Translate.vc / Français → Turc / Pèle
Pèle traduction Turc
94 traduction parallèle
A moi, les mains pleines d'ampoules et le nez qui pèle, car c'est ce qui va se passer.
Ellerim su toplayabilir ve burnum kabuk bağlayabilir ve bunlar için aldığım teşekkür bu olur.
Je la pèle pour toi. Tu dois deviner le nombre de quartiers.
Kabuğunu soyarken kaç parça olacağını bilmelisin.
La couleur aussi lorsque je ne pèle pas.
Ben yarı soyulmuş değilken rengi harikadır.
On pèle de froid!
Burada donuyoruz.
Pèle-moi une pêche.
Bana bir şeftali soy.
Je sais, je suis une fille de la ville, je ne veux pas que mon nez pèle.
Benim var. Ben şehirli bir kızım. Burnumun soyulmasını istemem.
Mais la peau humaine, c'est différent. Ça se pèle comme une banane.
Bir keresinde cesedin tekini soymaya başladım, ama işi bitiremedim.
La peau pèle. Il le faut, sinon les follicules ne respirent pas.
Derinin soyulması lazım, yoksa gözenekler nefes alamaz.
On les pèle comme des bananes.
- Elbette. Onları bir muz gibi soyacağız.
Oui, mais je pèle de froid.
Evet, ama üşüyorum.
Alors, me pèle pas le jonc, pignouf, ou ça va barder.
O yüzden, ben bacağımı seninkine sokmadan git de başkasının bacağını yala.
Je pèle comme un dingue...
Bu fasulyelerden bıktım.
Qu'on pèle ma clémentine! Quelle soirée!
Mandalinalarımı soyuver, işte harika bir gece!
Maria, laisse le bébé et pèle les pommes de terre.
Maria, bebeği bırak ve patatesleri yap.
Je pèle.
Soyuluyorum!
Je pèle de froid.
Bokum dondu.
Quand est-ce qu'il faut lui demander alors... si je ne peux pas lui demander quand il pèle un oignon?
Eğer o bir soğan soyarken, soramayacaksam... ne zaman soracağım o halde?
Pèle-moi cette orange.
- Şu portakalı soy bana.
- Je me pèle le cul. - Vas-y, démarre!
Hadi annem, hadi!
Dès que je te trouve, je te pèle comme un raisin.
Seni bulduğumda üzüm gibi soyacağım.
Je pèle le plastique et je mange le tout comme une banane.
Sadece paketini açıp, muz yermiş gibi yiyiyorum.
Tu sais, quand la peau pèle un peu?
Kuruyup kalınlaşıyormuş gibi?
L'Afrique bien trop chaude Au Canada, on se les pèle
Afrika fazla sıcak Kanada ise fazla soğuk
On se les pèle, maître.
İyi bir madencinin kıçından daha soğuk, usta şef.
C'est moi ou ça pèle, ici?
Bana mı öyle geliyor yoksa burası soğuk mu?
Ça pèle.
Burası soğuk.
Yo négro, on se les pèle, on se descend un peu de gin posé là...
Evet adamım, şakalaşıyoruz, kıç tekmeliyoruz, Uzanarak cin ve meyve suyu. - Uzanarak?
Quoi? On se pèle ici.
- Hayır burası buz gibi.
Je pèle le coin.
Etiketini soyayım.
Quand le chirurgien découpe le cuir chevelu et qu'il le pèle déjà t'es pas fière.
Emin ol, ilk seferinde tuhaf bir etki yaratır. Doktor, kafa derisini kesip portakal kabuğu gibi kaldırınca fazla korkmazsın.
Putain, je me les pèle!
Of, çok soğuk!
Même avec tout ça, je me les pèle toujours autant.
Onlarla bile çok üşüdüm.
Mais on se les pèle.
Manyak soğuktur şimdi!
On dit qu'elle pèle une banane rien qu'en la suçant.
Söylentiye göre elmanın kabuğunu bile emerek çıkartabilirmiş.
Ça pèle.
- Dışarısı buz gibi.
Allez, on rentre, on se les pèle, ici.
Gidelim, soğuktan kıçım dondu.
"Excuse-moi, " mais qui se pèle les fesses "tous les samedis depuis 6 mois?" Ce n'est pas Roz Greenwood.
" Affedersin ama son altı aydır her cumartesi burada kimin kıçı donuyordu acaba?
- Il pèle.
- Donuyorum.
Oh! Des choses qu'on pèle!
İşediğin şeyler!
Je sais pas quoi faire. J'appelle les flics, je remplis la paperasse, mais ça pèle à mort et je me gèle les burnes.
Ne yapacağımı bilemedim, ben de polisi çağırdım belgeleri doldurdum, ama hava eksi 40 dereceydi ve kıçım donuyordu.
- Oui, on se les pèle.
- Evet, bence de burası çok soğuk.
Chaque lettre est comme une couche d'un oignon que l'on pèle, jusqu'à ce que le message final soit distribué.
Yani her mektup soyulan bir soğan katmanıdır, en sonunda da gerçek mesaj ortaya çıkar.
Vous voulez que je vous la pèle?
Sizin için soymamı da ister misiniz?
Je me pèle les miches!
- Ben burada donuyorum. - Haydi, gidelim.
Pèle-moi une orange, s'il te plaît.
Bir portakal soyar mısın, lütfen?
Je vous la pèle.
Soyarım.
Je pèle déjà!
Soyuluyorum!
Mais je dois attendre le bon moment, quand il ne pense pas, quand il ne pèle pas un oignon...
Uygun bir zaman bekliyorum.
J'adore avoir 20 personnes chez moi, surtout quand mon frigo est bien rempli. Allez, pèle une orange.
Özellikle ikram edecek bir sürü şeyim varken.
- Je pèle.
... çınlıyorum...
Il pèle.
- Çok soğuk.