English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Français → Turc / Privilège

Privilège traduction Turc

1,308 traduction parallèle
En tant que porte-parole des dieux, mon privilège serait de les désigner.
Tanrıların sözcüsü olarak onları size göstermek benim için ayrıcalıktır.
J'avais demandé le Viêtnam. Pour moi, commander est un privilège.
Taburları yönetmenin ayrıcalığı için yaşadım.
Alors, c`est en hommes libres que vous aurez le privilège... de vous battre dans l`armée du roi.
O halde kralın ordusunda savaşma ayrıcalığına sahip olacak özgür adamlarsınız.
En tant que directeur de la section film, je vous souhaite bonne chance pour ce second semestre, etje vous rappelle que vous avez l'honneur etle privilège d'être dans la meilleure école de cinéma de tous temps.
Sinema bölüm başkanı olarak... bahar döneminde hepinize başarılar diliyor... ve dünyanın en iyi sinema okulunda okumanın sizin için... bir onur ve ayrıcalık olduğunu hatırlatmak istiyorum.
C'est le privilège de la beauté :
Güzel olmanın avantajı.
Mais, monsieur, cela montre le privilège de votre rang.
Bu sizin unvanınız. Ayrıcalığınızı gösteriyor.
Et personnellement, ça serait un privilège.
Ve, şahsen, Ben bunu bir ayrıcalık sayarım.
C'est mon privilège et mon honneur... de servir en tant que Président de ces audiences spéciales.
Bu özel davada, başkan olarak hizmet etmek... benim için bir imtiyaz ve gururdur.
Ça a été un privilège de vous entraîner pendant aussi longtemps.
BURADA YASADIGIM SURE BOYUNCA, SiZiN COCUKLARINIZA KOCLUK YAPMAK BENiM iCiN COK BUYUK BiR AYRICALIKTI.
- Ce fut un privilège. - Ok, très bien.
- Benim için bir ayrıcalıktı.
Non, un privilège.
Hayır, hayır bizim için bir ayrıcalıktır.
Les Luxans considèrent comme un grand privilège, John, de s'occuper d'un Orican.
Luxan'lar bir Oracan'a hizmet etmeyi büyük bir ayrıcalık olarak görür John!
Non, pas simplement un privilège.
Hayır tam olarak ayrıcalık değil.
- "Privilège".
Karı koca arasında. Mahkemede kullanamazsın.
Au minimum, l'excuse présumée relève du privilège.
En iyi ihtimalle, söz konusu olan özür karı koca arasındadır.
En la racontant à un tiers, ça ne tient plus du privilège.
Bunu üçüncü kişiye söylemek de söylenti olur. Ayrıcalık kalkar.
Il faut penser au privilège des époux.
Bir de eş ayrıcalığı durumu var.
Ne répondez pas. Privilège des époux.
Buna cevap vermeyin.
In limine litis, suppression de preuve et privilège des époux.
Baskı altına almak ve eş ayrıcalığı için.
Le privilège des époux est immuable.
Eş ayrıcalığı çiğnenemez.
Le privilège est sauf.
Eş ayrıcalığına girmiyor.
Mais pour diviser sa famille, la police est allée voir sa femme pour l'inciter à violer le privilège.
Ama polis, ailesinde huzursuzluk çıkarmak amacıyla, karısına gitti ve eş ayrıcalığını ihlal etti.
Chakotay, pourquoi dois-je renoncer au privilège auquel ont droit les autres femmes?
Chakotay, bu gemi bulunan her kadın subayın isteyeceği bir şeyi neden ben reddedeyim ki?
Le privilège... de votre contact.
Ayrıcalığını kullan.
Capitaine, vous avez le privilège de faire la connaissance du prélat Koru.
Kaptan, şu anda Piskopos Koru ile tanışma şerefine nail oluyorsun.
"C'est un privilège que d'être ton mari."
Midge, senin kocan olmak benim için bir ayrıcalık.
Messieurs, nous avons aujourd'hui le privilège... d'observer une approche tout à fait inédite du traitement de la démence.
