English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Français → Turc / Prix

Prix traduction Turc

20,954 traduction parallèle
Si je te le donne, il y a un prix à payer.
Onu sana verirsem bir bedeli olur.
J'impose le prix. Par la loi.
- Bedelini kanuna göre ben karar veririm.
Alors, en contrepartie, moi et les autres demandons un prix juste pour le sang et la sueur qu'on verse pour l'amener ici.
Karşılık olarak da, ben ve dışarıdakiler, döktüğümüz kan ve ter için uygun bir ücret istiyoruz.
- Nous payons le prix du marché. - Aujourd'hui ce n'est pas le cas.
- Piyasaya göre ödeme yapıyoruz biz.
Donne-nous des prix justes qui ne varient pas comme l'humeur d'une fille de Wulfing.
Bize inip çıkmayan adil bir ücret önerin.
Slean, j'ai besoin que tu fixes le prix.
Slean, fiyatı belirlemede yardımın gerekecek.
Les prix sont fixes, et seront revus en temps voulu.
Sabit fiyatlar, kararlaştırılan zamanda gözden geçirilecek.
Et quel est le prix?
Karşılığında ne istiyorsun?
Je pourrais m'habituer à ces prix.
Buradaki fiyatlara alışabilirim.
Tu mérites le prix Nobel, tu sais ça?
Nobelliksin biliyorsun değil mi?
Pas besoin de prix.
Ödüle gerek yok.
Pourquoi payer le prix fort?
Bay Liu, o arazi için neden 3 katını ödediniz?
On peut faire grimper les prix.
- Güçlerimizi birleştirip borsa fiyatlarını arttırmalıyız.
Mais parfois, les actions montent, alors il te faut les acheter au prix du marché.
Ama bazen hisse yükselir. O zaman yüksek fiyattan satın almak zorunda kalırsın.
55 $. Je l'ai acheté à ce prix.
Ben de bu fiyattayken almıştım.
Acheter à bas prix, revendre plus cher, et de la goutte.
Ucuz almak, pahalı satmak, nokta.
Vous avez sauvé Dottie Underwood apaiser votre conscience, et ma femme, Ana, a payé le prix!
Dottie Underwood'u vicdanınızı rahatlamak için kurtardınız ve bunun bedelini eşim Ana ödedi!
Le bas prix de la liberté, mon pote.
Özgürlük uğruna ucuz fiyat, kanka.
Le poisson vaut son prix.
Balığı tümüyle uygun fiyata.
Oh, la nature douce des guérisseurs et la peur d'émotions négatives les amènent à fuir les conflits à tout prix.
Oh, çözümcüler nazik yapılıdırlar ve olumsuz düşüncelerden hoşlanmazlar bu yüzden de her ne pahasına olursa olsun etraflarıyla çatışmaya girmezler
Ils peuvent utiliser l'argent, le sexe, l'ego, la dignité d'une cause... Quel qu'en soit le prix, pour vous ramener de leur côté, parce que l'information que vous détenez est toujours plus précieuse que la leur.
Sizi kendi taraflarına çekmek için para, seks, makam... her ne işlerine yarıyorsa kullanıyorlar, çünkü sizin kafanızdaki bilgiler onlarınkinden çok daha değerli.
Les attaques d'Elias étaient un moyen de faire sa déclaration, et d'en faire payer le prix à 32 agents.
Kendini ifade etmek için saldırdı ve 32 ajan bedelini ödedi.
Bien sûr, il a payé un prix terrible pour son ingéniosité.
Elbette bu keşfi için ağır bir bedel ödemek zorunda kaldı.
T'aurais fait quoi si leur leader t'avait proposé ce marché? Sauver ton peuple au prix du mien?
- Sen ne yapardın önderleri, benim halkımın ölmesi karşılığında senin halkını bırakmayı teklif etse?
Ce matin sur un champ boueux, notre peuple a payé le prix de ceux qui nous ont été enlevés envoyer un message aux natifs.
Bu sabah toprak alanda halkımız dünyalılara bir mesaj göndererek aramızdan ayrılanları onurlandırdılar.
Ne la fait pas payer le prix de tes erreurs comme Costia l'a fait.
Costia gibi, senin hatalarının ceremesini ona çektirme.
À quel prix?
- Ederi ne?
N'importe quel prix.
- Ne kadar gerekiyorsa ödenmeli.
Parlons prix.
- Ücreti konuşalım.
Le prix était convenu.
Para olacak demiştik.
Le "Wells" ne s'intéresse qu'aux détenteurs du prix Nobel.
"Wells" yalnızca Nobel ödülü adaylarıyla görüşür.
Nous ne connaissions pas Carter depuis longtemps, mais si tu t'en prend à mon équipe, tu ferais mieux de payer le prix.
Adam'dan Carter'i tanımıyorduk ama benim tayfamdan birini öldürürsen bunun bedelini ödersin.
Mais à quel prix?
Ama kadınlar evlilikte çok ağır bedeller ödüyor.
J'ai oublié que ton seul objectif c'était d'avancer... quelque soit le prix!
Ayrıca, iş yaptığını unutmuşum. İzleyip izlemediğimin bir önemi yok.
Le prix augmentera plus vite que ton salaire!
Bir iki yıla faizle ödesek bile fiyatı iki kat artmış olacak.
20 Rs en moins, c'est pas assez. On devrait fait moitié prix.
- % 20 indirim değil, % 50 indirim yapmalıyız.
- Pardon? Moitié prix... si les hommes viennent l'acheter.
- % 50 indirim olursa, erkekler almaya gelir.
J'ai gagné le grand prix de la loterie à la réunion.
Mezunlar günündeki büyük çekilişi kazanmışım.
Mais je veux bien le prix!
Ama ödüle hayır demem.
C'est pas Le Juste Prix.
Kaç Para yarışmasında değiliz.
Quand sa tête a été mise à prix par le FBI, ils m'ont envoyé à Puerto Rico pour leur aménager une cachette secrète.
Ve o yakışıklı suratını FBI'nın en çok arananlar listesine soktu. Gizlenme yerlerini hazırlamam için beni Porto Riko'ya gönderdiler.
On a parlé du prix de l'essence?
Benzin fiyatlarını yapmış mıydık?
Euh, c'était quoi ton prix déjà?
Evlât, seninki ne kadardı?
C'est le prix à payer pour manger.
Karnımız bu şekilde doyacak.
Soyez prêt à payer le prix fort.
Bedel ödemeye hazırlan derim.
Tu ne peux pas mettre un prix à ça.
Buna değer biçemezsin.
Un prix bien raisonnable pour atteindre la perfection immortelle.
Ölümsüzlüğün mükemmelliği için ödenecek küçük bir bedel bu, değil mi?
Je dois te féliciter d'avoir obtenu un renseignement si précieux, même si, bien sûr, je regrette le prix que tu as dû payer pour l'obtenir.
Böylesine yararlı bir bilgi elde ettiğin için seni kutlamalıyım lakin, tabii ki de bunu elde etmek için ödediğin bedel yüzünden üzüntü içindeyim.
On la paie au prix fort.
Ona gereğinden fazla ödüyoruz.
Pendant que des dizaines de badauds sans héroïsme la regardaient. Où était Channel 6 News? En train de filmer les changements de prix sur les pompes à essence.
Kanal 6, sonuçlarını bilmediğim sürekli değişen benzi fiyatları görüntülemek için benzin istaasyonlarındaydı.
C'est le prix à payer pour manger.
Bu şekilde karnımız doyacak.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]