English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Français → Turc / Trainée

Trainée traduction Turc

2,165 traduction parallèle
J'ai entendu dire que la trainée droguée favorite de West Bev est sur la voie.
Doğu Beverly'nin favori keşinin tekrar döndüğünü duydum.
Cette trainée n'est rien pour le Foxx.
Bu ucuz sürtük The Foxx için birşey ifade etmiyor.
Parce que ta mère est une putain de trainée!
Ailem hakkında konuşmayı bırak. Beni tanımıyorsun, siktiğim çeneni kapat.
J'étais coincée, trainée.
Sıkışmış şekildeyim, seni orospu.
Ma trainée de cousine Judy peut en témoigner.
Hala orospu kuzenim Judy ile arkadaş olmamın sebebi bu.
Ouais, j'étais plutôt une traînée.
Evet de... az yosma değildim.
Une traînée, chérie.
Yosma, hayatım.
Une sale traînée.
Tam bir kaşar.
Notre famille ne sera pas traînée dans la boue.
Ailemizin adına bir daha leke sürülmesine izin vermeyeceğim.
Il va, cependant, garder une empreinte sur une traînée de sang.
Ama parmak izi veya kan lekesi tutuyor.
Sympa de nous laisser une traînée de miettes.
Bize takip edecek kırıntılar bırakmaları büyük incelik.
La seule chose sûre, c'est qu'en dépit de toutes les apparences, Judith est une traînée.
Emin olduğumuz tek şey bütün dış görünüşüne rağmen, Judith'in bir kaltak olduğudur.
Traînée dans la salle de bain, presque noyée.
Banyoya sürüklemişler, boğmaya çalışmışlar.
Une traînée chope un client, un Bee Gees en mieux, qu'elle dit.
- Bir sokak kadını arıyormuş. "Hoş görünümlü bir Bee Gee" istediğini söyledi.
C'est pas un compliment, traînée!
- Bu bir iltifat değil, serseri!
Non, c'est un amour. Mais c'est pas elle qui m'a traînée au tribunal pour la garde partagée.
Hayır, o hoş biri ama beni mahkemeye sürükleyip, vesayet sözleşmesi yaptırtan o değildi.
Ce qui veut dire que... demain, je me fais couper les cheveux par une traînée.
Şu demek.. .. yarın alışveriş merkezine gidip, saçımı o sürtüğe kestireceğim.
Ils laissent une traînée d'argent derrière.
Para, ahbap bir iz bırakıyorsun.
T'es qu'une traînée!
Sen bir sürtüksün.
- Quelle traînée.
- Amy'nin sürtük olduğunu hep biliyordum.
C'est une traînée, point.
O işte bu, adamım. O bir sürtük.
tu as amenée une trainée dans notre chambre, et tu as fait des trucs dégoutants avec elle dans mon lit. Non, j'ai rien fais de dégoutant. Je te l'ai dit...
Hayır, onunla sevişmedim, sana anlattım... sarhoş oldum, sızdım, çünkü bilinçaltımda bunu yapamadım.
Des marques de traînée.
Sürükleme izleri.
Les marques de traînée mènent à l'extérieur.
Sürükleme izleriyse dışarı gidiyor.
Il y avait aussi une traînée de sang provenant de la benne à ordures et des taches de sang sur le boxer de Gary.
Ayrıca Gary'nin bokserlarındaki kan izleriyle beraber... çöpten içeri doğru kan izleri de var.
D'après la profondeur des abrasions, il semble qu'on l'ait traînée sur une longue distance.
Çürüklerin derinliğine bakılırsa uzunca bir süre sürüklenmiş.
La victime de viol que l'on a traînée.
Tecavüz edilen ve sürüklenen kurbanımıza geldi sıra.
On sait que Kayla Nootens a été traînée la tête face au ciel, car son dos était abîmé.
Kayla Nootens'ın sırtüstü sürüklendiğini biliyoruz çünkü sırtında sıyrıklar vardı.
Donc, si le tueur l'a traînée comme ceci... son dos n'aurait pas dû être abîmé.
Katil onu bu şekilde sürüklediyse - Sırtında çizikler olmazdı.
Et si le tueur l'avait traînée comme ceci?
Peki ya katil onu bu şekilde sürüklediyse?
Au moins, je suis pas une traînée.
En azından orospu değilim.
Sauf s'il s'agit de ta traînée de prof de yoga.
Evet, eğer o kaltak yoga hocan değillerse, değil mi?
- Une traînée? - Elle te touche jamais assez.
Karı daha ayak parmağına bile dokunamıyor.
Il nageait directement vers nous. Il a réussi à passer par-dessus 2-3 filets et quand il remontait pour respirer, on voyait une traînée de sang.
Öyle bir kaçışı vardı ki....... sanki onu kurtarabileceğimizi biliyormuş gibi bize doğru yüzüyordu etrafındaki bazı ağları bile çıkarmıştı ve nefes almak için her su üstüne çıkışında arkasındaki o feci kanamayı görüyorduk.
Et entre-temps, toute l'école agit comme si tu étais... - une traînée! - Quoi?
Bu arada bütün okul senin kaltak olduğunu düşünecek!
- Ferme-la, traînée.
- Kapa çeneni seni aptal sürtük.
TRAÎNEE DE L'ESPACE
Uzay sever
- Donc, je suis une traînée.
- Yani ben beş para etmezin biri miyim? - Hayır, değilsin.
Parce que j'ai l'impression d'être une traînée.
Çünkü beş parasız hissettiriyor.
Elle m'a traînée ici.
Beni buraya sürükleyen o.
Vous m'avez traînée ici pour me lire votre propre livre?
Beni buraya kendi kitabından bölümler okuyabilmek için mi getirdin?
Marlene Griggs-Knope n'est sûrement pas une traînée.
Marlene Griggs-Knope kesinlikle bir fahişe değil.
Toi, t'es qu'une traînée!
Sen orospunun önde gidenisin!
- T'es une traînée!
Ucuzsun, Annie!
- T'as pris ton pied, traînée?
Hayır, hayır... Zevk aldın mı, seni ucuz kaltak!
Je n'approcherai plus de cette traînée, même si vous me suppliez.
O sürtük yalvarsa bile ona tekrar elimi sürmem.
C'est une traînée canon.
Seksi ama aynı zaman sürtük gibi oldu.
- Plus longue, cette jupe de traînée.
- O fahişe eteğini indir.
Soit je suis fier que ma fille soit pas une traînée, soit ça m'énerve que la snobinarde me résiste.
Yani ya kızım bir sürtük olmadığı için gurur duymalıyım ya da buz kraliçesi pes etmediği için sinirlenmeliyim.
Peut-être que l'identité de la victime incriminait son complice. Je ne vois aucune traînée ou empreinte.
Herhangi bir sürükleme ya da ayak izi göremiyorum.
Même après vous avoir traînée au milieu de nulle part, certaines nuits il ne rentrait pas. Tout comme avant.
Seni, Tanrının unuttuğu bu yere sürüklemiş olsa bile hâlâ eve gelmediği geceler oluyordu, eskiden olduğu gibi.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]