English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Français → Turc / Tas

Tas traduction Turc

80,356 traduction parallèle
Je vois un tas de types avec des AK-47 qui nous ressemblent pas du tout.
Bize hiç benzemeyen, ellerinde AK-47 olan birkaç adam görüyorum.
Transport de choses du point A au point B.
A noktasından B noktasına bir şeyler taşıyordum.
Les ponts inférieurs ont pris un tas d'éclats de cette torpille et des trous tapissent la poupe. Mais c'est une fille robuste.
Alt güverteler şu torpidodan bir sürü şarapnel aldı ve pupada pek çok delik var ama çok sağlam kızdır.
À travers une rune, on est connectés sur le plan physique et émotionnel.
Birbirimize bir mühür vasıtasıyla hem bedenen hem zihnen bağlıyız.
Donc vous venez du futur et vous avez vu un tas de films que je n'ai pas encore fait?
- Peki. Ne doğru? Gelecekten geldiğiniz ve daha çekmediğim filmleri izlediğiniz mi?
Car tu aimes tuer un tas de personnes.
- Sırf insanları öldürmeyi sevdiğin için.
Se faufiler derrière un tas d'étranges Bratva est difficilement un test de mes capacités.
Birkaç aptal Bratvanın arasından geçmek yeteneklerim için bir test bile sayılmaz neredeyse.
Il y a un tas d'affaires loufoques en cours avec des arcs et des flèches ces derniers temps.
Bugünlerde ok ve yayını alıp etrafta dolaşan bir sürü serseri var.
Ils l'ont caché dans un coffre et l'ont enterré sous une église dans la Forêt Noire, derrière un tas de crâne qui, quand tu éteins la lumière, brillaient en vert et...
Onlar, bunu bir sandığa koyup kilisenin altına gömmüşler Kara Orman'da kafataslarının ardında ışıklar kapalıyken yeşil bir renge bürünüyorlardı.
Nous étions tous dehors sur un tas d'appels d'urgence bidons.
Geri kalanı bir takım sahte 911 aramaları.
Des tas de vaisseaux partent chaque jour.
- Her gün onlarca gemi burayı terk ediyor.
Tu es la personne la plus intelligente que j'aie connue, mais tu peux pas porter le poids du monde sur tes épaules.
Michael, sen tanıdığım en zeki adamsın ama bu yükü tek başına taşıyamazsın.
Tu continues à porter la prison avec toi à l'extérieur.
Dışarıdayken de hapishaneyi yanında taşırsın.
Qui n'a qu'une balle dans son arme?
Kim tek mermili silah taşır ki?
J'ai quatre cailloux dans ma main.
Elimde dört taş var.
Un rouge, vous allez dans la Jeep pour Phaeacia.
Kırmızı taşı alan cipe biner, Phaecia'ya gider.
Si vous avez le blanc, vous vous occupez de notre ami.
Beyaz taşı alan, arkadaşımızla uğraşır.
Il a choisi des photos me montrant en train de déplacer le corps, supprimant celles qui l'incriminaient.
Onu suçlu duruma düşüren fotoğrafları yok edip benim, Gaines'in cesedini taşırken çekilen fotoğraflarımı aldı.
Donc nous allons la porter hors-coque jusqu'à arriver à la soute.
Başlığı kargo bölümüne yaklaşıncaya kadar gövde boyunca taşıyacağız.
Vous n'avez pas le même sang.
Aynı kanı taşımıyorsunuz.
Cette planète est assiégée par des créatures au sang de démon, avides de mort et de destruction.
Öldürmeyi ve yıkmayı kafasına koymuş iblis kanı taşıyan yaratıklar bu gezegeni kuşatmış durumdalar.
Seule une personne avec du sang pur d'ange le pouvait.
Yalnızca saf melek kanı taşıyan biri aktive edebilirdi.
Tu m'as dit que j'avais du sang de démon.
İblis kanı taşıdığımı söyledin.
Tu ressembles énormément à ton père.
Babanın birçok özelliğini taşıyorsun.
Jace Herondale doit sûrement être à la hauteur de son nom de famille, mais le Jace que je connais enfreindrait les règles pour ses amis.
Jace Herondale'in taşıması gereken bir soyadı olabilir ama benim tanıdığım Jace sevdikleri için kuralları çiğnerdi.
