Translate.vc / Français → Turc / Sansa
Sansa traduction Turc
2,134 traduction parallèle
Sansa, où est ta sœur?
Sansa, kız kardeşin nerede?
- Sansa...
- Sansa...
N'importe quelle stratégie basée sur la création de peur chez votre cible est une sorte de pari.
"Hedefe korku aşılamaya yönelik tüm stratejiler, şansa dayalıdırlar."
Elle ne veut pas courir le risque.
Evet. İşi şansa bırakmak istemiyor.
Elle montre le mauvais sort.
Kötü şansa işaret
je compte sur la chance.
Artık bu noktada şansa güveniyorum.
Ne prenons aucun risque, j'appelle Pundit Ji.
Şansa bırakamayız, Pundit Ji'yi arayacağım.
Heureusement, l'enlèvement est arrivé tout cuit pour vous.
Çünkü şansa bakın ki adam kaçırma olayı tam kucağına düştü.
T'es sûr de vouloir prendre le risque?
Bunu gerçekten şansa bırakmak mı istiyorsun?
- J'avais tort, ne tentez rien.
Yanıldım, işi şansa bırakma.
mais bonne chance.
Şansa ihtiyacı olan biri gibi görünmüyorsun ama yine de iyi şanslar.
Mais je pense que si on avait vu comment seraient nos vies, on ne l'aurait pas cru.
Ama hayatlarımızın nasıl olacağını görebilseydik,... şansa inanmazdık.
"Je pense que tu en auras besoin."
"Çünkü şansa ihtiyacın olacak."
On ne prend pas de risques.
İşi şansa bırakamazdık.
Qu'est-ce que ça veut dire?
- Hay böyle şansa!
Pas besoin de chance. Juste des enregistrements.
Şansa ihtiyacım yok, bana Walter'ın kasetleri gerek.
Faut que je parle avec elle avant que t'envoies l'armée entière des Fae de Lumière. Je sais pas, Bo. Tu...
Sen bütün aydınlık orduyu onun üzerine göndermeden önce onu yoklamak için bir şansa daha ihtiyacım var.
- Bizarrement, oui.
- Şansa bak, biliyorum!
Le temps est écoulé.
Şansa bak, zaman doldu.
On ne peut prendre aucun risque.
İşi şansa bırakamayız.
Vous avez été très chanceux.
- Üçünüz de çok şanslıymışsınız. - Bence şansa ihtiyacımız yoktu, Müdür Bartlett.
On ne peut pas prendre le risque.
İşi şansa bırakamayız.
Excuse-moi. Je ne voulais prendre aucun risque.
Bunun için üzgünüm ama işi şansa bırakamam.
Il est armé, on peut pas le risquer.
İşi şansa bırakamayız. Sağlı sollu sıkıştıracağız.
Il ne laisse rien au hasard.
Şüpheli hiçbir şeyi şansa bırakmıyor.
Bon, cette dispute peut être assez compliquée à résoudre, alors je veux que vous restiez dans la voiture.
Tamam çocuklar bu aile içi şiddet meseleleri çok şansa kalmış şeyler arabada kalmanızı istiyorum Etrafa sataşmayın
Peut-être jamais.
Hiçbir şeyi şansa bırakamayız.
Tu veux vraiment prendre des risques avec les radiations?
Gerçekten radyasyon söz konusu iken işi şansa bırakmak mı istiyorsun?
Physicien en optoacoustique et nanotechnologie Rien n'a été laissé au hasard.
Ve hiçbir şey şansa bırakılmamıştı.
Wouah!
Şansa bak!
- Vous allez en avoir besoin.
- Şansa ihtiyacınız olacak.
"L'homme superficiel croit en la chance. " Le brave croit aux causes et effets. " Très profond.
"Küçük insanlar şansa inanırlar ama cesur insanlar sebep ve sonuca inanırlar."
Ils n'ont rien laissé au hasard!
Hiçbir şeyi şansa bırakmıyorlar.
Quinze, c'est bien ça?
Şansa bak.
Tu n'en auras pas besoin.
- Şansa ihtiyacın yok.
Il ne faut rien laisser au hasard.
Hiç birşey şansa bırakılamaz.
Désolé. Ne rien laisser au hasard.
Pardon, Hiç birşey şansa bırakılamaz.
Il ne faut rien laisser au hasard.
Hiçbirşey şansa bırakılamaz.
Le hasard fait bien les choses, j'habite pas loin. Sans coloc.
Ama şansa bak ki benim kaldığım yer birkaç sokak ötede ve oda arkadaşım yok.
Il ne laissera passer aucune occasion.
İşini şansa bırakmak istemeyecektir.
L'autre côté voulait nous rôtir pour le déjeuner, alors je crois qu'il n'y a pas de choix à faire.
Diğer gurup bizi kahvaltı niyetine yemek istemişti. Yani pek şansa bırakılacak bir durumda değiliz.
C'est mon jour de chance.
Şansa bak!
- En l'occurrence, non.
- Hayır, şansa bak ki değilim.
Il ne laisse aucune trace.
İşi şansa bırakmıyor.
Ne pas laisser de traces.
Hiçbir şey şansa bırakılmaz.
C'était son 1er jour dans le Connemara. Quel manque de pot!
İşindeki ilk günüydü, kötü şansa bak.
Bon, il reste de la pizza.
Hey. Şansa bak, pizza artmış.
Et alors que la fin du match allait retentir,
Ve o anda, aynı zilin çalmak üzere olduğu gibi Mike son bir şansa daha karar vermişti.
- Je ne prendrai aucun risque.
İşi şansa bırakmayacağım, tamam mı?
La rumeur disait que Hixton croyait aux deuxièmes chances. Je l'ai cherché, je lui ai dit que j'étais dans la mouise.
Bak, sokakta Hixton'ın ikinci şansa, inandığını duydum, ve O'nu takip edip, şansımın ters gittiğini anlattım.
Ne prenez pas de risques.
İşi şansa bırakmayın.