Translate.vc / Français → Turc / Pêle
Pêle traduction Turc
22 traduction parallèle
Et tout cela pêle-mêle, Mais vous savez à quoi ça ressemble quand ils se rencontrent, tantes, nièces, cousins, cousines, pour voir une dame mariée redevenir célibataire.
Tahmin edebileceğiniz gibi her şey alt-üst oldu. Tüm teyzeleri, kuzenleri, yeğenleri, kim varsa evlilikten bekarlığa geçişine eşlik etmek için oradaydı.
"... un labyrinthe inextricable de rochers de chambres, d'arcades, de grottes et de cavernes, étrange architecture, jetée pêle-mêle au milieu des flots que... le ciel remplit d'azur, le soleil... de lumière et d'ombres, la mer d'écume, le vent de bruit. "
"... kayalar, odalar, kemerler mağara ve oyukların girift labirenti ilginç mimari suların arasına rastgele yayılıyor mavi gökyüzü, ışığın ve gölgelerin güneşi ile kaplı. "
Et là, on collera des affiches, des tracts politiques, tout, pêle-mêle.
Birbirine karışmış posterlerimiz ve güncel politik sloganlarımız olacak.
Entre les cadavres, pêle-mêle, des valises, des paquets... Et, disséminés un peu partout, d'étranges cristaux bleu-violets.
Cesetlerinin yanında valizler, kutular, her yere saçılmış tuhaf mavi-mor kristaller vardı.
Pêle-mêle, entassés dans les camions, ou dans les wagons... du petit train.
Apar topar arabalara yahut dar hatlı demiryolundaki vagonlara bindirildiler.
Bêtes et malades pêle-mêle... des gorets partout.
Dana ve domuz yavrularıyla hastalar aynı odada.
Fellation, cunnilingus, grosse pêle.
Yalatma, yalama, Fransız öpücügü!
Je suis devant ton pêle-mêle, et je vois une photo de toi avec un gars qui doit être Curtis Booker.
Panona bakıyorum. Bir herifle birlikte bir fotoğrafın var. Bence o herif Curtis olabilir.
C'est comme ça que ça marche, pêle mêle, sans réfléchir.
Runs this way... that, headless, pell-mell.
Ta maman avait tout entassé pêle-mêle dans une boîte, j'ai tout classé.
Şimdi... Şimdi sana düzenlediğim albümü göstereceğim.
Les idées sont lancées pêle-mêle.
Düşünceleri karmakarışık.
Tout ce qui vous arrive est enfermé pêle-mêle dans un grand placard noir.
Başınıza gelen her şeyi alır ve karanlık, büyük bir dolaba fırlatır, atar.
T'as récolté des trucs sympa pour ton pêle-mêle?
Bu kafaya iyi mallar iyi gider.
"pêle-mêle, vont roulant, dans l'arbre obscur."
İnsanlar ve nesneler...,... allak bullak, karanlık, boşlukta.
De voir les États du Sud rejoindre l'Union, pêle-mêle, comme le veut Lincoln?
Güney eyaletlerinin her biri gelişigüzel biçimde Birlik'e katılıp
Il trompait sa femme pêle-mêle, et les Spencer n'utilisent pas le terme "pêle-mêle".
İster istemez karısını aldatıyordu. Spencerler "ister istemez" terimini kullanmazlar. İster istemez.
C'était un pêle-même... en fouillis.
Çok karışık darmadağındı.
Je suis une Luddite invétérée, jetant les engrenages et les rouages pêle-mêle, dans la rivière.
Hayır, endüstri devrimine gönülden karşıyım. Tüm o... mekanizmaları ve çarkları çatır çatır nehre dökebilirim.
"levant pêle-mêle les petits cheveux follets de sa nuque, " ou secouant sur sa hanche
"Boynundaki yumuşak yerden aşağa kadar bir ileri bir geri oynamaya başladı."
Pêle-mêle.
Sık dokuyun.
dût le trésor des germes de Nature s'écrouler pêle-mêle dans un vomissement de destruction, répondez-moi!
Ne isterseniz olsun ; yeter ki,... cevap verin!
Tout pêle-mêle et sans aucun lien.
Karmakarışık ve kopuk.