Il y a peu, ils pensaient tous que tu avais du sang de démon.
Kısa bir süre önce herkes iblis kanı taşıdığını zannediyordu.
Oh, ce fardeau que je porte Chaque nuit en moi
Bu yükü taşıyorum Her gece omuzlarımda
On pourrait utiliser un moyen de transport.
- Doğru, taşıta ihtiyacımız var.
Je commence à perdre patience.
Pekala dört göz. Sabrımı taşırmaya başladın.
Elle libère toute son énergie.
- Felsefe taşı. Bütün enerjisini salıyor.
Je pensais qu'à ce stade, tu vivrais en banlieue.
Şimdiye kadar banliyöye taşınmış olacağını düşünmüştüm.
Elle est partie il y a six semaines.
Rebecca altı hafta önce taşındı.
Elle a laissé une adresse?
Nereye taşındı? Adres bıraktı mı?
À l'avenir, évite de faire ça avec un van qui transporte une bombe nucléaire.
Pekala. İleride nükleer bomba taşıyan bir minibüse bunu yapmaktan kaçınabilirsin.
Ce que je veux dire c'est que c'est illégal pour quelqu'un comme toi de porter une arme à feu.
Demek istediğim senin gibi birinin silah taşıması yasadışı.
Je n'ai aucun problème avec ton droit de porter une arme tant que ça n'entre pas en conflit avec mon droit, tu sais, de vivre.
Yaşama hakkımı tehdit etmedikçe silah taşıman benim için sorun değil tabii.
L'état garde une liste des permis de conduire.
Motorlu Taşıtlar Dairesi tüm ehliyetlerin kaydını tutuyor.
La liberté n'est pas libre, pas même la liberté de porter des armes.
Özgürlük ücretsiz değildir, silah taşıma özgürlüğü de buna dahil.
Rien qui ne rende plus compliqué l'achat ou la possession, ou le port d'une arme.
Silah almak ya da taşımayı zorlaştıran bir durum yok.
J'ai déménagé car il ne me restait rien là-bas.
Taşındım çünkü benim için orada bir şey kalmamıştı.
Si l'une de ces accusations s'avère véridique, elle constituerait un flagrant abus de pouvoir de l'autorité du Maire, ce qui déclencherait la procédure de destitution de par la politique du Maire...
Bu suçlamalardan herhangi birinin doğruluğunu kanıtlanırsa başkan yetkisini oldukça aşmış olacak ki bu olay kuvvetle muhtemel mahkemeye taşınarak başkanın siyasi...
Si l'une de ces allégations s'avère véridique, cela déclencherait la procédure de destitution.
Bu suçlamalardan herhangi birinin doğruluğunu kanıtlanırsa bu olay kuvvetle muhtemel mahkemeye taşınacak.
Le conseil a tout pouvoir pour tenir les audiences de destitution comme bon lui semble, ils appellent leurs propres témoins, donnent leurs propres preuves.
Belediye meclisinin uygun gördüğü durumlarda suçlamaları mahkemeye taşımada geniş yetkileri var kendi tanıklarını davaya ekleme, kendi kanıtlarını girme gibi.
J'imagine que Norma Bates s'est enfuie dans sa Dodge.
Sanırım Norma Bates aniden taşınma kararı almış.
Je suis très fier de ce casino et de ce qu'il représente pour notre pays.
Bu kumarhaneden ve ülkemiz için büyük önem taşıyor olmasından ötürü kıvanç duyuyorum.
Tu n'as plus... à porter ce fardeau plus longtemps.
Sen... Artık bu yükü taşımak zorunda değilsin.
Est-ce qu'il l'a toujours sur lui?
Onu her zaman yanında mı taşıyor?
Je ne suis pas sûre que tu devrais le porter tout le temps.
Her zaman yanında taşımanın doğru olacağından emin değilim.
Ils ont chargé un frigo assez grand pour contenir un homme.
Ancak bir insanın taşıyabileceği bir dondurucu yüklediler.
Vecteur primaire est bon.
Ana taşıyıcı iyi görünüyor.
Toi l'écusson Star Helix. You well wala.
Yıldız Burgusu rozeti taşıyordun well wala.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]