Translate.vc / Français → Turc / Poser
Poser traduction Turc
16,560 traduction parallèle
- Je peux vous poser une question?
- Bir soru sorabilir miyim?
Je veux vous poser une question puis vous pourrez partir.
Size bir soru sormak istiyorum, sonra gidebilirsiniz.
Je vais juste te poser quelques questions.
Birkaç soru soracağım sizlere.
{ \ 1cH00ffff } On doit pouvoir se poser. On constatera les dégâts.
Bir alan bulmamız gerek.
{ \ 1cH00ffff } B2-BG demande autorisation de se poser.
Burası 2BG, iniş izni istiyoruz.
Je peux te poser une question?
Sana bir soru sorabilir miyim?
Je ne fais que te poser la question.
Sadece soru soruyorum.
Je peux te poser une question? Était-il comme toi?
O da senin gibi miydi acaba?
Ce serait plus facile pour moi si tu pouvais... cesser de les poser.
Yani o tür soruları sormayı bırakırsan benim için çok daha kolay olur.
Je t'ai dit de ne pas poser de questions.
Sana soru sormamanı söylemiştim.
Ce serait fabuleux mais, en tant que directeur du comité, je dois te poser une question.
Eğer bunu yaparsan her şey yolunda gider, ancak ben de üyelik komitesinin başındayım ve sana ciddi bir soru sormalıyım.
Je peux vous poser une question?
Bir şey sorabilir misin?
Je ne suis pas méchant, mais dans certaines situations... je dois me poser la question :
Kötü biri değilim ama bazı durumlarda kendime sorarım
J'ai une question à te poser.
Hey, bir şey sormanı rica ediyorum.
Celui du milieu est fait pour poser son sac.
Ortadaki koltuk değil ki, çanta konulan yer.
Il y a une seule question que n'importe quelle cour militaire doit poser à l'accusé.
Askeri mahkemenin sanığa sorması gereken tek bir soru var :
Mais je devais vous poser la question.
Ama sormalıyım.
Je peux te poser une vraie question, Bennie?
Sana ciddi bir soru sorabilir miyim Bennie?
- Je peux te poser...
- Bir şey sorayım...
J'ai des questions à lui poser.
Ona birkaç soru sormak isterim.
Walt... puisque tu es là, on peut te poser la question à 800 millions :
Pekâlâ, Walt seni şahsen yakaladığımıza göre 800 milyon dolarlık soruyu sorabiliriz.
Mais laissez-moi vous poser une question importante.
Ama ikinize de bir sorum var.
Doit-on poser chaque fois qu'on atterrit?
Her yere indiğimizde poz vermek zorunda mıyız?
Attends. Elle cherche un endroit pour se poser!
Bence inmek için bir yer arıyor.
Ravi de poser un visage sur un nom.
- İsme bir yüz geçirmek iyi oldu.
Vous pouvez au moins me donner votre tarif, ou me poser vos conditions?
En azından ücretinizi ya da teklifinizi söyleseniz?
Il reste quoi que ce soit pour se poser?
Üzerinde durulacak bir şey kalmış mı?
Veux-tu lui poser quelques questions?
Ona gerçek soruların var mı?
Je peux te poser une question?
Bir soru sorabilir miyim?
Si ce sont des scientifiques, ils ne semblent pas poser beaucoup de questions.
Bilginlerse, pek soru soruyor gibi görünmüyorlar.
Nous devons leur poser la grande question.
O önemli soruyu sormalıyız.
- Je dois juste leur poser une question.
- Sadece bir soru soracağım.
Mais je dois vous poser des questions.
Sana bir soru sormak zorundayım.
Poser l'arme sur le comptoir!
Silahı tezgahın üzerine mi koy?
Commence par poser tes armes sur le sol.
Silahlarını yere at. - Bunu neden yapmak isteyeyim?
J'ai une drôle de question à vous poser.
Garip bir sorum var.
Je peux vous poser une question?
Sana bir şey sorabilir miyim?
Je vais te poser des questions.
Sana birkaç soru sormam gerek tamam mı?
Bon, Spock, je vais vous poser une question.
Tamam Spock, tek bir sorum var.
Va plutôt en poser à M. Stawicki.
Soru sorman gereken Bay Stawicki.
Will, je peux te poser une question?
Will, sana bir şey sorabilir miyim?
La première tire comme un faucon avant même de poser des questions. C'est Cora Veralux!
İlk olarak önce ateş edip sorular soran ve işini çok iyi yapan Cora Veralux!
Puis-je vous poser quelques questions?
Size birkaç şey sorabilir miyim?
Je vais te poser quelques questions.
Sana birkaç soru soracağım.
Vous pouvez continuer à me poser ces questions, jeune fille.
Bu soruları sormaya devam edebilirsiniz, Bayan.
Dès le départ, avec elle, il faudra bien poser les limites.
Bir limit belirlemeye başlayabiliriz.
Contente-toi de répondre à mes questions avant de poser les tiennes.
- Niye düzgün cevap vermiyorsun? Bazı sorularım var ve cevap vermeni istiyorum.
- Mais puisque c'est arrivé, la vraie question à se poser, c'est :
Bir şekilde olmuş işte. Asıl soru biz bu konuda ne yapacağız?
Désolé, mais... on a quelques petites questions à vous poser, pas vrai?
Selam. Pekala, şey... Haliyle aklımıza takılan birkaç soru var, değil mi?
L'Hudson était le seul endroit assez long et large où tenter de nous poser.
Hudson nehri, uçağı güvenle indirebileceğimiz yeterince uzun, pürüzsüz ve geniş olan tek yerdi.
Pourquoi le Cdt Sullenberger a-t-il pris la décision fatidique de se poser sur l'Hudson?
Neden Kaptan Sullenberger, Hudson nehrini piste çevirmek için böyle inançlı bir karar verdi?