Beyler, bugün gerçekten şanslıyız. Delilik tedavisi konusunda yepyeni bir yaklaşım izleyebileceğiz.
C'est un cadeau inestimable pour notre nation et ceux que nous aimons. Avoir le privilège de prendre part à ce haut fait... constitue pour nous autres le plus joyeux des Noëls. "
Ülkemiz ve sevdiklerimize değerli bir Noel hediyesi veriyor ve bu cesur çatışmada rol alarak kendimize de mutlu bir noel vermiş oluyoruz. "
Ce champion aura l'honneur, non, non, le privilège d'aller sauver la charmante princesse Fiona prisonnière d'un farouche dragon.
Turnuva galibi onur, hayır, ayrıcalık kazanıp sevimli Prenses Fiona'yı korkunç ejderhanın esaretinden kurtaracak.
Et quand il daigne enfin rentrer, avoir l'immense privilège de recoller les morceaux et de le remettre à flot.
Sonra birden darmadağın tekrar ortaya çıktığında, Tüm çabanla ona tekrar sahip çıkarsın.
Car j'ai la fierté... le privilège... non, le plaisir... de vous présenter un chevalier engendré par des chevaliers... qui peut faire remonter son lignage... plus loin que Charlemagne.
Çünkü ben gururla ayrıcalıkla ve zevkle bir şövalye tarafından şövalye yapılmış birini sunacağım. Nesli çok eskilere dayanan bir şövalye Şarlman'dan önceye.
Et en tant que mon constant... Je vous accorderai le privilège de nous aider.
Ve benim değişmezim, bize yardım etmenin ayrıcalığını bahşedecektir.
T'as le privilège de l'âge.
- Güzellikten önce yaş.
- Euh, bien... j'ai une sorte de... privilège d'affaires, dirons nous, que nous pourrions... utiliser.
Şey benim kesin bir iş hoşgörüm vardır. Değerlendireceğim diyebilir miyiz?
Juste l'honneur et le privilège de servir.
Sadece onur ve hizmet etme ayrıcalığı.
La crème de ce que l'Arizona a eu le privilège de produire.
Büyük Arizona eyaletinin yetiştirme onuruna sahip olduğu en iyi ekip.
- Sois notre guide et montre-nous la voie. Accorde-nous le privilège d'être dans Ton sein, aujourd'hui et pour l'éternité.
İsa efendimiz, bize yol göster yüreğinde bizim için ilelebet özel bir yer ayır.
Tous les fruits d'Avalon... le privilège d'un joueur seul.
Avalon'un tüm meyveleri yalnız bir oyuncunun ayrıcalıkları.
Un privilège.
Bu bir ayrıcalık profesör.
D'avoir le privilège de les regarder.
Onları izleme ayrıcalığına sahip olduğumuz için.
Ce serait un honneur et un privilège.
It would be an honor and a privilege. Hello?
Ce serait un honneur et un privilège.
Bu ayrıcalık ve onur verir.
C'est le privilège du romancier que de voir comme chacun est étrange.
Romancılara özgü bir ayrıcalıktır.
Je n'ai pas eu ce privilège.
Bana asla böyle bir bilgi verilmemişti.
Je crois parler au nom de tous - sinon, peu importe - en disant que c'est un privilège...
Sanırım herkes benimle hemfikirdir... Değilse de kimin umrunda... Aramıza katılman bizim için ne kadar büyük bir ayrıcalık.
- Tu m'accordes le même privilège?
Elbette. - Ben de aynı imtiyaza sahip miyim?
- Service pour dames riches. Elle était très fière du privilège.
ZEngin kadın hizmeti.Bu konuda çok kibirli davrandı
De fait, je sollicite le privilège d'effectuer moi-même le prochain vol.
Aslında... Bir sonraki test uçuşuna bizzat pilotluk etmek isterim
Le privilège de travailler avec cette technologie implique que nos familles doivent se porter garantes.
Teknolojiyle çalışma önceliği ailelerimizce garantilenmiştir.
C'est un privilège.
- 1 hafta.
Un privilège?
Avans?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]