Translate.vc / Français → Turc / Préservation
Préservation traduction Turc
254 traduction parallèle
Cette créature est éteinte depuis 2 millions d'années, pourtant elle est en parfaite condition de préservation.
Bu yaratığın soyu iki milyon yıl önce tükendiği halde işte burada mükemmel durumda bulunuyor.
Vous n'avez pas de sentiments... mais seulement l'instinct de préservation.
Demek ki duygularınız yok, sadece hayatta kalma içgüdünüz var.
J'ai déformé un détail par souci de préservation, pour ma sainte cause.
Kendimi korumak ve kutsal amacım için bir gerçeği çarpıttım.
La préservation du bien du Corps est la Directive Première.
Birim'in refahı Asıl Yönergedir.
Heart of Midlothian et Old Mortality, par exemple, concernait la préservation de la vie et des conditions d'un...
Burada özellikle kastettiğim Heart of Midlothian ve Old Mortality mesela. ... çoğunlukla hayatın ve şartların korunması ile ilgiliydi...
La houle et les grandes marées sont un danger croissant pour la préservation de San Marco et celle des bancs de sable.
Güçlü akıntılar ve sert dalgalar tüm kıyı şeridi gibi San Marco'nun korunmasına karşı sürekli ve artan bir tehdit yaratıyor.
préservation des vies et du bien-être des citoyens... et respect de la Terre pour les générations futures.
Sakinlerinin yaşamlarını korumak ve refahlarını sağlamak.. ... ve gezegenin gelcekte de yaşanabilir olmasını sağlamak
C'est une cause merveilleuse, dédiée à la préservation des monuments.
- Çok iyi, çünkü eski binaları korumaya alıyoruz. - Tabii.
Personne ne pensait que nous pourrions rencontrer un succès dans la campagne contre la sécheresse et la préservation de l'eau ;
Bu kampanyada herkes başarılı olacağımızı düşünmeli kuraklığa ve su sorununa rağmen ;
La préservation du savoir.
Bilginin korunması.
"Préservation", dis-je, et non "recherche"... car il n'existe pas de progrés dans l'histoire du savoir... simplement une continuelle et sublime récapitulation.
"Korunması" diyorum, "aranması" değil. Çünkü bilgi tarihinde hiçbir ilerleme yok. Yalnızca sürekli ve aşırı tekrarlama var.
Elle préconise le changement, plutôt que la préservation.
Kendini kültürel korumadan çok, bir nevi değişim yanlısı olarak görüyor.
Parce que nous avons approuvé le barrage et le district de préservation pour rendre ce développement possible.
Çünkü, Sayın Vali, gelişmenin önünü açabilmek adına... baraj yapımı ve doğal koruma bölgesini biz onayladık.
- Elle est au Comité de préservation des monuments.
- Koruma Komitesinde çalışıyor.
- Préservation?
- Koruma mı?
Bien que dévoué à la préservation de la vie, ne devrions-nous pas les aider à mettre fin à leur torture.
Kendimi yaşamı korumaya adadım, ama bu insanlara bu işkenceyi bitirmede yardım edebiliriz. - Bunu nasıl yapabilirsin?
Là, c'est dur : "internationale de préservation, demain soir."
Büyük bir tane. Yarın geceki Uluslararası Koruma Derneği toplantısına...
L'Association de Préservation d'Aspen défend 23 espèces menacées. Et c'est un grand honneur que nous fait M. Swanson de nous en présenter une 24ème.
Aspen Koruma Derneği tehlike altındaki 23 türün dünyadaki en ünlü koruyucusudur ve Bay Swanson'ı getirtip yirmi dördüncüsünü başlatmak bizim için büyük bir onurdur.
Mon travail actuel et sa mise en pratique repose essentiellement... sur la préservation de la vie.
Çalışmam şu anda sadece yaşamın korunması için.
programmes d'alphabétisation, préservation de nos ponts couverts,
Okuma-yazma programları, kapalı köprülerimizi koruma...
Geordi, pensez-vous que l'instinct d'auto-préservation soit partagé par toutes formes de vie?
Geordi kendini koruma içgüdüsünün pek çok yaşam formu tarafından paylaşıldığına katılır mısın?
II aurait un instinct de préservation.
Sen sadece bir iç koruma programısın!
Il fut le 1er à saisir l'importance de la préservation des espèces rares.
O, nadir hayvanların korunması gerektiğini fark eden ilk kişiydi.
Les conséquences que ça implique ne pèsent rien à côté de la préservation de leur grand projet.
Sonucu nereye varırsa varsın... Daha büyük planın saklanması gerek.
La préservation arboricole en Amérique du Sud.
Güney Amerika ağaç koruma projeniz üzerinde.
