Translate.vc / Français → Turc / Statué
Statué traduction Turc
2,100 traduction parallèle
Il refuse la permission à votre Majesté de se remarier tant que la Curie Papale n'a pas statué sur votre cas.
Davanız incelenirken, tekrar evlenmenize izin vermeyecekmiş.
Ils ont statué en faveur de Catherine.
Katherine'i haklı bulmuşlar.
Je vous ai demandé de venir car la cours supreme a statué sur votre cas.
Bugün sizi buraya çağırdım çünkü yüksek mahkemedekiler davanız için bir karar verdi.
Le Roi a statué, John.
Yönetim krallığın elinde, John.
Elle vivra comme une statue.
Yaşayan bir heykele benzer, başka bir şeye değil
Rien d'autre qu'une statue.
Canlı, ama heykel. Yürüyecektir.
Et la cour statuera en ma faveur, et si elle ne statue pas en ma faveur, je dénoncerai le Pape comme hérétique et épouserai qui je veux.
Mahkeme lehime karar verecek. Eğer lehimde karar vermezse Papa'yı ateistlikle suçlayacağım ve istediğim kişiyle evleneceğim.
Sur la statue de la Liberté, il est écrit. :
Özgürlük Anıtında der ki...
Peu importe à quel point vous essayez, vous n'effacerez jamais ces mots de la statue de la Liberté!
Ne kadar denerseniz deneyin Özgürlük Anıtından o kelimeleri kazıyamazsınız!
Recouvrez la statue de la Liberté!
Biri Özgürlük Anıtı'nın üstünü örtsün.
Abattez la statue de la Liberté!
Oraya çık ve Özgürlük Anıtını yenisiyle değiştir.
Et fais ériger ma statue dans un bel endroit. Devant la mairie.
Ve heykelimin iyi görünen bir yere dikildiğinden de emin ol.
T'es encore en train d'essayer de la refiler, ta statue de merde?
Hala bu pislik parçasını sırtında taşımaya devam edecek misin?
Toi, tu le savais, pour la statue, pas vrai, Bishop?
You seen it the whole time, didn't you, Bishop?
L'affaire de la vieille tête de statue.
Çalınmış eski bir heykel başı.
La tête de statue.
Heykel başı.
Toi, tu ne bouges pas d'ici, comme une statue.
Sen. Bir heykel gibi bekle burada.
- J'ai dit une statue.
- Heykel.
Ça fait 3 jours que je suis une statue.
Son üç gündür bir heykeldim zaten.
Une statue.
Heykel.
Je ne peux pas dormir avec toi te tenant là comme une statue.
Sen orada bir heykel gibi dururken uyuyamıyorum.
J'adorais montrer le lieu où le général Eisenhower, pour remercier le peuple britannique de son effort de guerre héroïque, a érigé une statue en taille réelle de Mickey Mouse.
General Eisenhower'ın savaştaki kahraman çabalarından dolayı İngiliz toplumuna teşekkür olarak doğal boyutlarda bir Mickey Mouse heykeli yaptırdığı yeri göstermeye bayılırdım.
Ils voyaient la statue.
Heykeli âdeta gördüler.
Ils voient la statue là où elle n'est pas.
Heykeli orada olmamasına rağmen gördüler.
Un pétrolier chavire près de la Statue de la Liberté Et au milieu du port de New York, un pétrolier aurait chaviré près de la Statue de la Liberté.
Yakında bulunan New York Limanında, bir yakıt tankerinin, Özgürlük Heykeli'nin yanındak limanda alabora olduğu duyumunu aldık.
Ottawa statue que nous devons extirper le Boche de la peau de l'agneau, et nous l'extirperons, comme un cochon.
Ottawa bu koyun postuna bürünmüş Alman'ın derhal kökünü kazmamız emrini verdi ve biz de bunu yapacağız. Bir domuz gibi.
Ça explique la statue.
Sanırım bu durumumuzu açıklıyor.
Chaque fois que je sors de la boulangerie, je vois sa maison, et cette statue en forme de lapin ridicule dans sa pelouse, comme si elle était mieux que les autres.
Ne zaman fırına kadar gitmek istesem, Onun evini görmek zorunda kalıyorum. Ve çimlerinin üstündeki o saçma tavşan heykelini..
Vous allez faire la statue vivante?
Canlı heykel mi olacaksın?
C'est ce que la statue de marbre dit au marchand d'art.
Mermer heykel sanat simsarına ne demiş?
Que dit la statue au marchand d'art?
Hey, ahali, Heykel sanat simsarına ne demiş?
Hey, c'est la statue!
İşte, şu heykel!
T'es à côté de la statue de Joan Miro?
"Joan" Miro heykelinin yakınlarında mısın?
Ils ont eu la statue. Ils doivent attraper l'homme.
Heykeli devirdiler ama şimdi adamı yakalamak zorundalar.
C'est moi, Taani et une vieille statue C'est le parc le plus célèbre du Japon.
Herkes doğru söylüyor. Japonya'daki balayından sonra,
la semaine dernière, près de la statue.
Geçen hafta heykelin oradaydı.
Près de la statue.
Heykelin orada bekliyor.
- Gus est une statue.
- Gus bir heykeldir.
Mais c'est une statue avec un vrai visage!
Gerçek yüze sahip bir heykele rağmen mi?
Cette statue a le visage d'un mort sur elle!
Bu heykelde ölmüş birinin yüzü var!
- L'hôpital t'érigera une statue, avec une cible au cul.
Hastane büyük ihtimal bir gün senin heykelini dikecektir. Arkanda bir "Beni tekmeleyin" yazısıyla.
Le Maire lui-même inaugurera Ie nouvel abri pour SDF et dévoilera la statue de Capitaine Marteau. C'est le moment d'être SDF.
Yeni evsizler barınağını ve Kaptan Çekiç heykelini bizzat belediye başkanı açacak.
nous allons dévoiler la statue. Merci.
Birkaç dakika içerisinde Kaptan Çekiç anıtının açılışını yapacağız
Derrière la Statue de la Liberté.
Şey, özgürlük heykelinin arka tarafındayım.
... certaines photos montrant même des Marines dans le centre de Bagdad renversant une statue géante de Saddam Hussein.
... en dramatik sahne ise Amerikan denizcilerinin, Bağdat şehir merkezindeki Saddam Hüseyin heykelini yıktığı anda yaşandı.
Il a fait sauter une statue à la fac et le billard d'un voisin.
Üniversitede bir heykeli ve komşusunun bilardo masasını patlatmış.
Ouais on a attaché ce crétin à la statue du belvédère.
Evet, az önce o maymunu dışarıdaki heykele bağladık.
J'espère que tu as d'abord offert un verre à la statue, au moins.
Umarım heykele öncelikle bir içki ısmarlamışsındır.
Pas seulement car c'est le film le plus génial à montrer dans un cimetière, mais aussi parce qu'il y a la statue de Johnny Ramone, que je meurs d'envie de voir.
Sadece şimdiye kadarki mezarlıkta gösterilen en iyi film olmakla kalmayacak,... üstüne Johnny Ramone'nun görmek için sabırsızlandığım yeni bir heykelini açacaklar.
Vous vous souvenez de la lumière autour de la statue du Christ?
İsa heykeline vuran sarı ışığı hatırla?
Quelle statue imbécile?
Ne heykeli lan, heykele daha var.