient "Major Arthur Gibson".
"White Street Dairesi" ni anahtar kelime olarak alırsak ortadaki harf yığını, aniden "Binbaşı Arthur Gibson" a dönüşüyor.
Que se passerait-il s'il était relâché au milieu de la population?
Topluma açık alanda salınırsa ne gibi sonuçlar ortaya çıkar?
Paul, un enfant au beau milieu d'une enquête?
Bir cinayet sorusturmasinin etrafinda dolanan bir cocuk Bay Paul?
Et on est coincées dans une maison au milieu de nulle part sur une route qui n'existe pas.
Ama biz bilmediğimiz bir evde kısıldık kaldık. Allah'ın siktir ettiği bir yerde, adı sanı belli olmayan bir yolda.
Je... Je ne sais pas. Au milieu de nulle part.
Nerede olduğumu bilmiyorum.
J'ai dit, au milieu de nulle part.
Nerede olduğumu bilmiyorum dedim.
Elle était en plein milieu de la route, en pleine nuit, au milieu de nulle part.
Yolun ortasındaydı. Gecenin bir yarısı. Allah'ın siktir ettiği bir yerde.
Elle était au milieu de la route, en pleine nuit...
Gecenin bir yarısı.
- Au milieu de nulle part. - La nuit.
Allah'ın siktir ettiği bir yerde.
Grandir dans une ferme au milieu des prairies a cet effet sur un gamin.
Çocukluğunu bir çiftlikte geçirmenin böyle bir etkisi oluyor.
Il doit y avoir un juste milieu, autrement, tout les deux... Vous ne trouverez jamais d'équilibre.
Bir orta yolu olmak zorunda, yoksa ikiniz de hiçbir zaman huzur bulamayacaksınız.
D'être quelque part sur l'océan au milieu de la nuit, à naviguer sous les étoiles.
Gecenin yarisinda okyanusta olmayi, yildizlarin yönümü göstermesini.
Mademoiselle, on est en plein milieu d'un cours.
Bayan, bir dersin ortasındayız şu an.
Tu étais au milieu d'une zone de guerre.
- Yani sen bir savaş alanının ortasında kalmıştın.
Il y a une vidéo d'un chien. Il court en plein milieu de l'autoroute... Y a des voitures partout.
Bu seferki videoda, trafiğin içine doğru koşan bir köpek ortaya çıkıyor, otoyolun ortasına doğru ilerliyor ve her yönden arabalar ve kamyonlar geliyor, bunu bir başka köpeğin hayatını kurtarmak için yapıyor.
Alex est dans le même milieu.
Alex'de aynı alanda.
Les gens ordinaires comme toi, habitués aux petites choses banales, se retrouvent, au milieu d'une crise à faire quelque chose d'extraordinaire.
Senin gibi olağan ve küçük şeyler yapan sıradan insanlar kendilerini bir krizin ortasında olağanüstü bir şey yaparken buluyorlar.
Comment avez-vous pu partir au milieu du pire désastre depuis des décennies?
Nasıl olurda onca yıldır ilk defa yaşanan felaketin ortasında bırakıp gidersin?
Donc, nous avons un emplacement, éloigné, au milieu de la nuit.
Bildiğimiz tek şey, gecenin bir yarısı uzak bir yerde olduğu.
Je dirais milieu des années 80.
Tahminimce 80'li yıllardan kalma gibi.
Comment ce gars fini soudainement au milieu de nulle part avec un flèche sortant de sa poitrine et près d'un million de dollars en faux billets?
Bu adam nasıl oldu da ıssız bir yerde göğsüne saplanmış bir okla ve yanında sahte milyon dolarlarla öldü ki?
Cela n'explique toujours pas ce que faisait Crane au milieu de nulle part avec un million de dollars de faux billets.
Bu hâlâ Crane'in sahte milyon dolarlarla ıssız bucaksız bir yerde ne aradığını açıklamıyor.
Nous sommes en plein milieu d'une mission, presque la fin.
Bir görevdeyiz şu anda ; lanet olsun sonuna yaklaştık.
Je suis au milieu de l'océan, sur un chalutier, essayant de sauver des vies.
Okyanusun ortasında bir balıkçı teknesindeyim. Hayat kurtarmaya çalışıyorum.
Pour moi, mes meilleures idées me viennent au beau milieu de la nuit.
En iyi fikirlerim gecenin ortasında aklıma geliyor.
Impressionnant tout ce que tu peux faire au milieu de la nuit sans être déconcentré.
Gecenin ortasında dikkatim dağılmadan onca şeyi yapabilmeme şaşırdım doğrusu.
Il est au milieu de son histoire.
Stew tam hikayeye dalmıştık.
On est au milieu de l'océan.
Okyanusun ortasındayız.
Quand on connaît le milieu, on ne sera pas surpris de les voir venir le défier.
Nereye bakacağınızı bilirseniz onların geldiğini de görürdünüz.
Tous ceux qui sont dans ce milieu connaissent les risques du sport.
Bu dünyadaki herkes neler olabileceğini bilir.
Kelly, au milieu, montre le chemin.
Kelly ortada, yolu göster.
Ce mur... il coupe les carreaux du plafond juste au milieu.
Şu duvar... Tavan döşemesini tam ortadan kesiyor.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]