Translate.vc / Français → Turc / Pése
Pése traduction Turc
479 traduction parallèle
- Je pése combien?
- Kilom nedir?
Venez voir Dolly la baleine qui pése 380 kg.
Şişko kadın Dolly Dumpling'i görün! 381 kilo çekiyor!
Mon armure pése plus lourd que de coutume.
Zırhım hiç olmadığı kadar ağır geliyor.
Combien pése la sardine que vous avez attrapée?
Senin yakaladığın sardalya ne kadar gelir?
Il y a deux chaînes de montagnes couronnées de neige.
Zirveleri gökyüzünde kaybolmuş, üzeri karlı peş peşe 2 tane dağ var.
Des cambriolages en série?
Peş peşe hırsızlıklar mı?
Et quand vous aurez délibéré suffisamment... pesé indiscutablement toutes les preuves et décidé... que l'accusé n'est pas coupable, vous serez largement récompensé.
Tüm delilleri adil bir şekilde yeteri kadar düşünüp tartıp bunun sonucunda da heyet kararını "suçsuz" olarak açıkladıktan sonra bol derecede mükâfatlandırılacaksınız. Anladınız mı?
Je perds un talon après l'autre.
Peş peşe topuk kaybediyorum.
Maman et Josie disparues, la solitude m'a pesé.
Ama gene de bir başıma kalmıştım. Annem ve Josie artık aramızda değildi.
Emballez, c'est pesé, avec un joli ruban rose.
Avucunun içindeki bir kağıt gibi.
Emballez, c'est pesé, avec un joli ruban rose.
Hesapladı ve pembe kurdele ve kağıtlarla paketledi.
Les événements se précipitaient.
Olaylar telaşlandırıcı şekilde peş peşe gelişiyordu.
La série continue.
Her şey peş peşe geliyor anlaşılan.
Dix essais défectueux!
Peş peşe on fiyasko.
J'ai pesé tous les risques.
Oyun oynamıyoruz. Tehlikenin farkındayım.
Et elle m'a transporte aussi, je ne pese pas lourd...
- Evet, o beni sürükledi.
Et les filles se bousculeront.
Ardından kızlar da peş peşe gelir.
"On m'a pesé dans la balance et je n'ai pas fait l'affaire."
"Terazide tartıldım ve eksik bulundum."
Le tout pese a peine dix tonnes.
Ağırlığı 10 ton bile değil.
Il a descendu 38 adversaires en moins de trois rounds.
Peş peşe 38 nakavt, en fazla iki raunt.
II pése combien?
Hall kaç kilodur sence?
Deux coups l'un après l'autre.
Peş peşe iki kişi :
- Je ne me suis jamais pesé.
- Hiç tartılmadım.
- Sam, j'avais deux as. Il lui manquait une reine à la dernière carte.
- Sam, peş peşe iki as çektim ve bu adam bir kız gösterdi, o son oyun oldu.
Il parlait d'un seul verre.
Peş peşe içmeyi kastetmemişti.
J'y ai pensé, j'ai pesé le pour et le contre.
Bu konuda çok düşündüm. Kendimi başka düşüncelere verdim.
C'est le troisième soir que vous avez mal à la tête - et que nous devons rentrer tôt.
Bu peş peşe başının ağrıdığı üçüncü akşam ve eve erkenden dönmek zorunda kalıyoruz.
C'est un coup à sept bandes, avec un effet délicat donné de la main droite.
Başaran birini görmüştüm. Yedi vuruşu da peş peşe yapan sağ eli çok hassas bir İngiliz.
Il arrose l'enseigne du coiffeur.
Caruso'nun yeni berber tabelasına da peş peşe üçüncü gündür yapıyor.
C'est la 5e fois de suite!
Kazandım! - Peş peşe beşinci kez oluyor bu. - 1 2 dolar lütfen.
Les enchaîner, comme ça.
Peş peşe içiyorsun.
- Sept. Je me suis pesé.
Az önce et tartısında tartıldım.
Particulièrement, le 1 er jour au gymnase, je me suis pesé, comme ils font d'habitude en arrivant, et je pesais 69,4 kilos, et au bout de 6 mois, je me suis pesé sur la même balance, et j'ai découvert que je faisais 68,5.
Vic Tanny'ye ilk gittiğimde özellikle tartıldım, ki bunu normalde yapıyorlar, ve 69 kilo geldim. Altı ay sonra tekrar aynı tartıda tartıldım ve o sefer de 68 kilo geldim.
- Les gens tombent comme des mouches.
- İnsanlar peş peşe ölüyor.
Le poisson doit être pesé avant le crépuscule.
Tüm balıklar günbatımında tartılacak.
J'ai pesé ces poissons moi-même.
Evet Willoughby, Bu balıkları kendim tarttım.
Savez-vous que vous risquez d'être cassé? J'ai pesé les conséquences.
Farkında mısın, bu gece söylediğin şeylerden ötürü görev hayatın bitebilir.
Les choses arrivent si vite, tu sais.
Her şey peş peşe geliyor, değil mi?
En tirant avec le pistolet dans la boite d'amadou, on peut mettre feu aux amorces qui y sont reliées.
Şimdi... bu tabancayı çakmak kutusunun içine ateşlediğimizde, Peş peşe birçok fünyeyi patlatabiliriz.
Elle a porté fils après fils.
Kraliçe peş peşe oğlan doğurdu.
Notre équipe de San Francisco bat les Dodgers dans les 2 manches... 2 à 0 au crépuscule, 4 à 1 à la nuit.
Ulusal ligde, San Francisco Giants... Dodgers'ı peş peşe iki oyunda da yendi. Akşam maçında 2-0, gece maçında ise 4-1'lik bir sonuçla.
Dieu existe par deux chutes contre un abandon.
Bir pese karşı iki düşüşle Tanrı var.
Tout bien pesé, j'examinerai personnellement la barrière. Pour juger en personne des difficultés et décider de la facon, de les surmonter.
Uzun süre düşündükten sonra gidip engeli kendim incelemeye tehlikeleri ilk elden görmeye ve nasıl aşacağımızı anlamaya karar verdim.
Tout bien pesé, vous ne savez pas grand-chose, hein?
Yani uzun lafın kısası, pek çok şeyi bilmiyorsunuz, öyle mi?
Tout bien pesé, vos questions me fatiguent.
Uzun lafın kısası, sorularınızdan sıkıldım.
Pour tirer deux coups à la suite, armez, tirez, et armez à nouveau.
Peş peşe iki kere ateş etmek istediğinizde horozu çekin kurma horozlu ilk atışı yapın ve tekrar edin
Ma Yung-Chen, as-tu pesé tes mots avant de parler?
Ma Yung Chen,.... inanılır gibi değilsin!
Comme un distributeur, on met une pièce, et envoyez c'est pesé.
Makine gibi. İçine bir şey at, geri bir şey çıkarır.
Chaque délit, chaque méfait est pesé et soupesé.
Her bir küçük suçu, kusurları tek tek defalarca araştırılır.
Dites aux voyageurs de venir ici un à un dans l'ordre indiqué sauf la princesse, une grande dame et encore plus âgée qu'elle consent à le paraître.
Herkesin belirtildiği sırayla peş peşe bana gelmelerini istiyorum, tabii prenses hariç, büyük bir hanım olması ve yaşından ötürü, onunla kendim gidip konuşurum.
J'ai pesé l'or, livre pour livre, et les bijoux, once par once.
Bütün altını ve mücevherleri tarttım.