Pendant 70 jours, ils ont travaillé le séchage et la préservation... du corps royal avec des sels et des onguents. Puis l'enveloppèrent dans des centaines de mètres de lin, contenants des bijoux protecteurs et des amulettes.
70 gün boyunca kralın cesedini tuzlar ve merhemlerle kurutmaya ve korumaya çalıştılar ardından onu koruyucu mücevherler, tılsımlar ve muskalarla dolu yüzlerce metre uzunluğundaki keten kumaşa sardılar.
Elle veillera à la préservation de notre race et notre foi.
O bizim varlığımızı ve inancımızı tazeleyip koruyacak.
C'est l'instinct de préservation.
Vay be. Buna kendini koruma denir.
La lecture et l'écriture, la préservation de la langue et la sorte d'éloquence et de beauté dont le langage est capable,
Okumak, yazmak ve dilin biçimlerini, dilin yaratabileceği güzel konuşma sanatını korumak ortaya çıkabilecek güzellikleri korumak insanlar için çok önemlidir.
Des experts en informatique privés disent qu'avec autant de hackers au travail... la préservation de la vie privée est presque impossible.
Bu alanda çalışan bilgisayar uzmanları ise bunun neredeyse imkansız olduğunu iddia ediyor...
OK, je m'attends à cette sorte de chose de M. Self-Préservation, ici.
Onaylıyorum ben kendimi korumadan burada türümü beklerim
Préservation, plutôt.
Daha çok koruma gibi.
Alors où est-il mon instinct, mon fameux instinct de préservation de la race?
Tam olarak içgüdülerim.. Sigara bir içgüdü ve sizden istiyorum.
Tu seras ravi d'apprendre que LexCorp a signé le contrat... pour la préservation de toute la zone.
Lex Şirketi'nin buranın korunma kontratını imzaladığını duymak seni sevindirecektir.
La préservation de la faune sauvage, l'abolition de la peine de mort.
Doğayı korumak ya da ölüm cezasını kaldırtmak gibi.
Recherche sur le cancer, préservation de la faune, des zoos.
Kanser araştırması, vahşi hayatı koruma, hayvanat bahçesi heyeti.
Self-défense et préservation... Nous savons tous ce que ça signifie. - C'est une victime de viol.
Nefsi müdafaa veya korunma amaçlı
Mais suis-je sensible à la préservation de l'espace?
Kesinlikle. Ve açık alanları korumak umurumda olur mu?
- Il sait que tu veux sa tête... et par instinct de préservation tu devrais commencer par là.
- Onun peşinde olduğunu da. Kendini korumak için bunu söyleyebilirsin.
La semaine prochaine sera consacrée à la préservation de l'environnement.
Gelecek hafta'Çevre Temizlik Haftası'dır.
Préservation et profit, c'est ta devise Kirsten n'est-ce pas?
"Saklanma ve Kâr"... Bu senin parolan değil mi, Kirsten?
- On avait une société de préservation de films?
- Film Koruma Derneğimiz mi vardı?
Ces images de massacre et ces eaux ensanglantées montrent bien que le Japon n'a aucun respect pour la préservation des océans.
Bu kıyım ve kan havuzu görüntüleri belli ediyor ki Japon hükümeti'nin insani olmayan balıkçılık yöntemleriyle, okyanusların durumuyla pek ilgili değil.
Les zoos sont-ils des institutions d'éducation et de préservation?
Hayvanat bahçeleri kıymetli eğitim ve himaye yerleri midir?
Les liens entre mari et femme, de corps, d'esprit et d'âme, sont consacrés par Dieu à leur bonheur partagé, l'aide et le réconfort qu'ils se doivent, dans l'adversité et la prospérité, et dans un souci de préservation de notre Terre fragile, notre île commune.
Karı kocanın bedenen, zihnen ve ruhen birleşmesiyle varlıkta ve yoklukta birbirlerine destek olmaları ve cennet evimiz olan bu kırılgan dünyaya karşı sorumluluk hissiyle müşterek sevinçleri Tanrı huzurunda onlara bahşedilir.
Nous nous concentrons surtout sur l'identification, la préservation et le rapatriement - de ces corps à leurs familles.
Ölenlerin kimliklerini tespit etme, cesetleri saklama ve yakınlarına gönderme konusunda çok iyi çalışıyorlar.
Merci. Ils viennent juste de couper notre budget de préservation de la faune et la flore, et vous avez une lucarne?
Doğal hayatı koruma bütçesini kıstılar ama size cam tavan yapmışlar.
L'auto-préservation.
Kendini koruma.
tu es sur le point de violer les lois Intergalactiques de Bio-preservation.
Galaksiler arası kuralları ihlal etmek üzeresiniz.
- L'auto-préservation.
- Neyi?
Tu es disposée à parler préservation de l'espèce?
- Hayır, ben tokum.